"Kyungsoo, sanki içeriden bir koku geli--"
Kyungsoo gözlerini büyütmeye bile zaman bulamadan bağırarak içeri koştu.
"OLAMAZ, YEMEĞİN ALTINI AÇIK UNUTMUŞUM!"
Ocakta yemeği vardı ve o altını kapattığını sanıp tuvalete gitmişti, tam mutfağa gideceği sırada da kapı çalınca yönünü değiştirmişti. Sonuç olarak yemeğin altı açık olduğu için tencerenin içindeki yemek yanmış, tencere ise cif ve telle uzun süre ovalanmayı gerektirecek kadar kararmıştı.
Minseok arkasından gelmiş, başını ocağa doğru uzatmış ve tenceredeki yemeğe üzgün bakışlar atan Kyungsoo'yu izliyordu.
"Tamam dostum, bu kadar üzülme yeniden yaparız ya da dışarıya çıkıp bir şeyler yeriz."
Kyungsoo, kolundaki kazağın bileklerini sündürerek avuç içlerine sarmış, tencerenin sıcak olan kenarlarını tutmak için kendine tutacak yapmıştı. Kazağının el verdiğince tencereyi saplarından yakalamış içindeki kömür şeklindeki yemeği önce soğuması için biraz su altına tutmuş sonra da soğuyan yanığı suyundan süzüp ayak ucuyla bastığı çöpe dökmüştü.
Kyungsoo çöpü döküp tencereyi ve ocağı temizlerken Minseok da perdeleri çekerek camı açmış, mutfağı havalandırmaya çalışıyordu.
Kyungsoo'nun kendisine bakan üzgün bakışlarını gördüğünde dayanamamış, yanına gidip baş parmaklarıyla Kyungsoo'nun dudaklarını kıvırmış ve gülmesini sağlamıştı.
"Hadi ama Kyungie, Minnie senin üzgün olmana dayanamıyor. Tamam bu akşamki yemekler benden, yehhu..."
Kyungsoo arkadaşının bu sevinçli haline bile buruk bir gülümsemeyle yanıt vermişti. Ailesinin durumunun pek iyi olduğu söylenemezdi. Üç kardeşlerdi ve kendisi üniversitede, ikiz kardeşleri ise lisede okuyordu. Annesi ev hanımı babası ise memurdu. Evleri kira, arabalarının taksitleri hala devam ediyor, ayrıca üç kardeş de aynı anda okuyordu. Eskiden böyle değildi, o zaman annesi de çalışıyordu ve nitekim daha rahat geçiniyorlardı. Fakat daha sonradan annesinin bir rahatsızlığı çıkınca işten ayrılmak zorunda kaldı ve evin geliri neredeyse yarı yarıya azaldı. Buna rağmen gider iki katı oranında artınca maddi sıkıntı Do ailesinin hepsinin belini büktü.
Aslında Kyungsoo ailesinden minimum düzeyde bir para alıyordu. Ailesi yalnızca Kyungsoo'nun ev kirasını ödüyordu ve bir de çok cüzi bir miktarda da cep harçlığı alıyordu onlardan ama bu aldığı para normal bir üniversite öğrencisinin aldığı paranın çeyreği kadar ancak ediyordu. Aslında ailesi daha fazla göndermekte ısrar etse de Kyungsoo durumlarını bildikleri için özellikle bunu istemiyordu. Bir tek ailesinin verdiği o para ve devletten aldığı karşılıklı kredisi vardı ki Kyungsoo buna çok üzülüyordu. Babası memur diye üç kardeş aynı anda okudukları halde -ki ailenin üstüne de bir şey olmadığı halde- karşı ödemesiz çıkmamıştı ona. Mecburen hazırlık ile birlikte beş senenin sonunda o parayı paşa paşa ödeyecekti geriye.
Her şeye rağmen yine de kendisinin geldiği küçük yere benzemiyordu Seul. Neredeyse havası bile paralı olan şehirde adım başı kartından para eskiliyordu Kyungsoo'nun. Aslında kendisi de ne yaptığını anlamıyordu. Bursu yattığı gibi telefonuna mecburen de olsa aylık paket için yükleme yapıyor, elektrik, su, internet, doğalgaz derken bütün faturalara zaten bursunun yarısı çoktan gitmiş oluyordu. Arkadaşlarıyla gezmek, yemek içmek şöyle dursun kendisine kıyafet almamak adına sökülenleri kendisi dikiyor, en olmadı yama yapıyordu. İkinci sınıfa geçtiği bu sene hazırlık da okuduğu için Kyungsoo'nun üçüncü senesi olacaktı ve Kyungsoo geçen iki sene içinde birçok yerde part time çalışarak oldukça yorgun fakat kendine yeten bir birey olmuştu. Fakat son çalıştığı dükkan ekonomik sıkıntılarından dolayı küçülmeye gidince bütün elemanlarını üzülerek işten çıkarmak zorunda kalmıştı. Hal böyle olunca Kyungsoo da işsiz kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Smells Like Love
FanfictionAşk; bal kokulu insanların tenine, Tanrı tarafından doğuştan aşılanırdı. Kim bilir, belki de Kim Jongin'i, bir üniversite öğrencisinin teninden gelen bal kokusu aşka sarardı...