7 sadece biz ve birbirine kenetlenmiş gözlerimiz

150 16 8
                                    

fenix'le uçuruma gideli üç gün olmuştu ve ben bu üç gün boyunca evden çıkmamak için her şeyi yaptım. okula gitmedim. çocukların gelmesine izin vermedim. biraz yalnız kalmaya, kendimi toplamaya ihtiyacım vardı. öyle de oldu.

elimde sevdiğim bir yazarın adını yeni duyduğum ama başyapıt niteliğinde bir kitabı vardı. kitapta zaman kavramı yoktu. okurken akıp gidiyor ve okuyucu sadece büyüsüne kapılıyordu. huzurluydum. birkaç sayfa daha okuduktan sonra kitabı raftaki yerine bıraktım. gözlerim odanın en köşesinde uzun zamandır kullanılmamış gitarda oyalandı bir süre. ağır adımlarla, biraz da çekinerek yürüdüm o tarafa.

aylar sonra ilk kez elime aldım gitarı. zihnim anılarla ziyafet çekiyordu. yatağıma döndüm. her zaman olduğum yere geçtim aklıma düşen hatıralara uyum sağlayarak. tırnaklarım tellerin üzerinde gezinirken ellerimin üzerinde bir el hissetmek istiyordum, sıcak bir el. ancak hissedebildiğim tek şey kocaman ve soğuk boşluktu.

canımı en çok acıtan ama yine de en çok iyileştiren şarkıyı çaldım defalarca. başka şarkılar da çaldım. parmak uçlarım hissizleşene kadar çalmaya devam ettim. keşke hislerimiz de körelseydi böyle. en yoğun hissettiğimiz zamanlar, içimize sığmadığı zamanlar böyle etkisiz hale gelebilselerdi.

gitarı yatağımın üzerine bıraktım kendimle beraber. fenix'ten mesaj geldi.

"kim, basketbol sahasına gel."

ekranı kapatıp bir süre daha yatakta uzandım. sonra kalkıp üzerimi değiştirdim. gözlerim tavandan yere uzanan kocaman pencerenin üzerindeki küçük not kağıtlarına takıldı. minicik bir gülümseme uğradı günler sonra yüzüme. gülümseme yüzümde hâlâ asılıyken cama doğru yürüdüm. küçük bir not kağıdı daha aldım elime. artık bu not kağıtları bende yer ediyor, kalbimi biraz olsun ferahlatıyordu. yatağımın üzerindeki gitara kaydı gözlerim.


bendeki onu kimse göremezdi.
sanki hayaldi ve yanımda yoktu
ama yokluğu ne kadar da soğuktu..

~

basketbol sahasına gittim. owen ve fenix sahanın ortasında oturmuş heyecanlı bir şekilde konuşuyorlardı. neşeli görünmeye çalışarak yanlarına vardım.

"ben geldim."

önce ikisi de konuşmadı. fenix'in yüzü düştü. owen gözlerini elleriyle güneşe karşı korurken konuştu.

"hoşgeldin. naber?"

"iyiyim."

başımla fenix'i işaret ettim.

"asıl siz nasılsınız?"

"ben iyi ama onun için aynı şeyi söyleyemeyeceğim."

yanlarına çöktüm.

"ne oldu fenix? ne bu halin?"

"of kim söyleyeceğim şey üzülebileceğin bir şey değil."

"fenix canını sıkan ne?"

yüzüme baktı. kafasını indirip kucağındaki elleriyle ilgilendi. sonra bir anda kafasını kaldırıp konuşmaya başladı.

"ya ben aylar öncesinde internette bir fragmana denk gelmiştim. çok güzel bir filmin fragmanı. işte uzun zamandır gösterime girmesini bekliyorum mark'la gidebilmek için. film gösterime girdi. ben de sürpriz yapmak için iki kişilik bilet aldım. ama mark'ın annesinin yanına gitmesi gerekiyor. annesi hafta sonundan önce taburcu olacak diye biliyordum. ama doktor biraz daha gözlem altında tutmak istemiş. o yüzden söyleyemedim bile. biz yine gideriz ama biletler yandı."

"owen'le git. neden bu kadar problem ediyorsun bunu? sonra mark'la da gidersin."

"ya aşk filmine niye owen'le gideyim."

"çok güzel dediğin aşk filmi mi yani?"

"aşk filmlerini sevdiğini bilmesem-"

"sevmiyorum zaten."

"bırak kim ya bilmiyoruz sanki seni."

ağzımı açacağım sırada araya owen girdi.

"ne zamana aldın sen bu biletleri?"

"bu akşam 11 seansı."

"mesela neden geç saate aldın, anlatsana biraz?"

gülerek kurduğum cümleye fenix kolunu karnıma geçirerek yanıt verdi.

"küçücük çocuğun yanında ne diyorsun sen ya?"

"ben hiçbir şey demedim yalnız. kesinlikle senin kendi düşüncelerin."

"ya siz de yeter ama. şunu kafanıza sokun aramızda sadece 2 yaş var. 2 yaş. hem ayrıca ben bu akşam annemle birlikte teyzemlere gideceğim hatta gece de orada kalacağız, ben gelemem."

"sanki evde olsan gelebileceksin, senin uyku saatin geçmiş oluyor canım o saatte."

"fenix ben 10'da uyumuyorum. kesin bana velet muamelesi yapmayı. "

"ama sen daha bebeksin."

"bir de besle beni. cidden gidiyorum ya."

"demek bu tarz sevilmek hoşuna gidiyor. ilgilenirim seninle benim için hiç sıkıntı yok."

"bak kalkıyorum."

owen kalkıyormuş gibi yaparken fenix kolundan tutup tekrar oturttu. yüzünde kocaman bir gülümseme ile bana dönen fenix'e baktım.

"hayır, gelemem. cidden hiç aşk filmi çekecek havamda değilim. olmaz."

"tek başıma mı gideyim ben ya? herkes yanında biriyle gelirken içeride tek başıma mı oturayım? nasıl bir bencilliktir bu. kaç yıllık arkadaşız biz. bu mu karşılığı?"

"hiç gitmemek de bir seçenek?"

"ya hadi kim. lütfen, lütfen gel. film çok güzel. yalnız olmak istemiyorum."

"beni sinir ediyorsun."

"bence bu tamam demek?"

sinirliymiş gibi duran ifademden vazgeçip umutla bakan yüzüne gülümsedim. hemen kollarını kollarıma doladı.

"ne bu hâller? iyice temas bağımlısı olmaya başladın sen. yeter bırak kollarımı."

"iyi tamam be!"

fenix kollarını benden ayırırken owen sahanın diğer ucunda elinde topla bağırdı.

"çok boş yaptınız beyler. var mı benimle yarışmak isteyen?"

fenix'le aynı anda bastık kahkahayı. sonra da hava kararana kadar oynadık.

~

beyaz bir tişört ve yeşil-beyaz ceketi üzerime geçirdikten sonra kotumu da giyip aynanın karşısına geçtim. saçlarımı açık bırakıp parfümlerimin arasından lacivert renkli olanını aradım ama bulamadım. sonra kitaplığımdaki mor kutuda olduğunu hatırlayıp kitaplığa yöneldim. sıkıp sıkmamak arasında kaldım ama kendime engel olamayıp dünyanın en güzel ikinci kokusunun üzerime sinmesine izin verdim.

son bir kez daha boy aynasından kendime bakıp telefonumu ve kulaklığımı alıp evden çıktım. rüzgâr saçlarımı ve tenimi yavaşça okşarken sinema salonuna doğru yürüdüm. içimde en az rüzgar kadar yumuşak ve sıcak bir his vardı. kapıdan içeri girdim. saat 22.52. elimdeki bilete göre oturacağım koltuğu buldum. içerisi pek kalabalık değildi. birkaç çift salonunun üst taraflarında, bazılarıysa ortalarında oturuyordu. fenix en solda ve ortada bulunan koltuklardan seçmiş. salondaki çoğu kişiden uzak bir yerden.

koltuğa oturup gelmesini bekledim. filmin başlamasına çok az kalmışken fenix ortada yoktu. bir sorun mu var diye telefonumu elime aldığım sırada adım sesleri duydum. fenix'in gelmiş olacağını düşünerek kafamı kaldırdım. chay ile göz göze geldim. o an dünya durdu sanki. insanlar, sinema salonu, film hepsi yok oldu. sadece biz kaldık. sadece biz ve birbirine kenetlenmiş gözlerimiz...


çok az kaldı sonunda chay de hikayeye dahil oluyor :) umarım bölümü beğenirsiniz. keyifli okumalar <3

crooked love in a straight line downHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin