PART 32 - KARANLIK GECELER

291 16 2
                                    



KESLA'NIN AĞZINDAN

Günler geçiyordu ve bu lanet olası odada zaman geçmiyordu. Tiago'nun dediklerini dinlediğimden bu kutu gibi odaya ufak bir televizyon da getirmişti. Ayın 25 'i olmuştu . Televizyondan haberleri izleyebiliyor belki ailemin polise haber vermiş olabileceğini ve haberlerde çıkabileceğini umarak saat başı haberlere bakıyordum.Ama buna dair hiçbir  şey yoktu. Yine sabah olmuş ışıklarım açılmıştı.Saat daha sabahın 7'siydi.
Bugün kahvlatı konusunda nedendir bilmem erkenciydi. Yaklaşan ayak seslerini duydum ve yukarıdan kapı açıldı. Tepsiyle beraber Tiago aşağı indi.     ''Günaydın Prenses bugün nasılsın ?''    ''Günaydın Tiago,burada nasıl olunabilirse öyleyim...'' dediğimde gülümsemişti.     ''Bugün biraz işlerim var kahvaltını o yüzden erken getirdim.Akşama kadar dönemeyebilirim. O yüzden de sana biraz ıvır zıvır bırakacağım çıkmadan. Hadi sen kahvaltını yap,afiyet olsun.'' deyip odadan çıkmıştı.     Biraz zaman geçmişti ki on dakika falan Tiago geri gelmişti. Koca bir sepet dolusu ıvır zıvır içecek getirmişti.     ''Al bakalım prenses ben şimdi gidiyorum.Akşam görüşürüz.''     ''Nereye gidiyorsun Tiago ?'' dediğimde yüzünde ki şeytani gülümsemeyle    ''Biraz işlerim var .'' deyip odadan çıkmıştı. Kapıyı kapatıp kilitlemişti. Yine tek başıma kalmıştım.


TİAGO'NUN AĞZINDAN

Beklediğim gün gelmişti.Bu saatlerde çoktan o aşağılık herif özel uçağımdan inmiş benim onu alabileceğim kadar tenha bir yerdeydi. Kesla'nın kahvaltısını hallettikten sonra evden çıktım.
Arabama atlayıp onu almak için bir saatlik mesafede olan ufak uçak platformuna sürmüştüm arabamı. Onunla ilgili kafamda korkunç düşünceler vardı.Kilometreler kısaldıkça yüzümdeki şeytani gülümseme çoğalıyrdu...

PEDRO'NUN AĞZINDAN

Berbat bir yolculuğun ardından ıssız bir uçak platdormuna inmiştim.Burada beni bekleyen karşılayan kimse yoktu. Tek başıma geldiğim jetin pilotu beni karşılamaya geleceklerini söylemişti.
Bu lanet olası yere gelmek zorundaydım. Kesla için yapmalıyım bunu. Tek başıma gelmiş olabilirdim ama yanımda onu öldürebilecek gümüş mermili silahım vardı. Tek istediğim Kesla'yı o hayvanın elinden kurtarmaktı. Telefonum çalmıştı. Arayan Tanja'ydı.
        ''Bilmiyorum aramak için iyi bir zaman mı ama seni merak ettim.'' demişti.
        ''Merak etme çok yakında döneceğim.'' dediğimde sesi biraz endişeli geliyordu ve
        ''Korkuyorum.Hemen şimdi gelemez misin ? '' demişti. Tanja'yı pek umursamıyordum aslında. Ama ne de olsa çocuğumu taşıyordu. Bu yüzden gerilmesini istemiyordum.
        ''En kısa zamanda döneceğim ,mümkünse bu gece dönmüş olacağım.Sabah yeniden uyanığında sana bakan gözlerimi göreceksin karşında. Şimdi kapatmalıyım.Görüşürüz.'' dediğimde        ''Görüşürüz aşkım.Seni seviyorum.'' demişti. Bense yanıt vermeden telefonu kapatmıştım. Siyah bir BMW bu ıssız yere yaklaşıyordu. Bu gelen Tiago olmalıydı.

TİAGO'NUN AĞZINDAN

Artık buluşma vakti gelmişti. Yüzleşme zamanıydı... Arabamı yavaşça yanına doğru sürmüştüm.

Durduğumda hala arabanın içine bakıyordu.Arabadan indiğimde öfkeli bir şekilde
        ''Kesla nerede ? Ona bir şey mi yaptın ? Neden onu da yanında getirmedin ?'' diyordu.
Çok komik görünüyordu.Oyuncağı elinden alınınca kızan ufak çocuklar gibiydi...
        ''Tek geleceğini birebir görmek istedim sadece.Birlikte yanına gideceğiz.'' dediğimde
        ''Ne yani ? Bu kadar aptal mıyım senin gözünde ? Tek başına geleceğim sen beni alıp Kesla'nın yanına götüreceksin,sonra ben Kesla'yı alıp gideceğim ? Peki neden o zaman kaçırdın Kesla'yı ?'' dediğinde gülümsedim.        ''O kendi gelmek istedi.Ben kaçırmadım ki.'' dediğimde iyice öfkelenmişti. Arabaya bindim. Hala arabanın dışından bana bakıyordu. Camı açıp         ''Gelmiyorsun herhalde ? Kesla'na kavuşmak istemiyorsun sanırım ?'' dedim ve gülümsedim.        Bir şey söylemeden arabaya binmişti. Yola çıkmıştık. Hiçbir şey konuşmuyorduk.
Sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Başına geleceklerden habersiz. Hala tam olarak karar verememiştim... Ona ne yapmak istediğime... Yol altımızdan kayıp gidiyordu adeta. Ormanlık alanın içinde daha önceden keşfettiğim ve tuttuğum ufak eve yaklaşmıştık. Ufukta ev gözüktüğünde aptal aşık Pedro dediklerime inanmaya başlamıştı.Evin yakınında arabayı park etmiştim.
Eve ufak bir patikadan yürüyorduk...On beş dakika yürüdükten sonra evin önüne gelmiştik.
        ''İşte geldik.'' dediğimde suratıma bakıyordu. O kadar ıssız ve bir o kadar hayat doluydu ki bu yer.        ''Sadece onu alıp gitmek istiyorum.Hiç kimse zarar görmeden.'' demişti.
Anahtarı kapıya takıp çevirdim. Evin içi bomboştu. O anda anlamış olmalı tuzağa düştüğünü.Tek bir hamleyle arkama dönüp boynuna yapıştım. Damarlarındaki kanın her zerresini emiyordum.
Gözleri kapanmıştı,bayılıp kendinden geçmişti. Sürükleyerek eve çektiğimde hala kendinde değildi.
Tekrar boynuna yapışmıştım.Kanının son damlasına kadar emmek istiyordum. Uzun zamandır bir melez vampir kanı içmemiştim. Birden irkilerek gözlerini açtığında elini beline attı ve silahını çekti.
Ama silahı doğrultmasına izin vermedim.Bu şekilde olmayacaktı. Kısık bir sesle        ''Onu benden alamayacaksın.'' dediğinde gülümseyip        ''O artık benim zaten...Ve sende daha fazla nefes almıyor olacaksın.'' dedim. Silahını elinden alıp küçük odada onun için hazırladığım özel düzeneğe yatırıp bileklerini ve ayaklarını bağladım. Bu ufak çaplı kendim yaptığım bir işkence aletiydi.
Savaşacak gücü kalmamıştı , neredeyse bütün kanını emmiştim. Ama bu işkenceyi kaçırmaması içinde yaşayacak kadar kanı kalmasına izin vermiştim. Önce bütün saçlarını kazımıştım.
