◇ end ◇

418 34 2
                                    

"Görüşeceğiz..."

Buz gibi kılıcını tenime bastırdığında ölüm korkusu bedenime girmişti. Saniyelerim kaldığını hissetmem zor değildi ama yine de içimde tuhaf bir his vardı. Yaptıklarımdan ve yapacaklarımdan pişman değildim. Hayata tutunmamı sağlayan dallar tek tek kırılmıştı, ve artık hiçbir şeyin önemi yoktu benim için. Canımın bile...

Kılıcını yavaşça yanağıma çıkarıp, daha sonra göğsüme doğru indirmişti. Keskin ucu tam olarak kalbimi hedef alıyordu. Tam da olması gereken yerdeydi.

İçimden son dualarımı ederken, bu kupkuru ve derin sessizliğin içinden kulakları yırtan bir haykırış geldi. Tam her şey son bulacakken, o kadar suratın arasından hatırladığım tek biri gelmişti. Savaşın ortasında geri çekilip de şimdi yüz yüze kendini en çok tehlikeye atan, bu dünyaya ait olamayacak kadar güzel olan adam gelmişti.

"Hayır!"

Karşımdaki şeytanın bir anlığına dikkatini çekmeyi başarmıştı ki kafasını çevirdiği sırada asker onu sırtından bıçaklamıştı. Gözlerini sonuna kadar açmış acıyla yere yığılırken son hamlesini de yapıp beni alt etmişti. Tam kalbimin ortasından kılıcını geçirmişti. Yalnızca sevginin gücüyle atan kalbimin kanı, onun pis işleri için kullandığı kirli aletine bulanmıştı. İşte o sırada askerin gerçek olmadığını anladım. O bir asker değildi. O, oydu... O buradaydı ve beni kurtarmak için gerçek babasını sırtından bıçaklamıştı. O, o pislik adamın olamayacak kadar iyi yürekli ve cesurdu...

"Hayır, baba!"

Koşarak yanıma gelip yere yığılan bedenimi kolları arasına almıştı. Yüzü kan ter içinde kalmış, gözlerinden yaşlar fışkırıyordu. Yarı ölü bedenime sıkıca sarılıp bir şeyler mırıldanıyordu.

"Ölemezsin, beni bırakamazsın, uyan çabuk!"

Ağzımdan zar zor çıkan sözler onu daha da çok incitiyordu. Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.

"Özür dilerim..."

"Hayır!"

Bu güçsüz haykırışlarımız arasından bizi izleyen kral, sonunda dilini tutamayıp aramıza girmişti.

"Hadi anlat ona Thomas! Tüm gerçekleri anlat ona, hadisene! Yıllarca onu nasıl benden sakladığınızı, gerçekte kim olduğunu anlat!"

Bir anda herkes susmuştu. Etraf tekrar sessizliğe bürünmüştü. Ama bu seferki fazla uzun sürmedi.

"Ne?"

Rose sanki bir açıklama ister gibi bakıyordu gözlerime. Ama nasıl? Nasıl söylerdim ki bunu ona?

"Ne diyor bu adam baba..."

"'Bu adam' değil. Ben senin babanım."

"N-ne?"

Yaş ve şaşkınlık dolu gözlerini bana yöneltmişti. Sanırım artık her şeyi açıklama zamanıydı.

"Hayır, bu olamaz! Benim yalnızca bir tane babam var, o da sensin!"

Kalan son saniyelerimle gerçeği bir de benim ağzımdan duymasına izin vermiştim.

"Sen onun kızısın, Rose... Sen kralın kızısın..."

"Hayır, baba, babacığım!"

"Özür dilerim..."

"Hayır!"

Ve dudaklarımdan çıkan son kelimeyle ruhumu teslim ediyordum işte. Onca şey yaşamıştım hayatta, onca sevgi, onca yanılgı ve onca gözyaşı. Ama hiçbiri, onun ben öldükten sonra karşısındaki canavarın elini tutması kadar çok canımı yakmamıştı...

King's Daughter  ● | ●  Tom Hiddleston  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin