Sehun şaşkınlıkla Jongin'e baktı. Onunla burada karşılaşmayı gerçekten beklemiyordu. Şaşkınlıkla beraber endişeliydi de, hastaneden sonra tekrar karşılaşmamışlardı. Ya ona yine soğuk davranırsa ne yapardı? Bilmesine rağmen zaman kazanmak için sordu. "Asıl senin burada ne işin var?"
"Hafıza kaybımdan dolayı doktorum yardım almam için Kris'i önerdi. Sen neden buradasın?" Sehun'dan cevap gelmeyince "Söylemek istemezsen sorun değil." dedi. "Duydum ki, hatırlamadığım beş yıl içerisinde arkadaş olmuşuz. Arkadaşlar birbirlerine karşı anlayışlı olmalıdır."
Sehun kaşlarını çattı. "Yani beni merak ettiğin için ya da benim için endişelendiğinden sormuyorsun. Sadece sana artık arkadaş olduğumuzu söylediler diye kibar davranmak için soruyorsun. Umurunda olduğundan değil, sormuş olmak için soruyorsun."
"Sehun! Benim söylediklerimden tüm bunları nereden çıkardın Tanrı aşkına! Nedir bu gereksiz alınganlık."
"Ben mi alınganlık yapıyorum?" dedi Sehun, sesi biraz yükselmişti.
"Biliyor musun? Seninle arkadaş olduğumuzu söylediklerinde inanmamıştım. Haklıymışım. Sen ve ben tartışmadan bir dakika bile konuşamayız." dedi Jongin alayla. Fakat Sehun'un gözlerinden geçen hüznü gördüğünde söylediklerine pişman olmuştu bile.
Neler oluyordu? Ne zamandan beri Oh Sehun'a söylediği kötü sözlerden dolayı pişmanlık duyuyordu? Ne zamandan beri Oh Sehun onun söylediği sözlerden dolayı inciniyordu? Defalarca acımasızca birbirlerine daha beterlerini söylemişlerdi ama hiç böyle hissetmemişti. Dahası ne zamandan beri Oh Sehun'un gözlerinden geçen anlık hüzün bulutlarını bile fark edebiliyordu?
Sehun gerçekten incinmişti. Jongin onlar sevgili olduktan sonra tartışsalar bile onunla bu ses tonuyla konuşmamıştı. Sehun'u inciten şey sözleri değildi, ses tonuydu. Fakat hüznünü içine gömdü. Jongin'in bir suçu yoktu, ona kızamazdı.
"Aslında Jongin..." dedi. Fakat hüznünün sesine yansımasına engel olamamıştı. Uzun zamandır duyguları konusunda Jongin'e karşı rol yapamıyordu. "Neden burada olduğumu biliyorsun, en iyi sen biliyorsun. Biliyorsun ama hatırlamıyorsun. Bunun için sana kızamam. Ancak sana neden burada olduğumu söylemeyeceğim çünkü bana eskisi gibi gerçekten değer vermiyorsun. Sırf insanlar sana arkadaş olduğumuzu söylüyor diye benimle arkadaşcılık oynayamazsın Jongin. Beni gerçekten arkadaşın olarak görene kadar sana neden burada olduğumu söylemeyeceğim." dedi ve ikisinin arasından sıyrılıp odaya girdi.
Kris Jongin'e "Sanırım onunla ilgilensem iyi olacak." dedi. "Sonra görüşürüz Jongin." diye ekledi ve odaya girdi. Jongin ise oradan karışık duygular içerisinde ayrılacaktı.
Kris içeri girdiğinde "Özür dilerim Oh Sehun-shi, ikinize özellikle peş peşe randevu verilmemesini söylemiştim ama bir yanlış anlaşılma olmuş sanırım."
"Sorun değil." dedi Sehun.
"Eşinizin durumu düşünüldüğünde üzerine biraz fazla gittiğinizi düşünmüyor musunuz? Sonuçta hafızasını kaybetmesi onun suçu değil."
"Tanrım!" dedi Sehun. "Tabi ki de onun suçu değil. Ona kızgın falan da değilim."
O zaman dercesine baktı Kris.
"Bakın Wu Yifan-shi, Jongin hala benim eşim ve söz konusu duygularımız olduğunda birbirimize karşı hep dürüsttük. Sinirlendiysek sinrilendiğimizi belli ettik, mutlu olduysak mutluluğumuzu paylaştık ve üzüldüysek üzüntümüzü saklamadık. Beni kırdıysa teselli etmesini de bildi. Yine bilecektir."
"Fakat o şu anda sizi eşi olarak görmüyor." dedi Kris. Ona bu gerçeği kabullendirerek ikisine de yardımcı olmaya çalışıyordu. Oh Sehun da hastasıydı ve bu durumdan en az duygusal hasarı almasını sağlamak onun göreviydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amnesia
FanfictionBiri uyandığında hayatından beş yıl gitmişti. Diğeri ise eşini kaybetmişti. Ona karşı bir yabancı olmaktan daha fazlasıydı. Ondan nefret ediyordu. Eşini tekrar kendine aşık edebilecek miydi?