Uyuyan güzel, Sakura için her zaman fazla pasif kalmıştı.
Sakura'nın bir yanı kendisini kurtaracak prensi bekleyen lanetli prensesi küçümsüyordu, prensesin hiçbir rolü yoktu hikayede. Lanetlenmesi bile kendi suçu değildi, ailesinin alıngan bir periyi çağırmamasından dolayıydı. Ne edilgen bir karakterdi bu, Sakura küçükken üzerinde pek durmasa da özellikle büyüdükçe bunun farkına varmıştı. Evet, uyuyan güzel aptal bir rol modeliydi ve Sakura böyle bir prenses olmaktan nefret ederdi.
(Diğer küçük, gizli yanı, kendine güvenmeyen kırılgan tarafı prensese özeniyordu. Hayatı ne kadar kolaydı, hiçbir şey yapmak zorunda kalmadan gerçek aşkı bulmuştu. Tam bir prensesti, zarifçe lanetin altında yüzyıllarca uyumuş ve kendisini kurtaracak yakışıklı prensi beklemişti.)
Elbette durumun tıpkı pamuk prenseste olduğu gibi ürkütücü bir yanı vardı: bir prens neden harabeye dönmüş lanetli bir şatoda uyuyan bir kızı öpme gereği duyardı? (Belki de aynı prensti bu, bu kadar fazla nekrofili prens olamazdı değil mi?)
Evet, bu prensesin hikayesi tıpkı üzerine işlenen lanet gibi mide bulandırıcı bir büyüleyiciliğe sahipti. Bir masaldan çok lanetli bir hikayeye benziyordu.
Kısacası Sakura bu küçümsediği ve asla gerçekten hoşlanmadığı masala benzer bir duruma düşmüş olmaktan doğan ironiden hiç hoşlanmamıştı.
Görevi basitti. Üst düzey bir belgeyi Hokage adına ittifakta oldukları köylerden birine götürmeliydi. Bu görevi öğrendiği zaman kelimenin tam anlamıyla bu fırsata atlamıştı, köyü bir süre terk etmek harika bir fikir gibi gelmişti o an.
Bir süre Sasuke'yle karşılaşmak istemiyordu.
Gerçi en çok endişelendiği Sasuke değildi aslında, hastanedeki olaydan sonra Sasuke hastaneye gelmeyi bırakmıştı. Sakura onu köyde göreceğini de çok sanmıyordu, özellikle asosyal kişiliği düşünülecek olursa.
Hayır, Sakura aslında Naruto'dan kaçıyordu.
Naruto muhtemelen bir şekilde Sasuke'den olanları öğrenmişti, ya da tuhaf içgüdüleriyle Sakura ve Sasuke'nin arasının ilk baştaki halinden çok daha tuhaf olduğunu fark etmişti (ki bu bile başlı başına durumun ne kadar kötü olduğunu gösteriyordu, yani eğer zaten her bir araya geldiğinizde inanılmaz rahatsız edici bir atmosfer yarattığınız biriyle aranızdaki tuhaf atmosferin dünyanın en habersiz insanı tarafından bile fark edilecek kadar tuhaflaşması tamamen yeni bir seviyeydi).
Ve sonuç olarak bu çok zeki arkadaşı ikilinin arasını yapmayı kendine misyon edinmişti ve Naruto'yu sümüklü bir velet olduğu zamanlardan tanıyan Sakura'ya şunu dediği zaman güvenebilirdiniz: Naruto'nun misyonları asla iyi gitmezdi.
Yani ilk üç korkunç girişimden sonra Sakura fırsatını bulur bulmaz kelimenin tam anlamıyla köyden kaçmıştı.
Maalesef görev teoride olduğu kadar basit değildi. Muhtemelen bir casus olmalıydı, zira bu dökümanların yola çıktığına dair bir bilgi edinmişti. Sakura utanarak itiraf ediyordu ki kendisi de en iyi halinde değildi, dolayısıyla peşinde birilerinin olduğunu anlaması gereğinden uzun sürmüştü. Tıpkı peşindekilerin özel bir tür teknik kullandığını anlaması gibi.
Sakura bu tekniği biliyordu. Hokage'yle gittiği köy ziyaretlerin birinde bir kütüphanede okumuştu. Üzerinde kullanılan kişi bir tür felç durumuna giriyordu ve eğer ilk kırk sekiz saat içinde bozulmuşsa durum kalıcı olurdu. Oldukça tehlikeliydi. Kişinin çakralarının kullanıcının çakralarla yaptığı iğnelerle tıkanması şeklindeydi ve özel bir yetkinlik gerektiriyordu. Kurtulmak için ya üzerinde uygulanan kişinin de bu teknikte uzman olması gerekiyordu, ya da ona yardım edecek kişinin. Bir diğer kurtulma yöntemi ise kişinin tüm çakrasının yenilenmesiydi ki bu çok zordu, çok güçlü bir çakraya sahip birinin etkilenen kişinin çakrasını tamamen temizlemesi gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA AYNA SÖYLE BANA
Fanfic-Gerçek hayat kitaplara benzemez. Annesi masallar okurdu bir zamanlar. Prenslerin prensesleri, bazen de prenseslerin prensleri kurtardığı, gerçek aşkın her zorluğu yendiği masallar. Günün sonunda başlarından ne geçerse geçsin herkesin mutlu olduğu...