◇ five ◇

388 31 2
                                    

"Çık ortaya seni şeytan!"

"Çık ve beni ne hale getirdiğini gör!"

İçimde biriktirdiğim bu koca hırs ve acı intikam duygusu beni bir canavara dönüştürmüştü. Henüz saatler önce adım atacak alan olmayan bu yerde şimdi tek ben vardım. Onun hâlâ burada olduğunu bilmiyordum. Belki de kaçmıştı. Belki de içinde yaşayan ailemi öldürdüğü saraydaydı. Artık içinde yalnızca intikam dolu boş ruhların olduğu bir sarayda, ya da onun yanındaydı? Kızımın yanındaydı... Ancak o nerede olursa olsun, ben burda kalacaktım. Onu sonsuza dek burada bekleyecektim. Çünkü dönüp dolaşıp yine en sonunda buraya gelecekti, geçmişi asla silip atamazdı.

Bir yandan çağrılarıma devam ederken bir yandan da düşüncelerimle boğuşuyordum ki daha fazla bekletmeden kibarca yanıma gelmişti.

"Zahmet oldu."

"Böyle olması gerekmiyordu Thomas. Sen tek bir kelimenle bile buna engel olabilirdin fakat olmadın. O zaman buna üzülmeye hakkın yok. Sen başından beri neler olacağını anlamıştın. Ama hiçbir şey yokmuş gibi davranmak daha kolay geldi eminim. Ve şimdi bu umursamazlığının cezasını benim sayemde çekiyorsun. Eğer onunla bir kez olsun görüşmeme izin verseydin-"

"Yeter! Onun adını ağzına bile almaya kalkma sakın! Bunu bana söyleyen kişiye bak. Yıllarca aklın neredeydi ha söylesene?"

"Kendi hatalarını bana yüklemeye çalış-"

"Söyle!"

Az önce kendini ustaca haklı çıkartmaya çalışan adam gözlerimdeki çaresizliğin sesime yansıdığını görünce susmuş, başını yukarı kaldırıp sadece gözlerini kapamıştı.

"Özür dilerim..."

"Ne?"

Şaşırmıştım. Ve gayet de haklıydım. Bunca telafisi olmayan şeyden sonra özür dilemesi hiçbir şey ifade etmezdi. Kalbimin azıcık olsun yumuşamasını dahi sağlamazdı. Aksine, içimdeki nefret ona karşı her geçen saniye gittikçe büyümeye devam ediyordu.

"Kalbimde yarattığın bu boşluğu tatlı dilin ve mükemmel oyunculuğun ile dolduramazsın."

"Kalbini doldurabileceğimi kim söyledi ki? O doldukça, büyümeye devam eden bir kutudur."

"Evet, ve sen asla bu duyguyu bilemezsin."

"Haklısın..."

Aramızdaki mesafe daraldıkça görüntüsü netleşiyordu. Sinsi bir yılan gibi avına yaklaşıyordu. Gördüğümü bildiğini sanmıyordum tabii ama her hareketini her mimiğini saniyesi saniyesine anlıyordum. Gözlerimin içine bakıp edepsizce güldüğünü ve keskin kılıcını kabzasından sıyırdığını bile görüyordum hatta. Bırakın istediğini yapsın. Benim her şeyimi elimden aldı zaten, canımı da alsa çok mu? 

"O halde, işte ailenin intikamını alma fırsatı sana. Savaş benimle!"

Kılıcını şahlanan bir at gibi havada sallayıp üstüme doğrultmuştu. Ben de kendiminkini alıp savunmaya geçtim. Kulaklarımın alıştığı kılıç sesi bir süre daha devam edecekti. Belki beş dakika, belki bir saat, belki de sonsuza dek sürecekti bu savaş. Bildiğim tek şey ise, eğer burada böylece ruhumu teslim edersem, içimdeki savaşın ve kılıç seslerinin asla susmayacağıydı...

Aklımdaki düşüncelerin bedenimi ele geçirdiğini anlamıştı. Bundan faydalanmak için elinden geleni yaptı ve beni köşeye sıkıştırdı. Olmayan bir köşeye sıkıştırdı ve ben orada boğuldum. Karşı koymak için artık çok geçti ve ölüm beni her an pençelerinin arasına alabilirdi.

Yaptığından büyük zevk ve zafer duymuşçasına attığı kahkaha midemi bulandırırken son sözlerini de söylemişti.

"Cehennemde görüşürüz, zavallı efendi."



.
'~§~°¬¦|¶°^.

King's Daughter  ● | ●  Tom Hiddleston  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin