Barbekünün en güzel yanı yemin ediyorum karnınızın doyması. Bendeniz hep aç olan biriyimdir ve ona rağmen inceyim ki bu tüm kız arkadaşlarımı sinir ediyor. Açıkçası beni de sinir ediyor. Biraz etli butlu olsam hani ele gelir derecede olsam mis.
“Tyler'dan ayrılınca ne yapacağımı bilemedim ben de kendime bir daha asla âşık olmayacağım diye söz verdim.” diye anlatıyordum Lucy'ye. O biraz geride kalmıştı. O da sevgilisiyle yeni bir eve taşınıyordu. Nişan falan derken konuşamıyorduk zaten ben Tyler'dan 2 hafta önce ayrıldım ama sorarsanız ona karşı hiçbir his yok içimde. “Kızlar ne konuşuyorsunuz?” diyerek Jeremy yanımıza geldi. “Erkek arkadaşlar, âşık olmak gibi salak konulardan bahsediyordum.” Suratı bir an asılır gibi oldu sonra birden toparlandı. Hayırdır inşallah.
Biraz sohbet ettikten sonra “Benimle iki dakika yürümeye gelir misin?” dedi Jeremy. Gözlerim Lucy'ye kaydı. Eliyle “Git haydi!” işareti yaptı. Kafamı salladım ve onu takip ettim. Kapıdan dışarıya çıktığım anda hafif bir esinti başladı. Neyse ki palto almayı akıl etmiştik. “Bir şey mi oldu?” diye sordum. “Sadece...biraz daha yürüyelim sonra söyleyeceğim.” Arkasına dönüp baktı. Ben de aynısını yaptım. O sırada neye baktığını anladım. Lucy pencereden bizi izliyordu. Yakalandığını farkedince eli ayağı birbirine dolandı ve gördüğümüz karartılardan mutfağın içinde koşuşturmaya başladığını anladım. “Şuradan dönelim.” Jeremy'nin sesi o kadar hoş bir tonda çıkıyordu ki yani ne bileyim bir melodi gibiydi sanki. Sonra parka geldik. Bizim parkımız. “Buraya neden-” “Çünkü sana bunu vermem lazımdı.” Sonra cebinden bir şey çıkardı.
Karanlıkta anlaşılmıyordu ancak vücudunu biraz çevirdiğinde sokak lambasının ışığıyla aydınlanan parlak bir şey duruyordu elinde. “Bu kolyeyi yaklaşık bir yıl önce sana aldım.” İçimde bir şeyler kıpırdamaya başlamıştı. “Ben, çok teşekkür ederim yani ne diyeceğimi bilmiyorum ben, şey, teşekkürler.” diye saçmaladım. “Takmamı ister misin?” Kafamı salladım. “Lütfen.” Usulca kolyeyi önümden geçirdi ve arkadan taktı. “Bunu almak aslında hiç hesapta yoktu. Annemle gezerken bu kolyeyi gördüm ve birden nedense yüzün aklımda belirdi ve ben sadece bunu sana almam gerektiğini düşündüm.” Gülümsedi. “Bugün geleceğini duyduğumda aklına ilk gelen şey kolyeydi ve işte artık olması gerektiği yerde.” Parmaklarımı kolyemin üstünde gezdirdim. “Bu çok güzel bir şey. Ben sana bir şey almadım şu an çok mahcup hissediyorum kendimi.” Kafamı eğdim. Eliyle çenemi tutup kaldırdı. “Bu benim içimden geldi. Güle güle kullan. Sakın kendini üzme.” Suratının bana yaklaştığını hissediyordum.
Aman Tanrım. Hayatımın aşkı şu an beni öpmek üzere eğiliyor. Ben bu çocuğa yaklaşık 10 yıldır âşıktım ve onu tam unutmuşken bana bir kolye alıyor ve beni öpmek üzere yaklaşıyor. Sonra birden geri çekildi. “Benim sana söylemek istediğim bir şey var.” Soru sorarcasına tek kaşımı kaldırdım. “Ben, ben senden çok hoşlanıyorum. Kendimi bildim bileli yanımdasın ve ben-” ve onu öptüm. Önce şaşırdı ama sonra o da karşılık verdi. Tanrım çok güzel öpüşüyordu. Bir müddet böyle sürdü ancak benim içimde hiç kelebek melebek uçmuyordu eskisi gibi. Bunu fark edince geri çekildim ve yüzüne baktım. Çok yakışıklıydı ama benim istediğim kişi değildi artık ama yine de istiyordum. Biliyorum kendi içinde çelişen bir kızım ama ne yapayım ben böyleyim.
“Bu çok güzeldi.” dedi nefes nefese. “Evet.” dedim gülümseyerek. O da gülümsedi. “Haydi artık eve dönelim. Merak edecekler bizi hem bugün ilk günüm biraz ailemle olmalıyım.” Bana doğru bir adım attı ve kaslı kollarıyla beni kendine çekti. “Seni bunca zaman sonra bulmuşken bırakmak istemiyorum.” Ben de kollarımı boynuna dolayıp kafamı omzuna yasladım. “Bırakma o zaman.” Ben bu çocuktan hoşlanıyordum hala ama âşık kesinlikle değildim. Beni iyice kendine çekti. Kaslarını karnımda ve göğsümde hissedebiliyordum. Aman Tanrım bu çok hoşuma gidiyordu. Kafamı kaldırıp ona baktım ve dudağına minik bir öpücük kondurdum. “Hadi gidelim.” Suratını ekşitti. “Anı mahvettin.” Güldüm ve geri çekildim. Yürürken elimi kendi elinin içine aldı. “Şimdi biz neyiz?” diye sordum. “Ne olmasını istiyorsun?” dedi ve kıkırdadı. Omuzlarımı silktim. “Bilmem. Sen?” Tuttuğu elimi ağzına götürüp öptü. “Sevgilim olmanı.” Kıkırdadım. “Tamam.” Eğilip bir daha öptü. Ve evin yolunu tuttuk. Yol boyunca el ele tutuştuk ve gülüştük. Onun yanında kendimi mutlu hissediyordum.
Evin önüne geldiğimizde durduk. “Bunu resmileştirmek için fazla mı erken?” diye sordu elimizi göstererek. “Sanki.” dedim. “O zaman…” dedi ve beni o gece son defa öptü. Sonra zaten içeri girdik ve eğlenmeye devam ettik. Lucy bir şeyler olduğunu anlamıştı. Sürekli çaktırmadan sorular sorup duruyordu. Ben de kaçamak yanıtlar veriyordum. Saat 12'ye geliyordu. Herkes yavaş yavaş kalkmaya başladı. Komşularımızın çoğu 60 yaşın üstünde olduğu için uykuları gelmişti. Evde yaklaşık ailem dâhil 25 kişiydik ve sonunda 9 kişi kaldık. Lucy gece bizde kalacaktı. Onu bırakmaya niyetim yoktu. Jeremy ve annesi de hala bizdeydi ve birkaç komşu daha vardı.
Hepimiz salonda oturup sohbet ediyorduk. Daha doğrusu büyükler kendi aralarında biz de kendi aramızda. Abigail çoktan yatmıştı. Annem: “Kahve isteyen var mı?” dedim ve annemi oturttum. “Ben yardım ederim.” diye Lucy tam ayağı kalkarken, Jeremy onu oturttu ve kendisinin yardım edebileceğini söyledi. Çok tatlı değil mi? Biz mutfağa girdik. Ben önden gidiyordum o da arkadan geliyordu. Girer girmez elleriyle belimi kavradı ve beni kendine doğru çekti. Sırtımı göğsüne yapıştırdı. Sesimi çok çıkartmadan güldüm. İçeridekilerin duymasını istemiyordum. “Yapma!” dedim gülmeye devam ederken. O sırada içeriye Lucy girdi. “Biliyordum!” Jeremy beni bırakmayı aklından geçirmiyordu sanırım hatta daha da sıkı sarıldı. “Şey, biz daha yeni olduğu için kimseye söylememeye karar verdik.” diye açıklamaya çalıştım. O sırada Lucy'nin suratında bir gülümseme belirdi. “Bir gün bunun olacağını biliyordum!” Jeremy ve ben aynı anda “Şş sessiz ol!” dedik. Şimdiden uyumlu bir çift sayılırdık.
“Özür dilerim.” deyip kıkırdadı Lucy. Yanımıza gelip ikimize de sarıldı. İçeriden annemin sesini duydum. Kahveleri soruyordu. Kahveler! Aklımdan tamamen çıkmıştı. Lucy, Jeremy ve ben hemen işe koyulduk. Birimiz suyu kaynattı, öbürümüz kahve ve şekerleri bardaklara koydu ve öbürümüz de sütleri koydu. Takım çalışmadıysa halletmiş olduk. Şekerli içenleri farklı desenli bardaklara, diğerlerini ise başka desenli bardaklara koyduk ki dağıtırken karışmasınlar. “Buyurun.” diye herkese verip sonunda kendimize aldık. Bu saatte kahve=We'll be all night! Love!
Kendi kendime kıkırdadım. Lucy de bana bakıp kendi düşünceme kıkırdadığımı anlayıp gülümsedi. İşte en iyi arkadaş dediğin böyle oluyordu. Leb demeden leblebiyi anlayan, seni senden daha iyi tanıyanına denir. Ben de ona gülümsedim. Jeremy'ye gözümün ucuyla baktım. Babamın heyecanla anlattığı komik balık tutma hikâyesini dinliyordu. Ona yaklaştım ve doğal bir şekilde kafamı omzuna koydum. Jeremy benim çocukluk arkadaşımdı. Bana baktı ve gülümsedi ve elini omzuma attı.
“Jeremy artık eve dönelim geç oldu.” dedi annesi Samantha. Jeremy kafasını sallayıp kolunu omzumdan çekti ve beni yanağımdan öpüp ayağa kalktı. “İyi geceler.” dedi ve gittiler. Kalan komşular aşağıda otururken ben ve Lucy yukarı, odama çıktık. Onca zaman sonra tekrar odamda uyuyacaktım ama aslında bu gece büyük ihtimalle uyuyamayacaktım çünkü çocukluk aşkım sonunda sevgilim olmuştu.
