Sima Alaca

14 3 0
                                    

Merhaba, ben Sima, şuan on altı yaşındayım. Daha doğrusu on altı yaşına girmeme oldukça az bir zaman kaldı. Size biraz kendimden bahsedeyim.

Orta uzunlukta, düz ve kumral saçlarım, turkuaz renkte de gözlerim var. Bazen yeşile bazense maviye yakın oluyor, gözlerimi seviyorum. Henüz iki yaşındayken, annemi kaybettim.
Beni, babam ve amcalarım büyüttü. Yani babamın birlikte büyüdüğü çocukluk arkadaşları. Gündüz gece demeden, mahallede beraber oynarlarmış. Birbirlerine gerçekten çok düşkünler.
Öz amcadan hiç bir farkları yok benim için. Hatta daha öte diyebilirim.
Kısacası, babam, amcalarım ve amcalarımın çocuklarıyla büyüdüm.
Altay, Kaan, Mete ve birde Altay'ın abisi Mert abi.

Altay, sap sarı saçları olan, uzun boylu ve yeşil gözlü. Saçları röfleli gibi görünüyor. Çok bakımlı ve kendi görünüşüne özen gösteren biri. Kaşları saç rengine göre daha koyu tonda bir sarı.

Kaan, esmer ve siyaha yakın kahverengi saçlı. Gözleride aynı şekilde koyu kahve. Boyu Altay'ın boyunu bile geçiyor.

Mete, benim gibi kumral saçlı ve yeşilimsi mavi gözlere sahip. Onun da boyu uzun ama Kaan ve Altay kadar değil. Mete ve beni benzetenler var ama o kadar benzemiyoruz. Onun saçları benimkinden daha açık bir kumral.

Mert abim ise ela gözlü ve açık kumral saçlı. Ha birde yanaklarında tatlı mı tatlı çiller var. Saçları güneşte azda olsa kızıl görünüyor. Altay ile çok fazla benzedikleri söylenemez. Biri annesine, diğeri babasına benziyor.

Bugüne kadar neredeyse yaşadığımız tüm anları beraber geçirdik, hâlâ da öyle.

Bu hayatımın yalnızca normal olan kısmı. Birde diğer kısmı var.
Hakkımdaki en büyük gerçek şu: ben bir zaman kontrolcüsüyüm. Annem Tılsım'ın bu gücü, o öldükten sonra bana geçmiş. Yani daha iki yaşındayken.

Bu gerçekten çok büyük bir sorumluluk. Babam beni, bu güce bilinçli bir şekilde yetiştirdi. Eğer bu yaşta öğrenseydim, alışmam uzun zaman alırdı. 4-5 yaşlarındayken bile babam özel olduğumu dile getirerek, beni alıştırırdı fakat kontrol edemeyeceğimi bildiği için, nasıl yapacağımı bilinçli bir yaşa kadar göstermedi.
Bu gücün tam olarak nereden geldiği konusunda bir fikrim yok. Annemin ailesi hakkında pek bir bilgim yok. Bildiğim tek bir şey var, oda annemin özel biri olduğu.
Ben anneme, babama benzediğimden daha çok benziyorum. Resimlerde ve nadir yaptığım zaman yolculuklarında gördüğüme göre, o sarı saçlı ve turkuaz gözlüymüş. Öyle güzelmiş ki...

Benim saçlarım anneme göre çok daha koyuymuş ama. Sırrımı yalnızca birlikte büyüdüğüm insanlar biliyor.

İnsanlara söylememe gibi bir yasağım olmasa da, böyle iyi.
Eğer herkes bilirse, bana normal davranmazlar eminim ki.

Özel biri olarak yaşamak istemiyorum. İşte bu yüzden sırrımı herkesle paylaşamam.

Geleceğe gidebiliyorum, zamanı durdurabiliyorum, geçmişe de gidebiliyorum.

Olan tek yasak
"geçmişi değiştirmek" Yaşanmış bir şeyi değiştirmek, olduğun zamanıda etkiliyor.
Her ne olursa olsun, sebebi farketmeksizin büyük bir zaman suçu.
Cezasından kaçamazsın.

Annemin günlüğünde, bedelinin ağır olduğu yazıyor ve bu yasaktan çok bahsediliyor.
Annem, eski zaman kontrolcüsü.
Şimdi ise zaman kontrolcüsü benim.
Bu yüzden, kuralın benim içinde geçerli olduğunun farkındayım.

