Yorum bekliyorum, iyi geceler dilerim
Telefonumdan oyun bilgisayarlarına bakarken umutsuzca iç çektim. Tanrım, bu fiyatlar neydi böyle! Ağlamaktan bir buçuk kiloyu bulmuş gözlerimle omzuma yasladığım Jisoo'nun sırtını sıvazlayarak, 'gaz çıkarması'nı sağlamaya çalışıyordum.
"Şu duruma inanabiliyor musun, Soo? Bunlardan alabilmek için birkaç yıl falan bursumu biriktirmeli ve annemlerin yolladığı parayı hiçbir günlük harcamam için kullanmamalıyım. Şaka gibi!" Jisoo büyük gözlerini yüzüme dikmiş, yavru bir köpek gibi kafasını eğmişken güldüm. Sinirimi biraz almıştı.
"Ah, senin bu küçük amcan nelerle uğraşıyor Jisoo... Duysan aklın almaz." Henüz minnacık olan aklı bunu hiçbir şekilde anlayamazdı ama olsun. Şu an saat 5.32'yi gösteriyordu ve bundan birkaç saat önce olanları merak ediyorsanız, o vakitlere dönelim.
"Taehyung..." Bana söylediği şeyden sonra aynen ağlayan bir köpek gibi mızırdanarak ismini söylemiştim. Gözlerime olabilecek en aşırı seviyede şefkatle bakarken, kare gülümsemesiyle gözlerimden birkaç damla yaşın düşmesine sebep olmuştu.
"Benden mi hoşlanıyorsun yani?" Kurduğum ikinci cümle (diğer sızıntımı bir cümleden sayarsak ikinci oluyordu.) bu olmuştu. Alt dudağını ısırarak beni deli ettiğinin farkındaydı, yemin ederim ki gayet öyleydi.
"Senden hoşlanıyorum, çok hoşlanıyorum hem de. Bunu anlamamıştım deme bana sakın." Saniyeler sonra dudaklarını araladığında inanamaz gibi söylemişti. Dostlarım! Dostlarım... Bunları söylerken zamanı geldiğinde gidecek olması beynimden, beynimdeki her bir hücreden tek tek silinmiş gibiydi. O yüzdendir ki güçlü kollarının belimi ince bir dal gibi kolayca sarmasına, kafasını göğsüme tamamen gömüp kokumu içine çekmesine izin vermiştim. Arada bir elleri, nemden kıvırcıklaşmış saçlarıma çıkıp onları okşuyor, dağıtıyor, seviyordu.
"Sen?" Diye sormuştu bana gecenin ilerleyen saatlerinde. Usanmadan kollarımda tutuyordum onu ve elbette ki hayır diyemezdim. Arada da ağlamaya devam ediyordum, garipti.
"Ben de senden hoşlanıyorum," Demiştim gülümser gibi. Aynı zamanda utanıyordum da, ah, olamaz Tanrım! Delirtiyordu beni.
"Buna yarın sevineceğim..." Mayışmış, uykulu sesiyle mırıldandığında kaydırak burnunu boynuma bastırmış ve aynı yere dudaklarını sürtmüştü. Az sonra tatlı bir uykuya daldığını, düzenle boynuma çarpan ılık soluklarından anlamıştım. Ve, bu kez ben onun saçlarını okşamaya başlamıştım. İyice uzamışlardı. Daha da uzatacak mıydı? Sanırım bunu bilemeyecektim.
Bir süre daha çocuk gibi ağlamış, sarhoşluk etkisi bırakan kokusunun altında uyumayı denemiştim. Normalde ağlamak, bilirsiniz, uykumu getirirdi ancak o gece bir de kelebekler vardı. Karnımda heyecanla uçuşmayı kesmeyen, Kim Taehyung'un büyük bir incelikle oraya serpiştirdiği kelebekler.
O gece, ben Taehyung'a kendimi pek anlatmış sayılmazdım belki ama; bizi en çok ilgilendiren şeyleri birbirimize itiraf ettiğimiz için, mutluydum.
••
"Bebeğim," Jisoo'nun yumuşak saçlarına öpücükler bıraktığımda anahtarını daima gözünde unuttuğum kapı açılmış, Taehyung ani bir çapkınlıkla cevap vermişti bana."Efendim?" Ona güler gibi bir ses çıkardığımda çalan telefonunu kulağına götürdü.
"Yine ne için aradın Tanrı aşkına?" Duraksamıştı, bu sırada onu seyrediyordum. Üzerinde hafifçe bir bira kokusu vardı ve siyah, kalın örgülü kazağı bana kafayı yedirtebilirdi. Geniş gövdesini öyle güzel çerçevelemişti ki, düşüp bayılacağımı sandım. Benden hoşlanıyordu, ha?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all i want
Fanfiction"Tek istediğim kapımı çaldığını duymaktan fazlası değil." Bolca deli doluluk, pamuk şeker, Jeongguk'un absürt rüyaları ve onun İri Birisi'ne olan kahrolası sevgisini içerir. 231118 ▪ All I Want, Kodaline.