Multimedia: Lydia
9
Onu öptü.
Ash de ona karşılık verince adeta yiyişmeye başladılar. Yerimde donmuştum. İğrenerek burnumu kırıştırdım. Ağzıma kan tadı gelince sinirden ısırdığım dudağımın kanadığını fark ettim. Galiba sinirden kudurmadan önce buradan gitmem gerekiyordu. Ve bilin bakalım sinirlenince ben ne yaparım? Ağlarım. Evet, en nefret ettiğim huyum bu; sinirden ağlamak. Her kızın başındaki illet; sinirden ağlamak. Bizi zayıf gösteren saçmalık; sinirden ağlamak. Gözümden düşen iri bir damla bunun kanıtıydı. Elimle gözyaşını geçiştirdim. Bir anda Ash kızdan ayrıldı ve kasılmışçasına yere çökerek acıyla bağırdı. Sokakta duyduğum inlemenin aynısıydı. Ash bir şey arıyormuşçasına etrafa bakındı ve gözleri beni buldu. İşte bu hiç iyi olmamıştı. Ayağa kalktığını gördüğüm anda tabanları yağladım. Merdivenleri koşarak çıkarken bir el beni bileğimden tutup kendine çevirdi. Suratım Ash'le aynı hizaya gelince ifademi sabit tutmaya çalıştım ve sanki hiçbir şey görmemişim gibi konuştum:
"Ne var?" sözcükleri tükürür gibi söylemiştim. Bileğimi hapseden ellerinden kurtuldum ve hızlı hızlı yürümeye devam ettim. Arkamdan geldiğini hissedebiliyordum.
"Ne bu asabiyet?"
"Asabi falan değilim. Şimdi gidip kızın suratını yemeye devam edebilirsin." Dedim ve kendime hâkim olamayıp merakıma yenik düşünce tekrar konuştum; "Kimdi o?"
"Ne zamandan beri sana açıklama yapmak zorundayım?" deyince duraksadım. Alay etmek dışında hiçbir şey için gülümsemeyen suratı yine sertti.
"Değilsin. Umurumda da değil zaten. Çekil şuradan da gidiyim." Dedim ve önümde duran bedenini iterek adımlarımı hızlandırdım. Ciddi ifadesinin yerini alaycı bir gülüş aldı ve küçük bir kahkaha eşliğinde yanıma yetişti.
"Eminim onun yerinde olmak isterdin, melek." Deyince gözlerim büyüdü ve aniden parladım:
"Ne?! Ne diyorsun aptal! Terbiyesiz!" başımı öne eğip devam ettim; "Hem sevgilin orada seni beklerken ne diye burada benimle uğraşıyorsun? Git başımdan." O kızın sevgilisi olmadığını biliyordum, damarına basmak için bunu söylemiştim ama hiç etki etmişe benzemiyordu. Tekrar önümü kesince tüm gücümle göğsünü ittirdim ve yüzüne bağırdım:
"Git başımdan! Laftan anlamıyor musun!"
"Ne yani sırf bir kızı öptüm diye mi bu trip?" sözlerine aldırmadan yürümeye devam ettim. Onu kaile almamama çok sinirlenmişe benziyordu. Alaycı tavırlarının yerini ciddiyet aldı ve:
"Ne sanıyorsun? Sana hesap vereceğimi falan mı?" dedi.
Sözlerini duyunca bir anda durdum ve arkama dönüp ona baktım. Haklıydı. Ne düşünüyordum ki? Sürekli benim peşimde dolaşacağını falan mı? Hiçbir cazibesi olmayan sessiz bir kızdım ve okulda yeni olup biraz ilgi görünce hemen beklentilerim yükselmişti. Hayır, daha önce hiçbir erkek benimle ilgilenmemişti ve Ash'in ilgilenmesini beklemek saçmalık olurdu. Babam öldüğünden beri tüm erkeklerden nefret ediyordum ve bu idealimi bozamazdı. Ondan da nefret ediyordum. Bir anda gelip hiçbir şey olmamış gibi hayatıma giremezdi. Hayatımda onun gibilerini istemiyordum. Zaten ona yer yoktu.
Bunları düşünürken ne kadar süre orada dikildiğimi bilmiyordum ama Ash çoktan yanıma ulaşmıştı. Az önceki sinirli hali geçmiş gibiydi ama çenesindeki bir kasın seğirdiğini gördüm.
Arkamı döndüm ve yürüyerek koridoru geçtim. Bir şeyler söylemesini beklemiştim ama söylemedi. Dersin neredeyse yarısını kaçırmıştım ve şimdi girmek için izin kâğıdı almakla uğraşmak istemiyordum. Bahçede bir banka oturup zilin çalmasını beklemeye karar verdim. O tanıdık melodi kulaklarımı doldurunca öğrenciler bahçeye akın ettiler. Karşıdaki kapıda etrafına bakınan Bella'yı gördüm. Gözleri benimkilerle buluşunca endişeli surat ifadesini takındı ve koşar adımlarla yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK WINGS| Siyah Kanatlar
Fantasyİblis; cennetin soğuk sularını da gördü, cehennemin ateşli çukurlarını da Güneşin vahşi kızıllığını da izledi, ayın puslu çehresini de Issız çöl kumlarına da dokundu, suskun kar tanelerine de Gecenin acımasız karanlığında da kavruldu, ancak aydınlı...