18 yıl sonra...
"Bu sefer ben kazanacağım kralım, görürsünüz siz!"
Önümdeki dama tahtasına taşları hırsla dizen kızımı izliyordum. Zaman pek çabuk akmıştı ve şükürler olsun ki bize kötü davranmamıştı. Yıllar önce kafamı karıştıran sorular bir bir çözülmüştü. Halkımıza kraliçenin hamileliğini sakladığımızı söylemiştik, onlar ise bebeklerinin öldüğünü. Kimse bunca zaman hiçbir şeyden şüphe etmemiş, huzurumuz bozulmamıştı. Bu yalnızca kraliçeyle birkaç sadık adamımın bildiği bir sırdı ve tanrı izin verirse eğer, sonsuza kadar da öyle kalacak.
Küçük meleğim büyüyüp hem bir prenses hem de savaşa hazır bir savaşçı olmuştu. Karşı konulmaz hırsı sayesinde istediğini çekip koparıyordu kolaylıkla. Şimdilik bir savaşçı olmasına gerek yok, benim küçük prensesim olarak kalsa yeterdi. Ama o buna çok hevesliydi ve ben bunu sonuna dek istemiyordum. Henüz ülkemiz bir savaşın içinde değildi ama tehdit altındaydı. Komşu ülkeler ve dünyanın geri kalanı çoktan kızıla boyanmıştı ve bunun faturası bize kesilmek üzereydi. Olağan bir savaşa hazır olmak için askerlerimizi eğitmeye başlamıştık. O, bu askerlerin içinde olmak istiyordu ama buna izin vermem imkansızdı. O benim tek evladım, varisim, onu büyütürken ne korkular ve acılar yaşadığımızı bilmiyor maalesef ve kendi canını toplarımız uğruna feda etmeye hazırlanıyordu...
"İşte! Ben kazandım! Demiştim size!"
Hafifçe gülümsemiştim. Oysaki kalbim çoktan onu savaşta kaybetme korkusuyla kavrulmaya başlamıştı bile. Yavaşça oturduğum yerden kalkıp büyük salonun kapısına doğru ilerlerken arkamdan gelen ses beni durdurmuştu.
"Babacığım..!"
Derin bir nefes verip arkamı dönmeden mırıldanmıştım.
"Rose..."
"Lütfen sizinle birlikte gelmeme izin verin... Söz veriyorum sizin yanınızdan asla ayrılmayacağım!"
"Üzgünüm ama buna izin veremem prenses. Bu çok tehlikeli ve sana bir şey olması korkusuyla doğru kararlar veremem. Eğer ülkenin iyiliğini düşünüyorsan, benimle gelmekten vazgeç..."
Etrafta yayılan sessizlik konuşmamızın burada bittiğini gösteriyordu. Birkaç dakika önce yeltendiğim kapıdan çıkma eylemini yerine getirmek için harekete koyulmuştum bile. Odama doğru çıkarken habercilerimden biri koşa koşa, bağırarak yanıma geliyordu.
"Kralım!"
"Yine ne oldu Campbell!"
"Kralım savaş! Henry Bennett geliyor, hem de dev ordusuyla! Bittik kralım!"
"Nasıl yani!"
"Kralım acil karar vermeniz gerekiyor! Ordumuz böyle bir savaşa hazır değil henüz!"
"İyi de ne sebeple bize savaş açıyor bu adamlar Campbell!"
"Efendimiz... Sanırım bu, kızınız, prenses Rose yüzünden..."
"Kahrolası adam hâlâ ne istiyor bizden...! Ah tanrım lütfen merhamet et şu kuluna!" Sesim yalnızca kendi içimde bir fırtına yaratacak kadar yüksek bir fısıltı halinde çıkmıştı. Onunla yıllar önce yaptığımız bu anlaşmayı madem bozacaktı, ne diye vermişti ki kızını! Yıllarca onu sevmemiş, istememişti. Neden şimdi onu görmek istiyordu ki! Ne sıfatla görebilirdi ki onu!
"Tamam. Çabuk orduyu hazırlayın. Savaş başlasın..."
"Ama -ama kralım! Ordumuz henüz...-"
"Atım, Campbell. Onu da hazırlasınlar."
Zavallı adam efendisinin kararına saygı duymak zorundaydı. Daha fazla üstelemeden başını yere eğerek konuştu.
"Emredersiniz kralım..."
.
■•□•|~♤}▪¿.'
![](https://img.wattpad.com/cover/177120416-288-k641781.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
King's Daughter ● | ● Tom Hiddleston
Mystery / ThrillerAma hiçbiri...onun, ben öldükten sonra karşısındaki canavarın elini tutması kadar çok canımı yakmamıştı. [31.01.19]~