2. Bölüm(Düzenlendi)

3K 195 122
                                    

Medya: Melih

Melih'ten

2 saattir beklememe rağmen kimse gelmemişti. Garsonun da sürekli tepemde olması iyice canımı sıkmaya başlamıştı. Telefonumu evde unutmam ayrı bir aptallıktı zaten. Hem niye burası yani, anlamıyorum ki. Zaten biraz daha beklersem ve kimse gelmezse gideceğim, gideceğim de ben bu adamı beklemeden gidersem ve o da gelip beni bulamazsa işimden olabilirim. Of ya resmen iç sesimle zıtlaşıyorum... Ve sonunda işimi kaybetme korkumun galip gelmesi ile beklemeye devam etmeye karar verdim.

Bu sabah:

Melahat ablanın dediği şey yüzünden erkenden işlerini halledip, Alp'i de Efsun teyzelere bırakmıştı servis gelene kadar. Zaten okul dönüşüde Melih işten gelene kadar genelde orda olurdu. Sağolsun Efsun teyzede kendi çocuklarından biri gibi görürdü Alp'i. Her şeyi hallettiğine göre artık gidebilirdi işe.

Yoldaydı, minibüse binmişti. Daha erken saatler olduğu için fazla insan yoktu. Cam kenarına geçti ve dışarıyı izlemeye koyuldu. Düşünüyordu da bu yollara hep bu açıdan bakıyordu: işe giderken camdan, işten dönerken yine aynı camdan. Gezmek eğlenmek için pek vakti olmuyordu. Sorumlulukları hep kendinden ve yaşından büyüktü. Eskiden, çok eskiden, Melih daha çocukken bir an önce büyümek isterdi. 'Büyümek, kocaman olmak' o zaman ki tabiri ile. Ama bazen keşke istemeseydim diyordu içinden. Ama hiç bir zaman dışarıya belli etmezdi duygularını, güçlü olmanın onun için zorundalık olduğunu düşünüyordu. Güçlüydü de, olamadığı zamanlarda ise öyle görünmeye zorlardı kendini. Ama bu daha çok yoruyordu kendisini.

Gelmişti fabrikanın önüne, mesai saatinin başlamasına 1 buçuk saatten fazla vardı. Kapının önüne gelince telefonu açıp Melahat ablayı aradı. Bir kaç kez çaldıktan sonra telefonun ardından o her zamanki neşeli, heyecan dolu ses geldi,

"Melih, oğlum geldin mi?" Melahat ablanın sesi Melihi her zaman gülümsetebilirdi, tıpkı şuan olduğu gibi. "Evet abla geldim, dışardayım. Sen nerdesin?" diye sordu. Kadın dur geliyorum diyerek hemen telefonu kapattı. Bu telefonu ani kapatmalar alışkanlık oldu galiba dedi içinden.

Bir kaç dakika sonra bekçinin kapıyı açması ile kendine gel işareti yapan kadına doğru adımladı. Melahat ablanın yüzünde güller açıyordu resmen. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Melih heyecanlanmaya başlamıştı. Kadının yüz ifadesi güzel birşey olduğunu anlatır gibiydi. Bir de bu saatte kendisini çağırdığına göre bu güzel şey Melih ile ilgiliydi.

"Oğlum bak daha dün dedim, gün bile geçmedi dediğim çıktı. Melahat ablanın kalbi temizdir biliyorsun. İçime doğdu resmen." diye konuşmaya başlamıştı yanına gelir gelmez. Melih durdurmasa daha da konuşacaktı da, o engel oldu da sustu.

"Abla sakin, biiraz yavaş konuş. Ne diyorsun anlamıyorum. Neden bahsediyorsun?" diye sordu Melih şaşkın bakışlarını Melahat ablaya yönelterek. Haklıydı da bu kadın başı sonu yok direkt ortadan girmişti konuyu anlatmaya, artık her ne ise o konu bu kadar acil ve önemli olan.

Melahat abla derin bir nefes alıp verdikten sonra sakileşmiş gibi görünüyordu. Elini Melihin omzuna koyup "içeri geçelim, anlatıcam her şeyi" dedi. Birlikte Melahat ablanın ofisine doğru yürümeye başladılar. Melihin içindeki merak anlatılmazdı şuan. Sanki attığı adımlar yavaşmış gibi daha da hızlı yürümeye başladı bir an önce varmak için. Oysa ki kaç adımdı zaten yürüyeceği yol.

Geldiklerinde Melih büyük bir heyecan ve merakla baktı Melahat ablaya. Kadın da en az onun kadar heyecanlıydı. "Oğlum geç otur" dedi kadın heyecandan nefesini tutmuş çocuğa. Melih geçip oturunca kadın boğazını temizleyerek konuşmaya başladı "Melih, yavrum sana çok güzel bir haberim var. Şu senin tasarımlarınla ilgili". Melihin şaşkınlığı iyice artmıştı. 'Bununla ilgili ne gibi bir güzel haber olabilirdi ki? Daha dün kimsenin ilgisini bile çekmeden çöpe atılan şey bugün nasıl bir güzel habere vesile olabilirdi ki' diye düşünmeden edemedi. "Geçen gün senden istemiştim ya onları, Tanju beye gösterecektim de adam tenezzül edip bakmamıştı bile...".

Cam Pabuçlu PrensHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin