6. Bölüm

163 4 0
                                    

Elimdeki bira şişesini havaya kaldırıp kalçalarımı sallamaya devam ettim. Cenk ellerini çıplak belime koyarak bana uymaya çalışıyordu. "Hızlı ol Cenk!" diye bağırdım yarım ağız. Hızlandırdığım hareketlerimi yavaşlatıp birayı bitirdim. Boş şişeyi bir köşeye atıp barmene "Bana bir bira daha barmen bey." diye çığlık attım. Adam Kafasını sallayıp arkasına döndü. Bende o sıra ellerimi Cenkin ensesine koyup saçlarını avuçladım. Hayatımda hiç bu kadar deli gibi dans edip içtiğimi hatırlamıyordum. Gerçi bunlar ilk kezdi, son bile olabilirdi. Şeyda yanımıza gelip Cenk'in kolundan tutup kulağına bir şeyler dedi. Yüzü gülen Cenk'in gülüşü yok oldu ve endişe ile etrafına baktı. Ben kendi kendime dans edip sallanırken kolumdan tutup sürüklenmem aynı anda oldu. "Noluyor ya?!" diye stem ederken deri araba koltuğuna yapışmam bir oldu. Ardından kucağıma sert bir şey atıldı. Bir elimle Kafamı tutup ne olduğunu idrak etmeye çalışırken, diğer elimle kucağımdaki cisme baktım. Telefonum elimdeydi ve açılan ekranda bir sürü sekmen vardı. Gözlerimi kısıp ekranı netleştirdim '107 cevapsız çağrı (Aytaç) ,76 mesaj (Aytaç)' Cenke seslendiğimde cevap gelmedi. Ardından yeniden bağırarak "Cenk!" dediğimde çok tanıdık ses "O Cenk diyen ağzına s-vurucam şimdi." dedi. Yattığım yerden doğrularak arabayı hızla süren Aytaç'a baktım. İçmden lanetler ederken onun beni nasıl bulduğunu düşünüyordum ama pekde ilgilenemedim. Dikiz aynasından çatık kaşları ve kızarmış gözleri ile bana baktığımda "Beni nasıl buldun?" dedim. Güldü.
"Seni bulamayacağımı mı sanıyordun?"
"Doğru söylemek gerekirse evet."
"Leş gibi içki kokuyorsun."
"Cevap ver bana!"
"Telefonundaki uygulamadan."

Elimdeki telefonu açıp uygulamara bakarken 'İPhone'u bul' uygulamasını gördüm. Bu uygulamayı neden yaptılarsa. "Bana haber verseydin böyle olmazdı." dedi. "Pardon ya ben genelde hiç tanımadığım, benimle hiç bir bağı olamayan insanlara arkadaşlarımla takılacağımı haber veriyorum."
"Takıldığın yerlere bir bak! İçerek nasıl takılıyorsan."
"Sanane be."
"Bana bağırma sakın." diye tısladığında koltuğa gömüldüm. Arabanın camına çarpan yağmur damlalarını izlerken birden gökyüzü aydınlandı ve şimşek çaktı. Ellerimle kulaklarımı kapatarak sesi önelemeye çalıştım. Küçüklüğümden beri korkardım bu sesten. Yanımda kimse olmadığından daha çok korkardım. Gerçi şimdi de yalnızım. Araba ani frenle durduğunda Kafamı kaldırdım. Evimin önünde durmuştuk. Aytaç açtığı kapıdan beni tutarak çıkardı. Cebinden çıkardığı anahtarı yuvaya sokup çevirdi. Anahtarı nerden bulmuştu bu adam? İçeri girdiğimizde ayağımdaki topuklu ayakkabıları köşeye atıp odama gittim. Vücudumu tek kişilik yatağıma bıraktım. Kırık camdan içeri giren serin hava açık tenimi ürpertince yorganı kaldırıp içine girdim. Kapıda gördüğüm süiteli umursamadan uyumaya çalışırken şimşek yeniden çaktı.

Yorgan açılıp Yanımda hissettiğim doluluk ile gözlerimi açtım. Aytaç yanıma yatmış elini başının altına koymuş şekilde yatıyordu. Ellerimi çekinmeden beline doladım. Kafamı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım.

Kafamın delecek şekilde ağrımasıyla yeni güne gözlerimi açtım. Tek elimle yüzümü sıvazlayıp ağrıyan başımı kaldırdım. Dün gece ne olduğu hakkında bir fikrim bile yoktu. Eve nasıl geldiğimi bile bilmiyordum, Cenk getirmiş olmalıydı. Boş yatakta biraz dönüp durdum. Ardından kalkıp duşa girdim. Dünden kalan makyajımı güzelce çıkardım. Saçlarımı köpürtürken bir anda suların gitmesi ile küfür savurdum. Ne yapsamda açılmayan suyu kapatıp havluya sarıldım. Soğukta olsa kafamı durulamıştım. Kırık camlardan esen rüzgar vücudumu titretti. Üzerimi giyinip ağrı kesici aldım. Bugün okula gitmeyi planlamıyordum belki restorana giderdim. Şu camları en kısa zamanda yaptırmam gerekirdi. Topuz yaptığım saçlarım vücudumun ısınmasına engel oluyordu. Eski bir elektrikli soba vardı. Onu yaktım ve kalınca bir battaniye alıp televizyonun karşısına geçtim.
Her sabah olan program vardı. Kendini bildim bileli bu kadın burada birilerini buluyor, katilleri yakalıyordu.

Elimdeki kasede olan çekirdekleri ayıklarken babasının parasını zorla alan adamı eleştiriyordum. "Yap yaşlı adam o, sen ise gençsin git gir bir işe ne olucak!" Kaseyi sinirle sehpaya bırakıp kanalları değiştirdim. İnsanları anne babası vardı ama resmen onlara zulüm çektiriyorlar. Tüm gün yaptığım tek şey kanalları değiştirip çekirdek yemekti. Kalçam oturmaktan düzleşmişti resmen. Restoranda gitmem gerekiyordu aslında. Param azalmıştı hem. Televizyonu kapatıp odama ilerledim. Ayağımdaki terlikleri sürüye sürüye girdiğim odamda direk dolabımı açtım. Sayılı kıyafetim vardı zaten.

Kot pantolon ve tişört giyip çıktım. Yanımda kot ceket almıştım üşürsem giyerim diye. Malum havalar bozulmuştu bu aralar. Hızlı yürüdüğüm için çabucak restoranda vardım. Arka tarafa geçip üzerimi değiştirirken içeriye Sude ve Melis girdi. Bağrışıyorlardı. "Bak Melis ben o kadına servis yapmam. Görmüyor musun kahveyi üzerime döktü Yelloz!" dedi Sude üzerindeki önlüğe bulaşmış kahveyi göstererek. Melis lekeyi silmek istercesine sirkeledi ama işe yaramadı. "Kadın gıcıklığına yapıyor biliyorsun. Hem büyük patronun sevgilisi, kovulmak mı istiyorsun?"
"Böyle muamele göreceğime atılırım daha iyi." Önlüğümün kuşağını bağlarken yanlarına ilerledim. "Ne oldu?" Melis elini alnına koyarak "Büyük patronun sevgilisi burda ve bize kötü davranıyor, Sudede dayanamıyor."
"Ben servis yaparım."
"Cidden mi?"
"Evet." Melis bana sarılınca ona karşılık verdim. Ayrıldığımızda arka taraftan çıkıp elime kahve olan tepsiyi alıp bana gösterdiği masaya ilerledim. Sarı at kuyruğu toplanmış saçları olan kadın arkası dönük şekilde oturuyordu. Arkasından gördüğüm kadarıyla tırnaklarını inceliyordu. Masanın önüne geldiğimde kadını yüzüne bakmadan kahveyi masat koyup "Afiyet olsun efendim." dedim. Tam gidecekken bileğimin tutulup "Aha." Denmesi aynı anda oldu. Bu tanıdık sesin kime ait olduğunu kadına bakınca anladım. Aytaç'ın evindeki sarışındı bu. Demek sevgililerdi. "Aytaç ne zamandır sürtüklerini buraya dolduruyor?" Kadının dediği şey ile apışıp kalırken sesli söylediği için etraftakiler bize döndü. Hiç bir zaman bir erkeğin elini bile tutmamış ben, şimdi sürtük damgası yemiştim. Bileğimi sertçe kurtarıp "Ne dediğinize dikkat edin hanımefendi!" dedim. Gür bir kahkaha atıp dirseğini sandalyenin sırtına yaslayarak bana döndü. "Yoksa?"

Amacı kavga etmekse hiç çekinmezdim ama bu işe ihtiyacım vardı. "Bak güzelim(!) sevgilimi Benden çalmaya çalışsan bile o Benden kopamaz özler ve bana geri döner. Ve şimdi seni buraya getirmiş demekki paraya ihtiyacın olduğundan. Senin burda çalışmana izin vericem ama," ayağa kalktı "Aytaç'tan uzak durucaksın!" Aytaç'ın restoranıymış burası. Büyük patron dedikleride o olsa gerek. Bu suçlamalar benim kaldıracağım türden değildi. Bu kadın benim burda çalışmama izin verecekti öyle mi? Ne kadar gülünç. Ama artık ben burda çalışmayacaktım. Belimdeki önlüğüm çözerek en kadınlar aramızdaki boşluğa attım.

"Bakın bayan ben sizin sevgilinizle ilgilenmiyorum. Ha ben buranın Aytaç beyin olduğunu bilmiyordum. Bilseydim gerçekten kabul etmezdim. Ve size mutluluklar." Arka tarafa koşar adımlarla ilerleyerek çantamı kaptığım gibi çıktım. Gözümden anlamsızca firar eden yaşı umursamadan sert esen rüzgara karşı koyarak ilerledim. Beyaz gömleğin kollarına sildim yaşlarımı. Makyajımın dağıldığına emindim, rüzgar zaten saçlarımı darma duman etmişti bile. Sokağa girdiğimde evimin önündeki lüks arabayı gördüm. Aytaç olduğuna adım gibi emindim. Sevgilisi yetmezmiş gibi o da yüzüme vurur kesinlikle. Durur gibi olsamda devam ettik ve çantamdan çıkardığım anahtarı titreyen ellerimle yuvaya sokmaya çalıştım. "Defne." Ensemde hissettiğim sıcak nefes ile ürperdim. Derin nefesler solurken onu başımdan atmanın planlarını yapmaya başlamıştım. Yavaşça arkamı döndüm ve Kafamı kaldırarak yüzüne baktım. Kusursuz yüzü çatılan kaşları ile ayrı bir görünüm katmıştı. "Konuşmak istemiyorum." dedim direk olarak. Daha fazla bu saçmalıklara katlanamazdım. "Restoranda olanlar içi-"
Sana konuşmak istemiyorum dedim değil mi?!" Dedim teker teker. Buna karşılık gözlerini kapatarak başını omzuna yasladı ve boynunu gerdi. Bu biraz ürkmeme sebep olsada istifimi bozmadım. "Dinle." dediğinde direk söze atıldım. "Neyi dinleyeyim? Beni restorandına aldırmanı mı yoksa senin fahişen olduğumu mu? Ha ,söyle hangisi? Benim artık dinleyecek bir şeyim yok Aytaç bey. Benden uzak durun, lütfen." Benden uzaklaştığında kapımı açarak içeri daldım. Kapıya yaslanarak yeri oturdum. Nedensizce deli gibi ağlamak istiyorum. Nedensizce üzülmeme sinirlerimi daha fazla bozduğundan yaşlar dökülmeye başladı.

Kan KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin