two

4.4K 412 113
                                    



Mükemmel haberi aldıktan sonra, çalışmaya geri döndük. Woo Hyun her zaman olduğu gibi mutfağa girmişti,  Seol Hyun ortalıkta dolaşıp müşteri bekliyordu.  Restorantın boş olması bana Woo Hyun ile konuşma fırsatı vermişti. Seol Hyun'a dönüp, "Biri gelirse beni çağır," dedim. Omuz silkip telefonuna geri döndü. Tezgahın arkasına geçip beyaz kapıyı açtım ve masada oturan Woo Hyun'un yanına geçtim.  Hayal kırıklığına uğramıştık. Biz tatil düşünürken, daha fazla iş çıkmıştı ve bu sevgilisi ile kavgalı olan Woo Hyun için iyi bir haber değildi. Zaten iş saatleri yüzünden sorunlar çıkıyordu. Kim bilir yarın burdan kaçta çıkardık.

Gelen grubu merak etmiyor değildim. Sadece havalı birileri olmalarını umuyordum. Daha çok çalışacak olmamıza değmeleri gerekiyordu.

Kafasını masaya dayanmış, uyuklayan Woo Hyun'a bakıp iç geçirdim. Sesimi duymuş olacak ki kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Bütün gün boyunca buraya tıkılıp kaldığı için güneş görmezdi. Nadir zamanlar dışında patrondan izin de almazdı, tatile gittiğini hiç hatırlamazdım. Bu yüzden bembeyaz bir teni vardı. Biraz da mavi gözleri. Hep bunun bir hediye olduğunu yada hastanede karıştığını söylerdi. Duyduğuma göre ailesinde mavi gözlü kimse yoktu.

"Aramızda buna sevinen bir tek Seol Hyun vardır," dedi yüzünü ekşitip. Ayağa kalkıp kahve makinesinin içine su koydu, tüm mutfağın aksine siyah olan raftan kahve indirdi ve onu da makinenin içine koydu. Daha sonra kalçasını tezgaha dayayıp beklemeye başladı.

''Evet,'' dedim. ''Baya sevinmiştir eminim.''

2 tane kupayı alıp öten kahve makinesinin yanına koydu ve kahveyi alıp kupalara boşalttı. Kahveleri alıp karşıma oturdu ve birini bana uzattı.

Bu düpedüz haksızlıktı. Bütün gün yemek yapacak ve kendimizden geçecektik.

Tanrının beni burdan bir an önce kurtarmasını diledim. Ve yeni yetme çocukların gelmemesini.

''Bu kadar kişinin yemeğini nasıl yapacaksın?'' dedim bir kaşımı kaldırıp.

''Neden o kadar yemeği nasıl dağıtacağını düşünmüyorsun?'' dedi. ''Biraz da kendin için endişelen. Yarın herkes için zor olacak. Eminim yemek vereceğimiz insanlar da burada olmaktan memnum kalmayacaklar.Herkes çalışmadan kazanmak ister."

Onun olayı buydu. Ne zaman bir şey hakkında mızmızlansam ben yirmi beş yaşındayım ve tecrübeliyim bakışı atıp nasihat veriyordu. Onu bu yüzden bile sevebilirdim.

Yaklaşık 1 saat boyunca mutfakta oturup müşteri gelmesini bekledik. Kimse gelmedi. Bir süre kapının dışındaki tahta masalardan birine oturup bekledim. Saat 10'da içeri girip önlüğümü tezgahın yanında olan askılıklara astım. Woo Hyun mutfaktan çıkıp yanıma geldi. Üstüne kot ve gömlek giymişti.

Hırkamı alıp üzerime geçirdim. Seol Hyun kalan işleri yapmak için en son çıkacağını söyledi. Umursamadım.

Woo Hyun ile birlikte dışarı çıkıp birbirimize iyi geceler diledik. Normalde birlikte giderdik fakat bugün yolu uzatmayı düşünüyordüm.

Kaldırımda durup, caddeden geçen arabaları izledim.

Teyzemin evi iş yerime 15 dk uzaktaydı. Yolu uzatınca bu süre artıyordu. Ailemle yaşamıyordum. Babam 3 yıl önce severek içtiği sigaraların onu hasta etmesi sonucu ölmüştü. Bu süre içinde çok acı çekmiş ve maddi olarak hepimizi bitirmişti. Annem ise, geçen sene teyzemin yakın arkadaşıyla evlenmişti. Chris Kanada'da yaşadığı için taşınmışlardı. Beni de yanına almak istemişlerdi, sanıldığı gibi kötü bir anne değildi. Ben gitmek istememiştim. 20 yaşındaydım ve bildiğim bir ülkede yaşamak istiyordum. Bu sebeple teyzemle kalmaya başlamıştım.

Arabalar durduğunda, herkesle birlikte bende caddeye yürüdüm ve karşıya geçtim.

Evin kapısının önüne geldiğimde mavi motorumu gördüm. 2 hafta önce tamire vermiştik ve benim aklımdan tamirden almak tamamen çıkmıştı.

