"Hayır anne asla bunu okula giymem!"
Ailemin bu baskıcı tavırlarından nefret ediyorum açıkçası. Neden 18 yaşındaki bir kızı bu kadar fazla sıkarlar ki? Derslerimin yeterince iyi olduğunu düşünüyorum.
"Tatlım okul kurallarına uygun giyinmelisin."
"Okul kuralları umrumda bile değil anne. Rica etsem odamdan çıkarmısın!"
Kızgın bir şekilde odamdsn çıktı. Kendileri her ne kadar büğüdüğümün farkında olmasalarda, onlara bu sene ne yapabileceğimi göstereceğim. Artık bir yetişkin sayılırım ve- Tanrım! Şu lanet olası çenemi kapatıp hemen hazırlanmalıyım. Yoksa servise geç kalıp küfür yemek istemiyorum. Buz mavisi kot şotumun üstüne bol bir t-shirt giyip saçlarımı şekillendirdikten sonra aşağı indim. Çantamı ve telefonumu da unutmamak lazım tabii.
"Sizi seviyorum!"
"Bizde seni bebeğim" Diye bağırdılar. Uyumlarına cidden bayılıyorum. Servisin kornaya istikrarlı bir şekilde basması tüm sokağı uyandırmış olmalı.
Tek ayağımın üstünde bağcıklarımı bağlayarak servise koşmak da büyük başarı bence.
"Özür dilerim Bay Morgan."
Halinden hiç memnun olmayan bakışlarıyla gülümsemesi beni de güldürdü.
Ta taa. Kimler buradaymış. Dün acımasızca laf soktuğum yakışıklı , yanındaki sürtükler ve tayfası. Birde şey, koyu sarı saçları, bal rengi gözleri ve kusursuz yüzü. A-man Tan-rım! İşte buna mükemmel derim ben.
Kendine gel Berry, sakin ol ve boş bir yere otur. Boş yer, boş yer.. Ne demek sadece o tatlı çocuğun yanı boş.
"Hey burası boş istersen yanıma oturabilirsin."
Bana mı dedin sen, mükemmellikle kutsanmış olan çocuk?
Yani ayaktayım ve benden başka birinin olmaması da tuhaf, bana demiş olmalı.
"Hı, evet, şey, ben teşekkür ederim." Dedim ve yapmacık gülümsememle yanına oturdum.
"Yenisin herhalde?"
"A-a şey evet yeniyim." Kekelemeyi kesersem daha iyi olacak.
"Adın ne?"
"Berry, Berry Wanson. Senin?"
"Justin, Justin Bieber." Dedi beni taklik ederek. Çok mu harika gülüyor yoksa ben mi abartıyorum?
"Justin! Bak sen, dün bana laf soktuğunu sanan kızda buradaymış."
Henüz geç, dua et ki sana -Pardon, Justin'in kusurluzluğundan seni görememişim Bay ukala- demiyorum.
"İkinci kez laf yemek istemiyorsan önüne dönmelisin bence."
"Ah şu bakireler..." Ne!?
"Fabian." Dedi uyarıcı bir ses tonuyla Justin. Gözlerini devirerek bana pis bir bakış attı. Bu çocuğun derdi ne böyle? Herhalde ezdiğim için kendine pek yediremedi.
"O biraz şey işte, kaba."
"Evet harekatlerinden gayet anlaşılabiliyor zaten." Dedim elimdeki telefonla oynarken.
"Onun arkadaşısın galiba?"
"Çocukluk , aslında iyi biri, sadece dışardan öyle gözüküyor."
Ya ya ne demezsin. Dudaklarımı birbirne bastırarak başımı salladım. Çocukluk arkadaşı olmalarına rağmen biraz olsa Justin'e bakıp örnek alamazmıydı? Acaba Justin de böyle mi? Onun yanında kız görmedim. Henüz..
◇◇◇◇
"Sen ciddi misin? Berry o çocuğun Fabian'dan bir farkı yok!"
"Öyle gözükmüyor ama." Nasıl olabilir ki. Halbuki serviste yanında tek bir kız bile yoktu.
"Justin buraya doğru geliyor." Demesiyle kalp atışlarımın ritim değiştirmesi bir oldu. Tanrım bu çocuk kalp atışlarımla oynuyor!
"Selam derslerimiz ortakmış. Müsadenle bu derslik buraya oturabilir miyim?" Jenn'e ayağımla çok vurdum galiba, aniden inledi.
"Sadece bu seferlik." Diyip oflaya puflaya arka sıraya geçti. Bütün dişlerimi gördü galiba.
Ardından kapıdan içeri Fabian'ın girmesiyle grup tamamlandı. Bir o eksikti zaten! Kızlar sanki robotmuş ve proglamlanmış bir şekilde hepsi aynı anda ona baktı. Tiksindirici.
Jenn arkamdan dürtükledi. "Ne!!"
Justin'i görünce gelip önümüzdeki sıraya oturdu. Justin yeterliydi bana, neden bir de sen geldin ki. Her ne kadar gözlerim yakışıklı çocuklardan bayram etsede Fabian'ın ukalalığı yakışıklılığını bastırıyor açıkçası.
Birden arkasını döndü.
"Siz ikiniz-"
"Arkadaşım Fabian, ye gelmiş sadece yardım etmek istiyorum" Diyip göz kırptı.
Neden göz kırptı? Her neyse sonuç olarak onu bile mükemmel yapıyor.
bir sekilde sırıtarak önüne döndü.
"Günaydın çocuklar"
"Günaydın Bayan Ster"
"Oturabilirsin. Fabian." Dedi sonundaki ismi bastırarak. Zaten onun işi bu, serserilik ve ukalalın. Öğretmen gelmesine rağmen ağzındaki şu lanet olası sakızı hala çıkarmadı. Birde şu ses kulaklarımı tırmalıyor.
"Şunu keser misin!" Dedim kulağına yaklaşarak. Nefesini yüzüme üfledi.
"Kesemem." Nefesindeki nana ve üstündeki Armani Code kokusu onu çok seksi kılıyordu. Ah ne diyorum ben! Su yeşili gözlerini üstüme dikti. Başını geriye yaslamış, bana bakarken tam bir şapşal gibi duruyordu. Ağzındaki sakızı çiğnemeyi bırakmış daha dikkatli bir şekilde yüzümü inceledi.
Kafamı öğretmene çevirdiğimde -Justin de dahil- herkesin bize baktığını görünce yapmacık bir şekilde öksürerek arkama yaslandım. Kızların o öldüresiye bakışları da gözümden kaçmadı değil.
"Jenn buradayım!" Koşturarak yanıma geldi.
"Şu anda tek düşündüğüm şey yemek, yemek ve yemek." Kıkırdadım.
"Evet benimde." Yemeklerimizi alıp oturacak yer ararken, Justin'i gördüm. O da ne?
"Jenn?"
"Efendim?"
"Justin'in üstünden bir kız mı var yoksa bana mı öyle geliyor?"
"Bence artık bu gibi sahnelere alışmalısın. Çünkü onlar öyleler. Benim sana anlattığım gibi. Serseri!"
Bir anda kendimi çok tuhaf hissettim. Belki onlardan çok daha farklıdır diye düşündüm. Arkadaş olabileceğimizi bana iyi hissettireceğini. Neyse, yanılmışım.
Beni görünce üstündeki kızı kucağından ittirdi. Neden yaptı ki şimdi bunu. Yanındaki kız ona yüzü kızarmış bir şekilde bakarken Justin yemeğini yemeğe devam etti. Aslında hoşuma gitti ama umrumda değil. Diğerlerinden farksız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Never Let You Go
FanfictionHer zaman yeni bir hayata başlamanın mükemmel bir sonuca varacağını düşünürdüm. Kocaman bir aşkın içinde kaybolup paramparça olacağımı değil.