Onu yakışıklı kılan kaşlarını kazımıştım sonra da... Tek tek tırnaklarını çekerken attığı sessiz çığlıklar kulaklarımı okşuyordu.Acısı doruklara ulaştığında kurulu sistemin altında ki boş küvete ağzına kadar buz doldurdum. Üzerinde yattığı ahşap ortadan açılıp buz dolu küvetin içine düştü.
Titriyordu.         ''Sana gününü göstereceğim.!'' diyordu. Ama bu konumdayken bana tehditler savurması çok komik geliyordu. Yarım saate yakın  buzun içinde titreyişini izledim. Hipotermi yaşamasına müsade etmeden düzeneği yine eski haline getirdim. Şimdilik bu kadar işkence yeterdi. Üzerini siyah poşetle kafasına kadar örtüp sadece nefes alabilecek kadar boşluk bırakmıştım.Ağzını kapatmaya gerek duymamıştım.Çığlık atabilecek kadar kendini toparlasa bile kimse onu duymayacaktı burada. Üzerindeki kıyafetlerini aradım. Buz dolu küvete girdiğinde cebindeki telefonu ıslanmıştı. Telefonunu alıp cebime attıktan sonra odanın kapısını kapatarak evden çıktım. Saat neredeyse 4 olmuştu. Patikadan geri dönerken bir ağacın dibine telefonu parçalayıp gömdükten sonra ellerimi temizleyip arabama bindim... Minik meleğimin yanına dönüyordum. Beni merak etmiş olmalıydı.Eve vardığımda saat 17:30'du. Odama geçip duş alıp kıyafetlerimi değiştirdikten sonra mutfağa inip dolaptan taze meyveleri çıkartıp Kesla için güzel bir meyve salatası hazırlamıştım. Salatayı hazırladıktan sonra bodruma inip Kesla'nın odasına inen kapağı açmıştım. Yatağında oturmuş kitap okuyordu.        ''Umarım çok sıkılmamışsındır prenses.'' demiştim. Kafasını kaldırıp o güzel gözleriyle bana bakıp gülümsemişti.         ''Sıkılmaya alıştım artık bu ufacık oda da.'' demişti.        ''Sana kendi ellerimle güzel bir meyve salatası hazırladım.Seveceğini düşündüğüm bütün meyveler var içinde. Çilek,şeftali,erik,muz,vişne...''
        ''Teşekkür ederim.Meyve salatasına bayılırım.'' demişti. Bu kızı bu yüzden seviyordum.
Bana alışıyordu ve bir zamanlar olduğumuzdan daha çok mutlu olacaktık.Meyve salatasından yerken bir yandan da konuşuyordu.         ''Hava nasıldı bugün ? Nerelerdeydin neler yaptın ?'' demişti. Benim günümün nasıl geçtiğini merak etmesi çok hoşuma gitmişti.         ''Güzeldi prenses hava açık ve güneşliydi.Eğer istersen ve uslu duracağına söz verirsen bugün salonda yiyebiliriz akşam yemeğini.'' dediğimde yüzündeki heyecan görülmeye değerdi.        ''Elbette çok isterim bunu.Uzun zamandır dışarı bakamamıştım.Etrafı görmek isterim.'' dediğinde gülümsedim.
        ''Tamam prenses o zaman ben akşam yemeğini hazırlamak için yukarı çıkıyorum.Sende yemeğimiz için güzel kıyafetlerinden birini giy.'' dedim  yanağına öpücük kondurup yukarı çıkmıştım

