Onlar ayrıldıkları vakit geniş bir nefes aldı, sanki büyük bir zahmetten kurtulmuş gibi kendisini yalnız, ötede beride yemek yiyen birkaç kişiden, ara sıra görülen iki-üç sessiz garsondan başka halktan; biraz ötede uyanmaya, harekete başlayan kalabalıktan uzak, düşünceleriyle yalnız kalmakta büyük bir vicdan rahatlığı duydu. Az yiyip içme alışkanlığına karşın bu gece şu ziyafet şerefine, biraz da arkadaşlarının üstelemesiyle -o da alışkanlığına aykırı olarak- biraz ölçüyü geçmiş,biraz dayanacağından fazla içmişti. Şimdi yavaş yavaş beyninden süzülen bir şey; damarlarının içinden, kemiklerinin arasından hafif hafif ürperişlerle akarak; sanki bütün varlığını, istencini çekerek ayaklarından doğru çekiliyor, gidiyor, bedenini karşı konulması mümkün olmayan bir kuvvetle erite erite dağıtıyor gibiydi. O zaman geçici bir çabayla kendisini toplar; bir uçuruma yuvarlanmıyor, toprakların arasına süzülüp akmıyor olduğuna güven duymak istiyormuşçasına gözlerini açar, ayaklarını çekerdi.
Arkadaşları Ahmed Cemil'i böyle bir durumda bıraktılar, onlar gider gitmez dudaklarının arasından, "Aman bu Raci!" Dedi.
Bu adamdan, ilk tanışma dakikasından başlayarak duyduğu nefreti şu üç kelime bütünüyle açıklardı. Onu hiç sevmez,sevmemek mümkün olduğu kadar sevmezdi. Raci adamlardan biriydi ki dünyaya hiç bir şey olmamaya mahkûm edilerek geldikleri halde bir şey olmak isterler. Raci de en çok olmayacağı bir şey olmaya yelteniyordu: şair... Ahmed cemil pek iyi bilirdi ki bu adam bilmem kimin bir gazeline nazire söylemek için bir gün Boğaziçi'nin ta kavak iskelelerine kadar gidiş geliş seferini göze almış, on kuruş da masraftan çıkmıştı da ancak iki buçuk beyitle dört kafiye bulabilerek geri dönmüştü. O zaman zafer kazanmışcasına matbaaya girdiği zaman Ahmed Cemil elindeki kağıdın üzerinde yirmi otuz çizilmiş satır arasında sağ kalabilmiş altı dize ile bir otuz çizilmiş satır arasında sağ kalabilmiş altı dize ile bir dizenin yalnız son son kısmını -evet, son kısmını- görmüştü. Aman Yarabbi! Şair Raci dedikleri işte buydu! Bu kadar hiçliğiyle birlikte her meziyet sahibine düşman... Bunun bir güzel şeyi beğendiği, beceri sahibi bir arkadaşı takdir ettiği daha görülmemiş. Sanki başkalarında bir meziyetin kabulü kendisinde bir eksiklik yaratacakmış gibi bir küçük beğenme gülümseyişini bile esirger. Bu adamın beğendikleri yalnız ölülerden ibarettir. Ölüler, onlar artık fevkaladeleşmiş, şu edebiyat pazarından çekildikleri için yarışmanın dışında kalmışlardır. Ahmed Cemil bir gün bir Batı edebiyatçısından aktararak, "Mezar taşı ün heykelinin tabanıdır," dediği zaman orada bulunan Raci'ye dönerek, "Al,sana göre bir söz, öyle değil mi?" Demişti. Bu yolda şakalarıyla Raci'yi kendisine düşman etmişti. Ama ne sakıncası var? Zaten Ahmed Cemil yalnız herkes tarafından beğenilmekle onun düşmanlığına hak kazanmış olmuyor muydu? Herkes tarafından beğenilmekle onun düşmanlığına hak kazanmış olmuyor muydu? Herkes tarafından beğenilmek sözüne de Ahmed Cemil genel bir genişlik vermez.
İnsanın olsa olsa kendi mesleği dışındakilerce yani yansızlarca beğenilceğinden şüphe etmez.
Onu arkadaşları seviyorlardı fakat o sevgi içinde kim bilir ne kadar saklı kinler ne derin hasetler vardır! Bugün kendisini beğenenler yarın -kendisini düşürmeye sebep olabilecek bir şey yazsın- bakınız nasıl gülerler. Ah! Bu basın dünyası! Bir seneden beri o dünyanın az tecrübelerini mi görmüş, az acılıklarını mı tatmıştı! Okuldayken nasıl hayal ederdi! Bugün kim bilir ne kadar gençler vardır ki o dünyada bir zevk olduğunu düşünürler ama bir kere o çirkin basın hayatına girseler... Ahmed Cemil kin ve haset dedikçe hep Raci aklına gelir. Bu adam basın dünyasında bir tür yaratıkların özel örneğidir. Tashihlere bakarken dizgi yanlışlarına dikkat edecek yerde ötekinin berkinin hatalarını bulmaya dikkat eder. Bir gün mesela Ahmed Cemil'in bir makalesinde yanlış bir tamlama bulduğu için bir hafta alay geçer. Kuralları bilmekle pek fazla övünür; Arapça, Acemeceyi pek iyi bilmek iddiasındadır da bir keresinde Arapça bir gazetenin üç satırını çevirememişti. Gazetede görevi muhabirlerin getirdiği haberi tashihten ibaret kalır. Ne zaman bir makaleciğe filan ihtiyaç görülse kendisine yüklenmesinden korkarak akşam fazla kaçırdığından bahisle sersem olduğundan dem vurur. Matbaada onu kimse sevmez, hele idare memuru -o kendisine Ahmed Şevki Efendi diyen yuvarlak adam adam- Raci'den söz edildiğinde ateş püskürür; onun kadar mahsuben para alan, matbaada kimse bulunmadığı zamanlar rast gelirse gelen ilanların ücretine el koyan bir yazar -işte matbaa işlerinde bulunalı on sene oluyor- hiç görmemişti.
