BW 11- "İNCİL"

2.1K 130 43
                                    

Bu bölüm azıcık uzun oldu, umarım okurken sıkılmazsınız. Yazdığım en duygu yüklü bölümlerden biri diyebilirim. Lydia'nın hislerine biraz yer verdim ve onu anlamaya çalışırken baya zorlandım.

Henüz hikayem çok okuyucuya ulaşmamasına rağmen, en küçük bir beğeni yorumunun bile beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsiniz. Umarım benim yazarken aldığım keyfi, siz de okurken alıyorsunuzdur ^^

Hepinize teşekkürler xx

----------------------------------------------

11

Alarmın sesi kulaklarımı doldurduğunda, sıcacık yatağımdan ayrıldım ve ayaklarımı süre süre lavaboya gittim. Aylardır midemdeki yerini koruyan sancıya artık alışmıştım. Bana babamı hatırlatıyordu.

Ve inanın, ruhumdaki bu yaraların varlığı iyi geliyordu. Çünkü yaralarım, bana geçmişin varlığını hatırlatan en büyük güçtü. Ve ben, geçmişi unutmak istemiyordum. Babamın varlığını unutmaktansa, bu yaranın bağladığı her kabuğu tek tek soyuyordum. Çünkü geçmişte takılıp kalmak ne demek çok iyi biliyordum. Artık orada olmayan bir şeyi aramak ne demek çok iyi biliyordum.

Kendimi yalnızlığa mahkum etmemin sebebi de buydu belki? İçinde boğulduğum acının, çevremdekileri de pençesine almasından korkuyordum. Ama asıl merak ettiğim şey farklıydı. Yalnızlık bir ilaç mıdır? Yoksa hastalığın ta kendisi mi? Evet, hep korkmuştum. Ya düşersem diye her yükseklikten kaçmıştım hep. Ancak aklıma hiç gelmeyen bir ihtimal daha vardı; ya uçarsam?

Hayır, artık uçmak için çok geçti. Benim kanatlarım çoktan kırılmıştı. Ardında bıraktıkları tüylerse, sadece yaşadığım büyük depremin artçılarıydı. Deprem bitse de, ben hala cenin pozisyonundan kurtulamamış, duvarın dibine sığınan o küçük kızdım. Biliyordum çünkü. Bu kadar kolay olmayacağını biliyordum. O yıkıntının altında kalan küçük kızın duygularının, daha büyük bir depreme hazırlandığını biliyordum. Hayatın bana oynadığı oyunun, bu kadar basit olmadığı başından beri belliydi. Ama hala ayakta kalmakta ısrar ediyordum. Hayata kafa tutma şeklim buydu benim. Kendini aslan sanan kediden bir farkım yoktu belki, ama önemli olan kükreyişimdi. Sesimi hayata duyurmaya çalışıyordum, umutsuzca. Hayatla dost olmaya çalışıyor, gülümsüyordum. Çünkü savaşacak kadar güçlü değilsen, düşmanını kucaklamalısın. İki kolu da sana sarılıyken, silahını sana doğrultamaz.

Biriktirdiğim duygularımı yüklenen gemi, asla limana ulaşamayacaktı. Duygularım denizde savrulup duracaktı dalgaların eşliğinde. Ama her şeye karşı hislerim o kadar yoğundu ki, artık denizde savrulmuyorlardı. Artık onlar denizin ta kendisiydi.

Koltukta dizlerimi kendime çekip başımı yaslarken, ne ara hazırlanıp giyindiğimi fark etmemiştim.

Yürümek istemediğim için Bella'yı arayıp beni almasını istedim.

❣❣❣❣❣❣❣❣

"Sessizlik!" öğretmenin kükreyişle tüm sınıf çenesini kapattı ve önüne döndü. Yeni olduğunu düşündüğüm öğretmen, masasına ilerledi ve gözlüğünü takarak konuşmaya devam etti:

"Ben Bay Crowley. Bugünden itibaren, biyoloji derslerinizde size ben eşlik edeceğim. Kendimi tanıtma faslını geçip hemen derse başlıyorum. Ödevlerinizi bundan sonraki her hafta e-mailinize yollayacağım. Herkes yanındaki arkadaşıyla güzel geçinse iyi olur. Çünkü yıl boyunca çalışma partneriniz o olacak." Dedi kesin bir ses tonuyla ve tahtaya dönüp bir şeyler karalamaya başladı.

Ash'le her hafta birlikte ödev yapma fikri soğuk soğuk terlememe neden oldu ve bakışlarımı ona çevirdim. O da bana bakıyordu. Her zamanki mükemmel siyah tarzıyla sıranın diğer köşesine yayılmıştı. Her ne kadar kendime itiraf etmek istemesem de, her kızın bir kere gözleri takılınca tekrar dönüp bakacağı türden bir yakışıklılığı vardı. Endişeyle hemen gözlerimi tekrar öğretmene odakladım. Sınıftan itiraz nidaları yükselmeye başlamıştı. Fakat bu yeni despot öğretmenin kendinden taviz vereceğini sanmıyordum. Düşüncelerimin tersine bir hareketle ben de sesimi yükselttim ve itiraz ettim. Ash'le yan yana oturmak yetmiyormuş gibi bir de her hafta onunla ödev hazırlayamazdım. Yanımda sırıttığını hissedebiliyordum.

BLACK WINGS| Siyah KanatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin