Telefonu cevapladığımda tanıdık bir ses "Cama bak." diyip surtıma kapattı.
Benim.Suratıma.Kapattı.
Bir hışımla yerimden kalkıp camdan dışarı baktım. Bahçedeki ağacın yanında durmuş 'camı aç' işareti yapıyordu.
Camı açıp kısık bir sesle -artık o nası oluyorsa- bağırdım. "Ne istiyosun gecenin bu saatinde ya?" diye sordum. Cevap vere gereği duymadan ağaca tırmanmaya başladı. Şaşkınlıktan bayılmak üzereyken gayetten sesler duyuyordum. Mira Mira Mira. Neden adım tekrarlanıp duruyodu? Bi saniye bu gayetten bir ses değildi bu annemin sesiydi ve cevap vermediğim için odama geliyodu. Aman tanrım! Yakalanacağız!
Sakin görünmeye çabalayarak hızlı bir şekilde kapıma koştum. Kapıyı açıp dışarı çıktıktan sonra arkamdan kapattım. Annem çoktan merdivenlerden çıkmış önümde duruyodu. Tanrım! Biraz daha geç kalsam.. Tamam düşünmek istemiyorum. "Efendim anneciğim." dedim. Ee şirinlik yapmak lazım çünkü kaşları çatık ve biraz sinirli duruyo.
Tek kaşını kaldırarak "Korktum kızım. Niye cevap vermiyosun? Napıyodun içerde? Nasıl telaşlandığımdan haberin var mı?" diye soruları arka arkaya sıralayınca "Annem benim. Derse çok dalmışım duymadım. Hem ayrıca ne yapabilirim Allah aşkına. Bana bi söyler misin?" dedim. Kızgın ifadesi biraz yumuşayınca sessizce nefesimi dışarı bıraktım.
"Babanla yürüyüşe çıkacağız birazdan. Gelir misiniz diyeceğim ama siz baya meşgul görünüyosunuz küçük hanım." dedi. Ben de evde olmayacaklarını duyunca kolayca Aytaç'ı evden gönderirim diye düşünüp "Evet haklısın anneciğim. Baya meşgul bir kızın var ve işleri bitince direk uyumayı planlıyor." diyip öptüm ve "İyi yürüyüşler." diyip temkinli bir şekilde odaya girdim.
Görünürde yoktu. Demek ki yol yakınken geri döndü diye düşünürken bir el belimdeki en huylandığım yerden tutup duvarla arasına aldı. Okulda beni sıkıştırdığı pozisyondaydık. Tek farkı vardı. Korkup bağırmayayım diye elini ağzıma kapamıştı.
Gözlerimi kocaman açıp ona bakarken belimdeki eli bir yukarı bir aşağı hareket ediyodu ve en gıdık aldığım noktaya dokunduğu için yere doğru eğilmeye çalışıyor, gülüyor ve onu itmeye çalışıyodum. Evet bu dediklerimin hepsini aynı anda yapıyordum.
İlk önce şaşırmıştı ama sonra gıdıklandığımı anlayıp o da gülerek daha hızlı aynı işlemi gerçekleştiriyordu.
Daha şiddetli gülmeye başladığımda eli hala ağzımda olduğu için nefes alamayıp öksürmeye başladım. Tanrım olamaz kriz gelmişti. Aytaç endişelenmiş görünüyodu.
Benim.İçin.Endişelendi.
Bu olay tebessüm etmeme yol açsa da hala öksürdüğüm için kendimi boğuluyomuş gibi hissediyordum. Aytaç kafamı tavana doğru kaldırıp etrafa bakındı. Su gibi bir şeyler aradığını anlamıştım ama odamda hazırladığım koca bir bardak koladan başka bir şey yoktu. Hemen tepsiye doğru koşup kolayı aldı. Buzların hepsi küçücük olmuştu. Hala kısık kısık öksürüyordum. Kafamı indirdim ve dudaklarımın önüne getirdiği kolayı alıp içtim. Bir yudum almıştım ki boğazımı yaktı ve daha çok öksürmeye başladğımda annemlerin ayak seslerini duyuyordum bize çok yakınlarıdı ve hemen odaya dalabilirlerdi.
Daha önce bu kadar korkmadığımı hatırlayıp ürperdim tam yine öksürme isteği gelmişti ki dudaklarımda bir ağırlık hissettim. Gözlerimi kocaman açıp ona doğru baktım. Gözlerini kapatmıştı ve o kadar masum duruyodu ki. Ama ben gözlerimi kocaman açmış ona bakıyodum karşılık vermiyodum. Nası verebilirim ki. Ben daha önce biriyle öpüşmeyi bırak sevgili bile olmamıştım. O kadar garip bir duyguydu ki. Bir şey hissetmiyordum. Hissedemiyordum. Sanki vücudum uyuşmuş gibiydi. Tabi onun o yumuşacık, mükemmelliğin sözlükteki tek karşılığı olan dudaklarından başka hiçbir şey hissetmiyordum.
Kapı sesi duyulduğunda yavaşça dudaklarımdan ayrıldı. Ama gözleri hala dudaklarıma bakıyordu. Biraz rahatlamıştım. Ya da sandığımdan daha gergindim. Bunu bilmiyodum tam olarak çünkü sadece onu düşünüyodum. O ve dudakları. Tanrım! Eridim galiba.
Sandığımdan daha değişik bir tepki verip aniden çekildi ve hızlıca arkasını döndü. Ardından dev karizmatik sesiyle kısık bir şekilde "Özür dilerim." dedi.
Ardından ekledi. "Yakalanmayalım diye ben birden ne yapacağımı bilemedim de. Kusura bakma tekrardan." dedi.
Sanki daha demin öpüşenler biz değilmişiz gibi "Önemli değil. Ben de yakalanmak istemezdim." dedim. Ellerim hala titriyordu ama annemler evden çıkana kadar beni tutkulu ve arzulu bir şekilde öptüğü için öksürüğüm de ölüm fermanını imzalayıp dünyaya gözlerini yumdu. Yatağımda yeni evlenmiş çiftler gibi yan yana utanarak birbirimize bakmamakta ısrar ederek oturuyorduk.
Sonunda sormayı akıl edip "Niye gelmiştin?" dedim.
Bu sefer biraz rahat bir şekilde biraz da tebessüm ederek "Gidiyim istiyorsan." dedi.
Bu gördüğünüz akıllı arkadaşınız hiçbir şey demedi ve önüne döndü. Evet aynen öyle yaptım.
Aytaç yaklaşık otuz saniye kadar daha oturduktan sonra "Ben gidiyim ya geç oldu baya." dedi. Tabi ben 'Aa olur mu daha meyve getireceğim.' gibi ev sahiplerinin kullandığı saçma cümleler kurmadım. Ayağa kalktı ve "İyi geceler çömez. Bu gece beni düşünme de uyumaya çalış olur mu?" diyip çapkın sırıtışıyla birlikte göz kırptı.
Ego patlması.
Mütevazi öküz.
Güzel gözlü çarpık gülüşlü gök taşı.
Off.. Ne diyorum ben.
İki saniye kadar daha yüzüme baktı ve sonra "E bari beni kesmeyi bırakıp uğurlamaya gel sonra beni düşünürsün." dedi.
Tanrım!!
Bu ne özgüven..
Merhabalar.. :)
Evet bir bölüm daha bitti.. Umarım beğenirsiniz.
Multimediadaki Mira'nın kola bardağı :)
Bu arada beğeni ve yorum neredeyse hiç gelmiyor arkadaşlar. Bu durum beni üzüyor. Eğer böyle devam ederse hiç devam etmeden sileceğim hikayeyi.. Bilginize.
Öpüldünüz..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sürtüklerin Prensi
Teen FictionYakışıklı, bir o kadar da çapkın bir oğlan. Mira'nın tabiriyle popüler öküz veya 'sürtüklerin prensi'.. Liseye daha yeni başlamış acemi bir kız. Aytaç'ın tabiriyle çömez veya 'saflığın prensesi'..