KESLA'NIN AĞZINDAN

Tiago bugün bana yine çok iyi davranmıştı. Bugün bu hapis kaldığım lanet olası odadan ilk defa çıkacaktım. O yüzden çok mutluydum . Ve bunun için Tiago'nun dediklerii dinlemem gerekiyordu.Odadan çıkarken kapıyı kapatmıştı ama kilitlememişti. Bu bile beni çok mutlu etmişti.
Benim için aldığı elbiselerden ince askılı lacivert  mini elbiseyi giymiştim.Etek uçlarında altın yaldızlı işlemeleri vardı.Saat neredeyse 7 olmuştu . Hafif bir makyaj yapmıştım. Saçlarımı ise tepe de topuz yapmıştım. Ve Tiago'nun akşam yemeği için beni almasını beklemeye başlamıştım. ilk defa mutluydum. Odada turluyordum fazla geçmemişti ki kapım açıldı.Yemek kokuları şimdiden geliyordu.         ''Çok şık olmuşsun meleğim. Seni fazla bekletmek istemedim yemekler pişene kadar bana yardım eder misin ?'' diyerek gülümsemişti.        ''Teşekkür ederim. Tabi kii ederim.'' demiştim. Birlikte yukarı çıkmıştık.  Ev komple ahşaptı ve çok güzel kokuyordu. Boydan boya camın önünde beyaz bir kanepe vardı.  Mutfak ve salon arasında ufak bir geçiş vardı oradan mutfağa geçmiştik. Masaya tabakları koyuyorduk,çatalları,bardakları dizmiştik. Masada ki vazoda çiçekler vardı ve güzel duruyorlardı. Güzel bir salata yapmıştı bense sadece onu izliyordum. Fırında ise lazanya pişiyordu. Her şey tamamlandığında masamıza oturup yemeğimize başlamıştık.
Hem konuşuyor hem muhabbet ediyorduk.Yavaş yavaş yiyordum yemeği.Daha çok vakit geçirmek istiyordum o lanet olası odanın dışında.Ama sonunda yemeklerimiz bitmişti.         ''Beğendin mi yemekleri prenses ?'' dediğinde gülümseyip         ''Evet çok güzel olmuşlar eline sağlık.'' demiştim.         ''O zaman birlikte film izlemeye ne dersin ?'' dediğinde kalbim neredeyse yerinden çıkacaktı.        ''Neden olmasın sevinirim.'' demiştim.         Salona geçmiştik. Güzel bir film seçmişti benim için. Koltuğa yerleşip masaya getirdiği kadehlerimize şarap doldurmuştuk.Filmi izliyor bir yandan da şaraplarımızı yudumluyorduk. Tiago bana sarılmıştı. Tıpkı eski günlerdeki gibiydik.
Sanki bütün bunlar hiç olmamış gibi sıcak ve samimi bir ortamdı.Filmi izliyorduk ben filmden çok etrafı izliyordum saat neredeyse çoktan 22.30 olmuştu. Film bitmişti ama Tiago hala bana sarılıyordu.         ''Bu akşamı da kendi yerinde geçireceksin prenses ama bir kaç gün içinde sana bir sürprizim olacak.Bunu düşünerek oradaki zamanını mutlu geçir.'' dediğinde yüzüm asılmıştı.
O odaya inmek istemiyordum ama dediklerini de yapmam gerekiyordu.        ''Sorun değil orada olmaya alıştım.Sevmese de alışır insan.'' dedim ve sahte bir gülümseme taktım yüzüme .Alnıma bir öpücük kondurduktan sonra odaya kadar bana eşlik etti. Kapıyı üzerime kapattıktan sonra kilitledi. Ufak gece lambasını yaktığımda diğer ışıkları kapatmıştı. Odayı sadece gece lambası aydınlatıyordu.Üzerimdeki elbiseleri çıkarmıştım pijamalarımı giyip yatağıma uzanmıştım.Güzel bir gün geçirmiştim bu güzel günün kritiğini yapıyordum. Gülümsüyordum. Belki de Tiago sandığım kadar kötü biri değildi ama bunu zaman gösterecekti....

NOT: ''LİSE BAŞLIYOR'' isimli yeni bir hikayeye başladım ona da bir göz atarsanız sevinirim. Bir süredir yazamadım kafamı toparlayıp bu aralar biraz yoğundum.Gecikme için kusura bakmayın.Görüş ve yorumlarınızı bekliyorum. Hepinizi kocaman öpüyorum.

Kanlı KabuslarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin