Evet, yarım yıl sonra tekrar yeni bölüm yüklemeye karar verdim! Aslında uzun süredir masaüstümde Word'de duruyordu ama bir türlü yayınlamaya cesaret edemiyordum da denebilir. Sınav senem dolayısıyla bir türlü yeni bölüm koyamadım fakat artık yaz tatili olduğuna göre tekrar buradayım! Ben buralarda yokken Black Wings 20k'yı geçmiş! Okuyan, yorum yapan, oy veren ve hikayemi takip eden herkese çok kocamaan teşekkür ederim, iyiki varsınız. Böyle uzun bir aradan sonra tam isteklerinizi karşılayacak aksiyonlu bir geri dönüş bölümü olmamış olabilir, özür dilerim. Ama bazı gizemlerin çözülmesine az kaldı denebilir. İyi okumalar!
12
"If you're happy and you know it,
And you really want to show it,
If you're happy and you know it clap your hands!"
Küçük kız yeni öğrendiği şarkıyı ellerini çırparak bitirdi.
"Beğendin mi babacığım?" diye neşeyle şakıdı ve denizimsi gözlerini büyüterek babasına baktı. Babası da onun gibi alkışlayarak şarkının ritmini tutunca küçük kız kıkırdayarak babasının boynuna atladı.
"Harikaydın, Polyanna'm. Sesin adeta bir hediye." Dedi babası ve kızının altın rengi saçlarına bir öpücük kondurdu. Kız anlamaz bir şekilde başını kaldırıp babasına baktı.
"O nedir babacığım?" Babası bu soruyu soracağını tahmin etmişçesine gülümsedi ve şefkatle küçük kızına baktı.
"Polyanna; iyimserliğin, umudun ve mutluluğun sembolü olmuş bir kitap karakteridir, prensesim. Dünyada kimsenin göremediği güzellikleri görür. Kimseye muhtaç olmadan mutluluğu kendi kalbinde bulur. Sen benim Polyanna'msın, güzel kızım."
Bu değişik kelimenin anlamını öğrenen küçük kız babasına daha sıkı sarıldı. Babası onun kahramanıydı.
"Her zaman," dedi ve boğazını temizledi, "Her zaman mutluluğu kendi kalbinde ara, kızım."
❣❣❣❣❣❣❣❣
Hayatta, yolunu kendin mi seçersin, yoksa yol mu seni seçer?
Verdiğimiz kararların bile bize ait olduğu kesin değilken, herkes yaşamak için neden bu kadar çabalıyor ki? Hayatı bu kadar değerli kılan ne? Dünya, sadece dış görünüşü benzer olan insanların bir araya konulduğu sosyal bir deneyden başka bir şey değil. Bu insanların birbirine ayak uydurması bile zorken, birbirlerini sevmeleri bana hep imkansızlıktan doğan bir mucize gibi gelmişti. Ama bu cümledeki "imkansızlık" bana ithaf edilmişti. Benim için dünya üzerindeki tüm güzel şeyler artık imkansızdı. Mutlu olmayı kendime yasaklamıştım. Ben yaşamıyordum, sadece nefes alıyordum.
O geceden sonra 3 gündür Ash'i görmemiştim. Okula gelmiyordu ve aniden ortaya çıkıp beni kurtarmıyordu. Acaba İncil'de miydi? Yoksa okuldan falan mı ayrılmıştı? Koridorun ortasında duraksadım. Neden onu düşünüyordum ki? Sınır dışı edilse bile umurumda olmazdı. Öyle değil mi?
İlk ders için sınıfa doğru yürürken kitaplarımı almak için dolapların olduğu koridora saptım. Bir yandan da sabah dinlediğim şarkıyı mırıldanıyordum. Müzik, elimde kalan tek şeydi. Şarkılara sığınırdım küçüklüğümden beri. Babam hep ona şarkı söylememi isterdi uyumadan önce. Artık şarkılarımı söylediğim tek kişi kendimdi.
Ash'in arkadaşları her zamanki gibi dolaplara yaslanmış, etrafa 'ben popüler ve yakışıklıyım' bakışlarını atıyorlardı. Birkaç saniye onları süzsem de Ash orada değildi. Ve tahmin edin kimin dolabının önünde duruyorlardı. Tabi ki benim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK WINGS| Siyah Kanatlar
Fantasyİblis; cennetin soğuk sularını da gördü, cehennemin ateşli çukurlarını da Güneşin vahşi kızıllığını da izledi, ayın puslu çehresini de Issız çöl kumlarına da dokundu, suskun kar tanelerine de Gecenin acımasız karanlığında da kavruldu, ancak aydınlı...