Birde ne olursa olsun yapamayacağım bir şey var, ölenleri getirmek.
Yoksa annemi geri getirmez miydim?
Biri öldüyse, artık geri dönüşü yoktur.
Bu yasak bile değil, bu imkânsızlık.

Her şeye rağmen, hayatım oldukça güzel...

Sevmediğim şeyler: Herkesi herkez, diye yazanlar, aşırı kıskanç insanlar, düşüncesizler, bir kız ve bir erkeğin kardeş gibi olabileceğini bilmeyen insanlar, sürekli imâlı imâlı konuşanlar ve ismimi direk Sima diye söyleyip "i" harfini uzatmayanlar.

Sevdiğim şeylerBizimkilerle tatile çıkmak, annemin fotoğrafına bakmak futbol oynamak, zamanı durdurmak. Ha birde rol play yapmak. Aslında çoğu şeyi severim ama sanırım en saçmalarını yazdım.

Bence günlüğün ilk sayfası için bu kadar yeter, belki bir daha yazmam ama olsun. Görüşürüz!

Günlüğe yazdıklarımı satır satır gözden geçirdim.
Eh, idare eder.
Yanımda duran çekmeceyi açtım ve turuncu renginde olan günlüğü içine koydum.

Günlük tutma işine biraz geç başlasam da, bu kimseyi alâkadar etmez. Gerçi pekte günlük sayılmaz. Kendimi anlattım işte.
Ara sıra yazasım geldiğinde yazmak için bir defter.
Birden aklımda çalan şarkıyı sesli bir şekilde mırıldanmaya başladım.
"Evde hep gülen bi..."

"Ne diyon kendi kendine Sima?" sesiyle arkamı döndüm.
"Kaan, sen ne ara geldin içeri?" diyerek oturduğum yerden kalktım.

"Arkan dönükken girdim oturdum işte, napıyon tek başına? Gelsene içeri." dedi.

"İyi böyle ya, kendi kendime takılıyorum" dedim koltuğa otururken "Kara fatma" diye de ekledim gülerek.

Komik ve kızgın bakışlar attıktan sonra oda bana
"Sarı çiyan" dedi ve karşımdaki yatağa oturdu.

Kaan ile birbirimize sırıtarak bakarken, sanki zihnimizden iletişim kuruyor gibi görünüyorduk.
Ne dediğimizi birbirimizin gözlerinden anlıyor gibiydik.

O sırada Altay içeri girdi. "Yemek hazır, başlamak için sizi bekliyoruz." dedi.

Koltuktan hızla kalktım.
"Off be, yemek mi? Kaan ne bekliyorsun kalksana, bekleme yapma."

Kötü kötü baktıktan sonra "Bakıyorum da tüm üşengeçlik geçmiş" dedi. "yemeği duyunca."

Altay kapıya yaslandı ve açık mavi kulaklıklarını taktıktan sonra bize boş boş bakmaya başladı.

Bizi beklemekten sıkıldığı çok belliydi.

"Neyse hadi bekletmeyelim şunu" dedim.

Kaan gülümseyerek Altay'a baktı.
"Şşt Sima, Altay şuan bizi duymuyor." diyerek güldükten sonra "tipe bak, fıldır fıldır gözlerle bize bakıyor." dedi.

Güldüm "Aynen ha duymuyor, hıyar Altay. Çapkın hıyar. Sevgilisi de çok gıcık cidden ama." dedim.

Birbirimizle uğraşmaktan hiç bir zaman vazgeçmiyorduk.

Kaan güldü "PÜ senin sıfatına. Aynen ha fıldır fıldır gözleri var. Birde bu yaşta sevgili mi olur? Gerçi bu nesilde maşallah herkesin var. " dedi.

Kafa salladım " Aynen ha valla öyle lise çağı bu lise, çapkın Altay." dedim tekrar gülerek.

Altay gıcık gıcık baktı. "Keşke müziği açtıktan sonra konuşsaydınız. " dedi.

Güldüm "Bir şey demedik ki oğlum. Bildiğin şeyler" dedim.

"Hııı" dedi bana bakarak.

"Neyse hadi Kaan" dedim.
"çok acıktım."

Kaan oturduğu yataktan kalktı.
"Tamam acıktıysan hemen gidelim zaman kontrolcüsü" dedi bana.

Kapıdan geçerken Altay sırayla
kafamıza vurdu, bizde güldük.
Sonuçta vuruşları hiç acıtmıyordu.

Zaman Kontrolcüsü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin