"Jong-jong-jong lütfen ona söyleme lütfen lütfen lütfen. Ya korkarsa ya bırakıp giderse beni, beni beni beni."
Jongdae yanında zıplayıp saçlarını çekiştirerek kendisini ikna etmeye çalışan adamın ağzına avcunun içini bastırmak suretiyle onu susturmuştu. Ağzına kapanan elle biraz olsun durulan Jongin yine de konuşmaya çalışıyor, çıkardığı sesler Jongdae'nin eli yüzünden boğuk çıkıyordu.
"Tamam profesör, yapacağım dediğim neyi yapmadım ki ben bugüne kadar? Hem de senin için. Merak etme sırrın bende güvende ve dediğini de yapacağım."
Jongdae elini çektiğinde Jongin dolu gözlerine rağmen gülümsemiş ve yolduğu saçlarını düzeltmesi için Jongdae'nin elini alarak başının üstüne koymuştu. Bir de rahat uzanabilmesi için başını aşağıya eğmişti.
"Saçlarını sevmemi mi istiyorsun?"
Jongdae anlamayarak sordu, çünkü daha önce birçok şey yapmalarına rağmen böyle bir şeyi ilk defa istiyordu ondan.
Jongin hemen kafasını kaldırıp hayır anlamında sağa sola sallamaya başladığında Jongdae şaştı kaldı.
"Peki ne için istiyorsun?"
Jongin serçe parmağıyla kaşının ucunu kaşırken diğer elinin işaret parmağıyla önlerindeki koltukta hala baygın şekilde yatan Kyungsoo'yu göstermişti ama odak noktası ayakkabısının ucuydu, zira şu an ayakkabısının burnuyla mermer zemini eşelemeye çalışır gibi bir hali vardı.
Jongdae önce Jongin'in ne demek istediğini anlamamış, fakat biraz düşündüğünde ve diğerinin yüzünün kızarmış olduğunu gördüğünde pekala da anlamıştı ne olduğunu. Jongin, Kyungsoo gözlerini açtığında kendisini yakışıklı görsün istiyordu ve bu yüzden saçlarını düzeltmesi için elini başının üstüne koyuyordu. Bu duruma o kadar çok sevinmişti ki yüzündeki kocaman gülümsemeyle profesörün eğik başını kaldırmış ve saçlarından başlayarak üstünü başını düzeltmişti. Saçlarını gelişi güzel bir şekilde ayırmış ve kabartarak güzel durmasını sağlamıştı parmaklarının arasını tarak gibi kullanarak. Ardından yaşlı gözlerini silmiş ve boğazındaki düğmesi dahil olmak üzere tamamen kapalı gömleğin ilk iki düğmesini açarak öylece dağınık duran eteklerini belinin içine sokmasına yardım etmişti.
Kyungsoo uyanır gibi olduğunda Jongin'in görüntüsü her zamanki halinden daha farklı ve açıkçası çok daha fark yaratıcı görünüyordu, Jongdae iki dakikalık işini takdir etmek amaçlı başını sallamış ve baş parmağını Jongin'e göstererek Kyungsoo'ya dönmüştü.
"Kyungsoo? Kyungsoo beni duyuyor musun?"
Kyungsoo yavaşça gözlerini açmış fakat gözüne giren hüzmeden sonra gözlerini tekrar sıkıca yummuştu. Jongin ortamdaki ışığın onun gözlerini rahatsız ettiğini anladığında hemen ışıkla onun arasına girerek diğerinin yüzüne gölgesini düşürmüştü.
Kyungsoo gözlerini kamaştıran ışığın kesildiğini göz kapaklarının ardından anladığında gözlerini tekrardan yavaşça açmış fakat bu sefer yeniden kapatmak yerine sıkça kırpıştırarak da olsa açık tutmayı başarabilmişti. Kendisine dikkatlice bakan iki çift göz gördüğünde biraz irkilmiş fakat kendisine pür dikkat bakanlardan birinin Jongdae olduğunu anladığında rahatlamıştı. Zihnini kısa bir yokladığında ise diğer yüzün de bayılmadan önce gördüğü son sima olduğunun farkına varmıştı.
"Ne oldu bana?"
Kısık sesiyle sorduğunda Jongdae profesörün konuşmasına izin vermeden o baygınken konuştukları gibi bir şeylerin üstünü kapatarak bir şeyleri ise değiştirerek anlatmıştı, bunu Kyungsoo'nun ve Jongin'in iyiliği için yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Smells Like Love
FanfictionAşk; bal kokulu insanların tenine, Tanrı tarafından doğuştan aşılanırdı. Kim bilir, belki de Kim Jongin'i, bir üniversite öğrencisinin teninden gelen bal kokusu aşka sarardı...