"O iyimi?"
"Endeşelenecek bir şey yok, biraz hafıza kaybı yaşayacak o kadar."
Kardeşim öldü, onu kaybetmeyi göze alamayacağım. Bir hayal kırıklığına daha uğramak istemiyorum. Tuhaf değil mi? Şu ölüm denilen şey. Yıllarca görmediğin insanın, kendi içinde bir ukte olarak kalması, kardeşin. Olacaklardan habersiz senelerce uzaklarda olması. Ölümden habersiz, bir sonraki hayatında yaşayacağı özlemden habersiz herşeye veda etmek. Kardeşim olmasa bile kendinden çok sevdiği insan yaşıyor. Belkide, bana emanet etmek istedi. Ona daha çok acı çektirmektense, bana bırakıp gitmek istedi. Bakabilirmiyim ona? Sevebilir miyim onun kadar çok?
Bilmeyecek beni. Dokunmayacağım ona. Sadece uzaktan koruyacağım onu. Uzaktan seveceğim.
Merak etme Jaxon. Ona çok iyi bakacağım.
İçimdeki şu saçma sapan ağlama hissini bastırarak ayağa kalktım. Neden burada ki? Neden benden uzakta değil. Herşeyi hatırlatıyor bana. Daha çok canımı yakıyor. Söz vermeme rağmen yerine getirmediğim için her gece yattığım yatağa vicdan azabıyla yatmak içimi kavuruyor. Tam unuttum derken yine sevmek. Ya da sadece sevdiğini düşünmek. Değişik bir his. Henüz adını koyamadım.
"İstersen evine ben götürebilirim."
Başını bana doğru çevirdi ve yüzümü incelemeye başladı. Acaba beni biliyor mu? Ya da hatırladı mı?
"Şey aslında iyi olur. Daha fazla eve geç kalmak istemem."
"Pekala, hadi gidelim o zaman."
"Dostum sana inanmıyorum, beni burada mı bırakacaksınız yani!" Dedi ellerini havaya kaldırarak.
"Bana araban yokmuş gibi davranma Fabian." Dedim gülerek.
"Bence daha fazla oyalanmayıp buradan gitsek iyi olacak."
"Evet burası, herşey için teşekkür ederim tekrar." Mükemmel gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.
"Önemli değil her zaman. Hatta şey ben sana telefon numaramı vereyim, ne zaman bir problem olursa beni ara tamam mı?" Başını olumlu şekilde salladı.
Onu canlı bir şekilde sadece birkaç kez görüştüm. Hala inanamasamda, o burada. Şu anda karşımda oturuyor ve olanlardan habersiz. Birgün ona anlatacakmıyım bilmiyorum ama eğer anlatırsam herşeyin daha kötü olacağını düşünüyorum. Belkide hiçbir zaman bilmeyecek.
Tekrar teşekkür ederek arabadan indi. Bense hergün yaptığım gibi kardeşimin mezarına doğru yola çıktım.
Berry'nin Ağzından
Onda tuhaf birşeyler olduğunu biliyorum. Beni ona doğru çeken birşeyler.
Çantamdan anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. Annemin ve babamın öldürücü bakışlarına maruz kaldığım için suratımı astım.
"Sen ne zaman daha önce cezaya kaldın ki! Özelliklede erkeklerle!" Dedi bağırarak. Biraz fazla bağırmıştı sanki.
"Yanlış anlaşı-"
"Senin yüzünden öğretmenine karşı küçük düştük. Bana hiçbir şey anlatmadan derhal odana çık cezalısın!"
Gözlerim dolmaya başladı. Neden bir kez olsun beni dinlemiyorlar ki? Neden benden çok daha iyisini bekliyorlar hep? Ne yapabilirim ki daha? Yaşadığım şeylere rağmen daha çok üstüme gelmeye başladılar. Ve ben sadece susmak zorunda kalıyorum.
"Yeter artık baba. Sizin şu saçma sapan bir şekilde beni sıkmanızdan bıktım. Bir kere beni dinleyin. bir kere beni anlamaya çalışın. Oysaki sizin işiniz sıkmaktan başka birşey değil."
Hızla yanıma gelerek bir tokat attı. İlk kez babam bana tokat attı. Yaptıklarına rağmen bana birde tokat attı. Bağırarak ağlamaya başladım.
"Sizden nefret ediyorum!" Hızla merdivenlerden çıkarak odamın kapısını sert bir şekilde kapattım. Yatağıma oturarak dizlerimi kendime doğru çektim. Daha çok ağlamaya başladım. Her ne kadar içimden "Sakin ol, geçecek, herşey geçecek." diye sürekli tekrarlasamda ağlamam bir türlü durmak bilmiyordu. Yatağımın altında duran kutuyu alıp içini açtım.
"Hadi ama Jaxon, aç şu gözlerimi meraktan öleceğim!"
"Sabretmeyi öğren küçük bayan."
"Ellerini aç ve birleştir." Dediklerini yaparak, bir yandanda gözüme bağlı olan bezin altından ne
yaptığını görmeye çalışıyordum. Elime biraz ağır olan bir kutu koydu sanki.
"Gözlerimi açarsan herşeyi görebilirim hayatım." Gülerek yanıma geldi ve bağlı olan bezin düğümünü açtı. Tahmin ettiğim gibi doğru orta büyüklükte bir kutu vardı elimde. Heyecanla koltuğa oturup içini açtım.
Kutunun içinde Jaxonla çekildiğimiz fotoğraflar, tanıştığımız ilk gün onda kalan yüzüğüm. ve bir cd vardı.Cd'nin üstünde zamanı gelince izle yazıyordu. Ve tanıştğımız tarih vardı.
Heyecanla cd'yi televizyonun altındaki Dvd'ye takıp oynattım.
"Merhaba Bayan Wanson. Bu videoyu birşeye yemin etmek için çekiyorum aslında. Henüz çıkmıyor olsakta sen bunu izlerken çıkıyor olacağız. Emin konuşuyorum çünkü biliyorum sende beni seviyorsun. Bunu çıktığımız da izleyeceğin için sana bir teklif daha etmek istiyorum. Benimle evlenirmisin?
Ona dönerek kocaman sarıldım. Hayatımda hiç bu kadar özel hissetmemiştim kendimi. Hiç biri onun kadar özel hissettirmemişti. Seviyordum, hemde çok fazla. Canımı verecek kadar. Ailesi yoktu ama, ona göre tek ailesi bendim. Birbirimize sığınırdık kötü günlerimizde, hep yanımdaydı. Sonsuza kadar da yanımda olacaktı.
Gözyaşlarımı silerek kutunun içindeki fotoğrafları elime aldım. Ne kadar bu fotoğrafları elime aldığım her saniye hıçkırarak ağlasamda bana biraz da olsun kendimi iyi hissettiriyordu. Ayağa kalkıp dolabımın en arkasında kıyafetlerimin arasına sıkıştırdığım poşeti çıkardım. Jaxon'ın T-shirt'ü. Hiçbir zaman geçmeyen kokusunu tekrar içime çektim ve üzerime giydim. Yatağıma uzanarak sanki oymuş gibi yastığıma sarıldım. Gözlerimi kapattım. Her kapattığımda canlı bir şekilde karşımda duryor ve bana elini uzatıyordu. Akan yaşlara engel olamayıp tekrar ağlamaya başladım. Sanki kalbime bir bıçak saplanıyor. Sanki içimde kocaman bir fırtına kopuyor. Bir tek ben duyuyorum o fırtınanın seslerini. Bir tek ben hissediyorum kalbime saplanan bıçağı. Hala gitmemiş gibi duruyor işte karşımda. Seviyor mudur hala beni? Unutmuşmudur acaba?
Çok özlüyorum. Hemde çok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Never Let You Go
FanfictionHer zaman yeni bir hayata başlamanın mükemmel bir sonuca varacağını düşünürdüm. Kocaman bir aşkın içinde kaybolup paramparça olacağımı değil.