elimde koca bir cips yığının olduğu tabakla odama çıktım. yağmur yağıyordu ve ben sadece camdan dışarıya bakarak yağmuru hissetmek, duymak istiyordum.
sıkı sıkı örtülmüş siyah perdeleri acele etmeden açtım. tavana kadar uzanan geniş camın hemen kenarındaki tekli koltuğa bıraktım kendimi. cipsleri yemeye başladım yağmurdan dolayı neredeyse hiçbir şeyin görünmediği pencereden dışarıyı izlerken. ruhum daralıyor, ellerim telefonumu arıyordu. justin bieber'dan 'nothing like us' açtım. müzik yavaş yavaş kanıma, düşüncelerime karışıyor gibi hissediyordum. ben şarkıya eşlik ediyordum, gözyaşlarım da bana. bu aralar çok sık uğruyorlar zaten. eskisi gibi sorun etmiyordum tabii bunu. karışmıyordum artık içimden gelenlere.
önümdeki sehpanın üzerindeki küçük, renkli not kağıtları dikkatimi çekti birden. cips yığınını bir kenara bırakıp kalem bulmaya gittim. sadece rahatlamak istiyordum. aklımda bir şey yok. kalemi ben tutuyordum ama sanki ben yazmıyormuşum gibi geliyordu. uzun sayılmayacak bir cümleyi o not kağıdına iliştiren ben değilmişim gibiydi. iki parmağımın arasında sıkıca tuttuğum not kağıdını pencerenin ulaşabildiğim en üst kısmına yapıştırdım. geri çekilip gözden geçirdim yazdığımı.
duruyorum,
sonra bir an geçince zaman,
yokluğunu anlıyorum..boğazıma bir yumru oturdu. yine güçleşti nefes alışlarım..
~
bu sabah fenix'i almaya gitmedim. okula gidecek yolu da uzattım. ne kadar yalnız olursam ve yürürsem o kadar iyiydi. sayamadığım kadar şarkı değişiyordu. ben hâlâ yürüyordum. telefonum çalmaya başladı. arayan owen'di. ilk dersin başlamasına 7 dakika var. aramayı reddedip adımlarımı hızlandırdım.
dünkü yağmurdan dolayı hava nemli ve rüzgar sert esiyordu. saçlarım dağınık girdim okula. hızla kantine gittim. fenix ve owen en soldaki masada oturuyordu. kendim için bir kahve alıp yanlarına adımladım. fenix tahmin ettiğim gibi sordu.
"kahvaltı yaptın mı?"
"hayır."
"kim sonra miden ağrıyor içme şu kahveyi sabah sabah."
"bırak fenix, uykum var."
"kahve uykunu açmıyor sen de biliyorsun ama göz altların için susuyorum."
cevap vermedim. owen uzun süre yüzümü inceledi. sonra sordu.
"hiç mi uyumadın dün gece?"
"2 saat uyudum."
onaylamaz bir hareketle kafasını sallarken ayağa kalktı.
"ders başladı çoktan. ben sınıfa çıkıyorum."
fenix cevap verdi.
"beden bizimki buradayız, iyi dersler sana."
owen giderken arkasından seslendim.
"iyi dersler ufaklık."
arkasını dönüp kocaman gülümsedi. sonra da dönüp kantinden çıktı. fenix'e bakmak istemiyordum. bu yüzden bitmiş kahvemin karton bardağını koparmaya başladım.
"zor bir gece olmuş olmalı."
çatlak sesi ona bakmamı emreder gibi çıkıyordu. sadece gözlerimi kaldırıp baktım.
"öyle oldu."
bana baktı. sorguladı. anlam veremedi. en yakın arkadaşı olmama rağmen benim neden bu kadar dağıldığımı bilmemesine anlam veremedi. hepsini yüzünden okuyordum ama uğraşsın istemiyordum. çünkü ben bile chay'in üzerimdeki etkisine anlam veremezken o bunu düşünsün istemiyordum. yüzüne bakmadan konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crooked love in a straight line down
Fanficbana huzur veren sesini duymayalı belki yıl olmuştu ama her zamanki gibi arkasında enkaz bırakarak konuştu: "senin hardala ve hardal aromalı her şeye alerjin var kimhan. alışveriş yaparken daha dikkatli olmalısın."