14- Nyu, Akame Ga Kill ve Gerçekten Duygusal Jeongguk.

10.5K 1.4K 269
                                    

"Ya! Bunları konuşmak istemiyorum anne. Bebeklerim nasıl?" Taehyung'a kahve hazırlamak için mutfağa girdiğim sıra telefonum çalmaya başladı ve bu kalçamı tezgaha yaslayıp yanıtladığım çağrı sonucu annemle saçma konulardan konuşmama sebep oldu.

"Nyu ishal oldu, onun dışında her şey bıraktığın gibi-Ah, bir de Gümüş'ün tüyleri biraz azalmış olabilir. Tanrım, çok tüy dökmeye başladı ve onu tıraş ettirdik." Annem sıkıntılı bir sesle söylediğinde dudaklarımın üzüntüyle büzülmesine engel olamadım. Demek Nyu ishal olmuştu. Benim güzel kızım!

"Onlara iyi bak anne." Üzerimdeki sarı tişörte yüzümü buruşturdum. Bu çikolata lekesi nereden gelmişti şimdi? Raftan yeşil bir fincan çıkardığım sıra telefonu çenemle kulağıma yaslamış, annemin "Minho senden 6,5 yaş büyük Jeongguk." demesini dinlemiştim. Minho bizim evin en yaşlı üyesiydi. Eh, annemden sonra.

"Peki peki," Kaynayan suyu fincana boşaltıyordum, "Senden iyi kimse bakamaz çocuklarına, evet. Bunu dinlemeyi isterdim biliyorsun ama-İşim var. Şimdi kapatmalıyım." Çay kaşığıyla fincanın içindeki sıvıyı karıştırırken mırıldandığımda annem cin bir sesle konuşmaya başladı, "Ee, var mı hayatında birileri? Bana bunlardan hiç bahsetmiyorsun." Alt dudağım kısa bir süreliğine içe katlanırken anneme ne demem gerektiğini bilmiyordum. Hayatımda birisi yoktu. Taehyung'tan etkileniyor olsam da beraber... Değildik. Ve, evet-Annem bunu bilse de bir erkekten hoşlanmamı tuhaf karşılamazdı.

Sessiz kalmama karşın garip bir tınıyla, "Bu kadar sessiz kaldığına göre..." Demesi hafifçe gülümsememe rağmen göz devirmemi sağlarken, "Ah, hadi," dedim, "Kapatıyorum. Güle güle!" Vedalaştıktan sonra telefonu kapayıp cebime sıkıştırdım ve elime aldığım sıcak fincanla beraber salona geri döndüm. Taehyung'un ayağı yüzünden yalnızca yattığı için pek bir şey yapamıyordu. Bu yüzden evini -bana çokça itiraz etse de- üstten toplamış, azıcık da çorba yapmıştım daha sonra içmesi için.

Gözleri büyümüş; nedensizce bir yere odaklanmışken irkilmemesi için olabildiğince yumuşak şekilde "Taehyung," Seslendim. Gözleri yavaşça kırpışıp bana dönerken elimde tuttuğum fincanı görmüş, büyük avuç içlerini yüzüne kapatmıştı. Boğuk çıkan sesiyle, "Jeongguk..." O söylerken görmediğini bilsem de omuz silkip fincanı alçak masaya bıraktım. Uzandığı kanepenin karşısındaki tekli koltuğa geçerken o hâlâ mahçup sesiyle konuşuyordu, "İnsanların benim yüzümden bir şeyler yapmasından nefret ediyorum." Bakışları ağır ağır bana dönerken fincanı eline almıştı. Sesimi kalınlaştırarak söylediğini tekrarlamamam kıkırdamasını sağlarken o üfleye üfleye kahvesini içiyordu, "Teşekkür ederim." Gülümsedim.

Ne de olsa gidecekti. Onun için... Bir şeyler yapabilirdim, değil mi? Bu konu hakkında konuşmuyor oluşumuzun tek nedeni gerçekten de gidecek olmasıydı, biliyordum. Gitmeyecek olsaydı eğer söylerdi. Kesinlikle bunu yapardı. İtiraz etmiyordu ki hiç. En son gideceği için üzüldüğümü söylediğimde bunu alaya alıp şakalaşmasına rağmen, biliyordum işte, o da üzgündü. Biraz. Evet, konuyu değiştirmek için, "Zaten," Demişti dün, "Biliyordum. Sürekli birilerine kızsan da uyuklarken bana-Dudaklarını büzüp somurtma, bir sürü sır verdin. Akame Ga Kill'in sonunda bile hastanelik olacak kadar ağlamışsın Jeongguk!" Sonra da bana aslında oldukça duygusal birisi olduğumu kabullendirmek için bir sürü şey saymıştı ama... Bana neydi işte, tamam mı? Gidecekti.

"Jeongguk," Okuldan arkadaşımın attığı mesajla cebimdeki telefon titrerken bir an önce üzerimdeki çikolatalı tişörtü çıkarmak istiyordum. "Evet?" Ellerim küpeme gidip onunla oynarken benden özür dilediği için haftalardır koruduğum mesafemi bozduğum Yugyeom'un attığı mesaj aynen şöyleydi, yarım saate sözleştiğim yere gelmezsen saçlarını yolarım. Gülmeme engel olamadığımda Taehyung'un kalın sesini yeniden duydum, "Jeongguk." Biraz durup gülümseyen yüzüme bakmış, sonra da kaşları çatılırken, "Neden ilk seslendiğimde bakmıyorsun? Ben seninle konuşurken yüzüme bakmanı tercih ederim." Yersiz sinirine şaşırırken gözlerim büyüdü ve siktir, az önce bana azar mı çekmişti o öyle?

"Ben..." Şaşkınlıkla ne diyeceğime karar veremezken o omuz silkip, "Neyse," Demişti. "Boş ver." Gülmemek için kendimi zor tutarken, komik göründüğünün farkında mıydı? Ayağa kalkıp yanına ilerledim ve yanağına, çocuk severmiş gibi yavaşça vururken kaşlarının havalanmasına neden oldum, "Ben dışarı çıkacağım. Minhee buralarda ama bir şey olursa beni arayabilirsin. Çok-Çok uzakta olmam. Uhm... Çorba pişirmiştim? Tavuklu. Onu içebilirsin." Dudakları aralanıp gözlerim oraya kayarken kendimi toparladım ve çöktüğüm yerden ayağa kalktım. "Tamam mı?" Yüzüne gülerek bakarken o, hiç beklemediğim bir ses tonuyla, "Nereye gidiyorsun?" Sordu.

Sesi gerçekten çok güzeldi, Tanrım!

"I-ıhm," Omuzlarım yavaşça yukarı çıkıp aşağı inerken, "Dışarı..." Diyebildim. Gözlerime sorgulayıcı bakışlar ve kalkmış biçimli kaşlarıyla bakarken sabah önüne düşen saçları engellemek için kafasına geçiriverdiğim kırmızı bandana ona çok yakışmıştı ve-Ve, güzel bir adamdı, biraz.

"Arkadaşımla bir şeyler içeceğiz de," Hâlâ yüzüme aynı ifadeyle bakmasıyla başkasına asla yapmayacağım şekilde mırıldanırken o, dudaklarını yavaşça birbirine yaslamış; "Tamam," Demişti kafa sallarken ağır ağır, "Tamam." Hızlıca onayladım ve saçlarını kendime engel olamadan hafifçe dağıtırken hazırlanmak üzere evime gitmeyi amaçladım. Ben kapıdan çıkana dek yüzünü asan Taehyung, dışarı adımımı atar atmaz güçlü sesiyle seslenmişti, "Merdivenlerden düzgün in!"

**
Az sonra, uzun zamandır Yugyeom'la görüşmediğin için kendime artı özen göstererek hazırlanmayı neredeyse bitirmiş; dişlerimi fırçalıyordum. Bir yandan kiremit rengi bol gömleği dar, koyu kotun içine sokmaya çalışırken diğer yandan kemerimi sıkıyordum. Yakası açık gömleğim yüzünden boynum ve köprücüklerim bembeyaz; boş görünüyordu. Sinirle kaşlarımı çatarken odama dönüp kalın ancak zarif olan gümüş bir kolyeyi boynuma taktım. Gömleğimin içinde sallanışı hoşuma giderken siyah saçlarımı düzeltmiş, meyve kokulu tatlı parfümümden azıcık sıkmıştım. Ceketimi, telefonumu ve diğer lazım şeyleri alıp son kez kontrol etmek için Taehyung'un evine döndüm.

"Selam," Dişlerimle dudaklarımı ezerken Taehyung garip bir bakışla bana bakıp keyifsizce mırıldandı, "Selam." Hemen sonra bakışlarını benden çekmesiyle hayretler içinde kalırken, "Ne oldu?" Diye sormama engel olamadım. Uzun parmakları üzerine örttüğüm kırmızı battaniyeye kayıp aşağı itmiş, zar zor ayaklanmıştı ve beni de sessiz bırakmıştı. Tekrarladım, "Ne oldu? Neden kalktın?" Kafasını sağa sola sallayıp gözlerini bana çevirmemekte ısrarcı davrandı. "Ah," Telefonum çalınca cevapladım, Yugyeom'un sorduğu sorulara kısaca cevap verip kapamıştım.

"Taehyung, nereye gidiyorsun?" İçerki odalardan birisine adımladığını gördüğümde hâlâ anlamlandıramıyordum onu. Siktiğim, neden yüzüme bakmıyordu? İstemeden de kırmamıştım ki...

Onun peşinden giderken ofladım. Kendi odasına girmiş, destek aldığı değneyi bir kenara bıraktıktan sonra üstünü çıkarmaya başlarken birazcık sıcaklamama neden olmuştu. Gözlerimi ona dikmeme rağmen bana bakmazken, kendimi yavaşça yanına, yatağa çökerken buldum. Kalbim sebepsizce hızlanırken titreyen soğuk ellerimle keskin çenesini kavradım. Teninin sıcaklığı tüylerimi ürpertirken yaptığım şeyle sonunda bana dönmüş, benim bile ilk kez duyduğum o yumuşak tonla "Ne oldu?" Diye sormama sebep olmuştu. Adem elması yutkunmasıyla sertçe hareket ederken gözlerini yüzümde dolaştırıp bana biraz daha yaklaştı. Ilık nefesi eğilmesiyle boynumu okşarken omuz silktiğini hissetmiştim.

"Bilmiyorum," Dedi. "Ben de seni özleyeceğim."

**
?????ne yapıyorum ki ben?????
😀

👆mdndnb taekook, ama tae'nin saçları azıcık daha uzun ve boyu da dev gibi👆

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

👆mdndnb taekook, ama tae'nin saçları azıcık daha uzun ve boyu da dev gibi👆

all i wantHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin