Yağmur damlaları usul usul pencereden süzülüyordu. Üzerindeki siyah takım elbisesinin ceketini koltuğa bırakmış,eline bir viski alarak bir eli cebinde dışarıyı seyrediyor,sakince viskisini yudumlarken yağan yağmurda düşüncelerine boğulmuştu. Bense onu izliyordum. Acıması yoktu,kendine bile. Sert duvarlarının arkasında bir çocuk saklanmıyordu. Çünkü biliyordum ki o çocuğu kendi elleriyle öldürmüştü. Kimse onun için 'ben onu iyi tanıyorum' diyemezdi. Çünkü onu kendinden başka kimse iyi tanıyamazdı. Sert bakışları vardı fakat göz göze geldiğimizde içimi ısıtan bir şeyler vardı o kömür karası harelerinde. Yaralı bir adamdı,yalnızdı,kurardı,yıkardı,yakardı. Yanıyordu, alev alev yanıyordu. Ama kendiyle beraber benide yakıyordu. Sadece beni değil,yanmasına sebep olan herkesi yakardı o. Tıpkı cehennem gibi.
"Çok dikkatli bakıyorsun küçüğüm." Camın yansımasından göz göze geldik. Göz temasımızı kesmeden sırtımı geriye yasladım ve başımı hafifçe yana yatırıp ona bakmaya devam ettim.
"Bakmamalı mıyım ?" hafifçe gülümsedi ve içkisinden bir yudum daha aldı. Sonra usulca bana döndü, viskisini masaya bıraktı ve karşı koltuğa oturup gözlerime baktı. Ama sadece bakmadı. Hiçbir zaman 'sadece' bakmazdı ,ruhunuzu görürdü bir bakışıyla.
"Ateşle oynuyorsun, aldığın yaralara rağmen hala ateşin seni yakmasına izin veriyorsun,küçüğüm. Ama yanmana rağmen eski bir şarkı gibi güzelsin." Müzik dinlemeyi severdi,bense onun sesini dinlemeyi severdim. Evet derin yaralar açmıştı bende belki de. Ama bu yaralar tamamen benim yüzümden oluşmuş yaralardı. O itti, ben kalktım; git dedi, gitmedim; bırak dedi,bırakmadım. Bırakamadım. Hayatıma girdiği an,değiştirdi her şeyi. Allah'ım bir insan hem kurtuluşu hem de yok oluşu aynı anda nasıl getirebilir ? Beni fiziki bir ölümden kurtarırken ruhumu nasıl intihar ettirebilir ? her zerrem tapıyordu ona. O beni sevmiyordu,olsun sevmesin çünkü saçlarıyla oynamak bile yetiyordu bana. O benim saçlarımdan kaçarken ben saçlarını okşarken huzur buluyordum. Evet saçlarıma dokunmuyordu,dokunamıyordu. Ne zaman eli saçlarıma dokunacak olsa elini yumruk yapıp son gücüne kadar sıkardı kendini,sonra ise çekip giderdi. Hiçbir zaman söylemedi nedenini,sorsamda görmezden geldi. İstemediği hiçbir şeyi yaptıramazdınız çünkü ona.
"Ateşi seviyorum çünkü. İçimi ısıtıyor,belki de bu yüzden oynuyorumdur." Ayağa kalktı ve yanıma geldi. Hafifçe çenemden tuttu ve yaklaştı:
"Ateş ısıttığı kadarda yakar küçüğüm. Ateş tehlikelidir,içinde milyonlarca çığlık saklar. Yaktığı insanların çığlıkları. Sağır eder seni,uyku uyuyamazsın,nefes alamazsın,yemek yiyemezsin. Ateş yalnızca uzaktan güzeldir. Ama uzaktan da seni ısıtmak adına bir halta yaramaz. Çünkü ateş kendine yakın olanı ısıtır,kendine yakın olanı yakar." Uzaklaştı ve ceketini alıp üstüne giydi. Viskisini tek yudumla bitirdi ve boş bardağı sehpaya koydu.
"Odana çık ve uyu,bu gece gelmeyeceğim." Telaşla ayağa kalktım.
"Nereye ?" sorumu yanıtsız bıraktı ve kapıyı açtı, dışarı çıkmadan önce son kez bana baktı; başını sağa sola salladı ve kapıyı kapatıp gitti. Arkasından gidip kapıyı kilitledim ve biraz önce baktığı camdan usulca ona bakmaya başladım. Yağan yağmura aldırmıyordu,biliyordu cama geleceğimi. Beni görünce uzun uzun baktı yine gözlerime. Ah adam,neden bu işkenceyi çektiriyorsun bize? Neden beni yanımdayken bile yokluğunla sınıyorsun ? arabanın kapısını açtı ve arabayı çalıştırıp gitti.
Sadece gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARİNES
General FictionAkrep yelkovanın üstüne geldiğinde, Zaman durdu. Cehennemin kapıları ardına kadar açıldı. Kapıların ardında hapsedilen ateş,özgürlüğüne kavuştu.Usulca yaktı her şeyi,yok etti. Geriye arkasında hiçbir şey bırakmadı. Yok ettiklerinin külleri dışında...