Bu gün eve eskisi gibi geldin.
Mutlu, sevinçli. Ve tam zamanında.
İçeri girerken telefonunu cebine atıp gülerek içeri girdin. Senin güldüğünü görünce nedensizce ben de kahkahalarına ortak oldum. İçeri girdin, sarıldık. Beni eskisi gibi sımsıkı sardın, kemiklerim kırılacakmış gibi hissettim.
Hazırladığım, -özene bezene- yemek masasına oturduk ve uzun zaman sonra hepsinden yedin. Hala gülüyordun. Arada bir gözlerimin içine baktın. İlk baktığında huzur gördüm fakat hemen sonra bakışların değişti Chanyeol. Elimin üstündeki elin soğudu, gözlerin gizli bir nefretle baktı.
Aniden tekrar gülümsedin. Gerçekten aptal biri olduğumu düşündüm. Sen bizim için çabalıyordun ve ben aptalca davranıyor, gözlerinde nefret buluyordum.
Sen bizi seviyordun.
Bizim için çabalıyordun.
En azından ben öyle ummuştum...
Duş almak için masadan kalktın. 1 Saatini duşta geçireceğini bildiğimden bir şey demedim. Eskiden özgür alanının benim yanım ve duş olduğunu söylerdin. 10 veya 15 dakika masayı toplamamla geçti.
Koltukları düzenledim. Oyunlarımızı masanın üzerine bıraktım. Sen duştan çıktıktan sonra oyun oynardık çünkü.
Dakikalar geçmek bilmiyordu. Seni özlediğimi tekrar fark ettim. Seninle olmayı özlemiştim. Tenine dokunabilmeyi.
Öpüşmelerimizi hatırladım, bu düşünceyle gülümseyerek merdivenleri çıktım. Her adımda daha çok heyecanlanıyordum. Sen duş yaparken aniden ellerimi beline sarmamı seviyordun.
Su sesi kapının dışına kadar geliyordu, duymaman için kapıyı hafifçe açtım. Müzik de çalıyordu ve beni duyma imkanın yoktu.
Sinsice sırıtarak odada ilerledim. Banyonun kapısını açacağım sırada telefonundan art arda mesajlar geldi. Bir sürü mesaj. Bunu yaptığım için üzgünüm hatta keşke açmasaydım. Senin bilmemi istemediğin şeyler, benim görmek, duymak, hayal bile etmek istemediğim şeylerdi çünkü.
Telefonunu açtım. Çince kaydedilmiş bir isim. Yanında bir sürü pembe kalp vardı. Lisede sevgiliyken, birbirimizden başkasına atmamaya söz verdiğimiz aptal kalpler...
Kalbim titriyordu, gerçekten. Paramparça olduğunu hissediyordum.
Chanyeol...
Baba oluyormuşsun...
Başka birinden, bambaşka. Çok başka...
Elimi karnıma götürdüm. İlk başta anlayamadım biliyor musun? Geçen gün saç telimi aldığın için, -imkansız bile olsa- ben olduğumu düşündüm Tüm aramaların ondandı. Hepsi, her şey. Bu telefon ondan ibaretti.
Nefesimi düzene sokup tekrar gelen mesajı okudum;
"Baekhyun'a bir toplantın olduğunu söyle ve bana gel. Her zaman olduğu gibi:)"
Kötü hissettim açıkçası. Aslında hiç bir zaman toplantın olmamış. İş arkadaşını aradığımda bu ay çalışanlara fazla yüklenilmediğini söyledi. Gerçekten kandırılmıştım. Bir köpek gibi, top nereye atıldıysa oraya koşmuştum.
Hayal ettim. Bazı geceler eve gelmeyişini. Ona sevgi sözcükleri sığdırıp eve gelmen gerektiğini söyleyip onu yatağında bırakıp ilerledin. Tam gelecekken seni öptü, bir gece diye ısrar etmeye başladı ve sen ona asla kıyamadın. Sen sevdiklerine kıyamazdın çünkü. Ve bu yüzden bana kıydın.
Masada senin için kendimi yerin dibine soktum. Gerçekten çabaladığını düşündüm. Kendimi haksız çıkardım.
Çok mutluydun Chanyeol. Çok..
O adam seni bu kadar mutlu edebiliyordu, benden daha çok mutlu ettiğini hissedebilyor musun?
Hızlıca telefonu yerine bırakıp salona indim ve seni beklemeye başladım. Nihayetinde geldiğinde oyun oynamaya başladık. Saatlerce oynadık. Arada bir dışarı bakıp gülümsedin.
Ve ben Chanyeol.
Senin başka biriyle olduğunu bilerek,
senin başka bir adamdan çocuğun olduğunu bilerek saatlerce seninle oyun oynadım ve sahte kahkahalarına eşlik ettim.