Motorun yanına gidip inceledim, her şeyi düzelmişti. Kaza yaptıktan sonra tanınamaz hale gelmişti, ve bende ona estetik ameliyat yaptırmıştım.

Estetik herkesi güzel yapardı.

Mavi motorumu da öyle.

Evin kapısını açıp içeri girdim ve salonda moda programı izleyen teyzemi gördüm. Üstündeki hırkayı çıkarıp askılığa astım ve içeri doğru yürüdüm.

"Erken gelmişsin," dedim. Normalde bu saatte evde olmazdı.

"Motorunu almak için işten erken çıktım," dedi kumandayı kenara bırakıp ayağa kalktı ve beni kucakladı. "Mutfakta yemek var, karnını doyur."

Kafamı sallayıp mutfağa geçtim, dolaptan tabak alıp makarna koydum. Masaya oturmuş yemek yerken teyzem kapının önünde durup "Ben yatıyorum," dedi.

Ağzımdaki lokmayı yutup arkasından "İyi geceler," diye bağırdım.

Yemeği yedikten sonra bende odaya çıktım ve yatağın içine girip uyumayı bekledim.

Sabah kalktığımda saat sekizdi. Teyzem evde değildi. Motorum olduğundan ilk defa geç kalmaktan korkmadan kahvaltı ettim. Daha sonra motora binip yola koyuldum.

Vardığımda bir kaç araba kapının önündeydi, içeri kameralar taşınıyor, bazı eşyalar götürülüyordu. İçeriye girip mutfağa geçtim. Woo Hyun ile kahve içip oturduk. Şu an bizim için bir iş yoktu.

Yaklaşık bir saat sonra kel patronumuz mutfağa uğramış,  bir şeyler hazırlanması gerektiği hakkında uyarmıştı. Cehenneme hoşgeldiniz, yemekler bizden diye düşündüm.

Woo Hyun yemek yaparken yaklaşık 4 ağır koliyi yanına taşımış, bir yandan da klip çekecek başka bir yer mi yok ?diye kendi kendime söylenmiştim. Hangi grup olduğunu en son dün gece umursamıştım fakat bu kadar işten sonra kim gelse umrumda olmazdı. Herkese lanet edebilecek durumdaydım. Sinekler kollarımı ısırıyor beni kaşınmaya itiyordu ve bu işi elimde kutular varken yapmam imkânsızdı.

Bir süre sonra insanlar ayaklandı, son hazırlıklar yapıldı. Ben tezgahın arkasında beklerken yanıma, sarı saçlı ve gerçekten cennetten özel olarak gönderilmiş olabileceğini düşünebileceğiniz bir kız geldi. Elinde benim üstümde olan kıyafetten vardı. Sarının ve kahverenginin en iğrenç tonuyla yapılmış etek, gömlek ve şapka.

"Bunları giymem gerekiyor," dedi elindeki kıyafetleri havaya kaldırıp gülümserken. Tanrım ne kadar beyaz dişleri var diye düşünmeden edemedim. Acaba ne kullanıyordu?

"Sanırım arkada bir oda var," dedim elimle merdivenin altındaki odayı gösterirken. Kafasını sallayıp odadan içeri girdi.

O sırada kapıda siyah bir araba durdu ve içinden sırayla birileri inmeye başladı. Siyah saçlı bir çocuk, ardından bir siyah saçlı daha, ardından turuncu saçlı bir çocuk... Yeşil saçlı olanı gördüğümde oldukça ilginç olduklarını düşünmeye başladım.

Yeşil saçlı çocuktan sonra, uykudan yeni uyanmış gibi duran çocuk indi. Onun peşinden iki kişi daha takip etti ve hepsi kapıdakilere selam vererek içeri girdiler.

Tabiki de kim olduklarını biliyordum, hadi ama uzayda yaşamıyordum, bizde televizyona sahiptik.

Hepsi içeri girip oturdular ve konuşmaya başladılar. Yanlarında oturan kadın ve adamın yönetmen olduklarını düşündüm.

Daha sonra kapının dışında gürültülü bir grup oluşmaya başladı. Fanların buraya gelip toplanacağını hiç düşünmemiştim. Tabi siyah takımlı adamları geçmek imkansız olmalıydı. Üst üste konsam onlardan bir tane edemezdim.

Az önce odaya yolladığım kız hala çıkmamıştı, ölmüş olabileceğini düşündüm.  Gerçekten bunu düşündüm çünkü o lanet odada bu kadar uzun süre kalsam, muhtemelen ölürdüm.

Tezgahın arkasından çıkıp odanın kapısının önünde durdum. Birkaç kez tıklatıp orada olup olmadığını sordum. Ses gelmeyince, bir elimle her ihtimale karşı gözlerimi kapatıp içeri girdim. Çığlık duymadığımda gözlerimi açtım ve yerde yatan sarı kafayı görmem bir oldu.

training wheels | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin