Doğum günü

17 1 0
                                    

Merhabalar, değerli okuyucularım. Takma ismimle - ben Rüya Sonsuz {belki bir gün gerçek kimliyimi paylaşırım}, hikayenin açıklama kısmında yazdığım gibi  kitap yazmaya ve sizlerle paylaşmaya karar verdim. Babam yaşasaydı onunla düşündüğümüz gibi kendi hayatımızı kaleme alacaktık, ancak şimdiki takdirde bu hikayeyle devam edeceğim. Beğeneceğinizi umuyorum. İyi okumalar)

Allah dağına göre kar, imanına göre imtihan verir derler. Ben de Rabbimin bana baş edemeyeceğim bir yük vermeyeceğini biliyorum. Sadece keşke bana bu kadar güvenmeseydi diyorum...

Son baharın değişken hava şartlarının gücü Beyoğulları ailesindeki neşeyi etkileyeme yetmezdi. Sevinç sevince karışmıştı çünkü. Ailenin babası Cengiz Beyoğlu çok saygın iş adamlarından biriydi. Her kesin hürmet ettiyi, adını saygıyla andığı, yardımsever, merhametli bir insandı. Son dönemler işlerini daha da büyütmüş, baya ireliletmişti. Aynı zamanda büyük oğlu Atilla Beyoğlunun düğününe hazırlanıyordu. O yüzden ailenin keyiflerine değicek laf yoktu. Cengiz Beyoğlunun kendisi kadar sevilen, dünyalar tatlısı, güzeller güzeli karısı Sevgi hanım da bir yandan oğlunun düğün telaşı, bir yandan hastalığı, bir yandan da ailenin küçük oğlu Kağan Beyoğlunun haylazlıklarıyla uğraşıyordu. Sevgi hanımın düşmanın bile başına verilmeyecek bir baldızı vardı - Aşina hanım. Bellidir ki günümüzde pek çok hastalıkların sebebi strestir. Aşina hanım da her gün bir bahaneyle Beyoğlu ailesinde güler yüz bırakmazdı, özellikle de kardeşi ve Sevgi hanımda. Kendisi kocası ve oğlunu bir trafik kazasında kaybetmişti, sanki kadere hesap soramamış da suçunu günahsız Sevgi hanım ve eşinden çıkarıyordur. Böyle böyle Sevgi hanım kötü hastalığa yakalanmıştı. Defalarca ameliyat olmuş, sonunda da doktorlar kadınlığını almıştı mecburen ondan. O günden beri de hastalığının yeniden yaranma ihtimaline karşı hep muayenelerden geçer, tedaviler görürdü. Bir de ailenin küçük oğlu Kağan da hiç rahat durmaz, hep bir kavgaya, dövüşe katılır ya da arabayla hız yarışı yapardı. Sevgi hanım da böyle böyle kaç yere bölüneceğini şaşırırdı. Hep düşünürdü ne gençliğim, ne gelinliğim bir gün gördü diye. Bunun yanı sıra da şükür ederdi hep, Durusunun varlığına. Allah ilk ameliyatından sonra mucize gibi hiç beklenmedik anda nasip etmişti ona Duruyu. Kendisi kız çocuklarını çok sevse de Durunun olması hiç hesapta olmamıştı. Ancak Allah sanki bir destekçi olarak onu göndermişti Sevgi hanıma. Ailenin tek kızı ve en sevilen çocuğuydu Duru. Tıp fakültesini kazanmıştı bu yıl, daha da kıymetli olmuştu. Yarın on sekiz yaşına basacaktı. Aile yakınları, akrabalar Duru için düzenlenecek doğum günü partisinde bir araya gelecektiler. Doğum günü hazırlığı, sayılı günler sonra kardeşinin düğünü derken her kes iyice yorulmuştu. Akşam birlikte oturup yemek yiyorlar, yorgunluklarını atmak için konuşup kafa dağıtıyorlardı. Cengiz bey son dönemler işlerin yoğunluğu nedeniyle akşam yemeklerine katılamıyordu artık. O yüzden Sevgi hanım pek bi dalgındı.
"Ee anne sen ne diyorsun bu işe?" annesinin dalgın olduğunu gören Atilla konuştuklarıyla ilgili soru sormuştu annesine. Sevgi hanımsa anlamayan gözlerle bakıyordu, çünkü konunun başını kaçırmıştı. "Annecim hayla neden dalgınsın? Bak babamla konuştum yarın akşam dönücek, Ankaradan merak etme" her zamanki gibi teselli kızı Durudan gelmişti. Sevgi hanım gülümseyip bir daha şükür etti bu güzel evlatlarının varlığına ve onlara katılıp güzelce yemeklerini bitirdiler. Sofrayı toplayıp, yarın erken kalkacakları için erkenden de uyudular. Bu gece Duru annesiyle birlikte uyumaya karar verdi, hem annesi yalnız kalmaz, hem de hep yanında olmasına rağmen annesine duyduğu özlemi ona sarılıp uyuyarak dindirirdi diye düşündü. Annesinin odasına giderken elindeki telefonun titremesiyle irkildi. Durunun akşam saatlerinde pek de telefonu çalmazdı. Kimdi ki şimdi, her halde reklam falandır diye düşündü. Önce önemsemek istemedi ama belki önemli bir şey olur diye açıp okudu. Mesaj sadece şu üç sözden ibaretti. Son 8 gün... Numarayı tanımıyordu Duru, her halde yanlış gelmiştir diye düşünüp, çok da üstüne varmadı, telefonu kapatıp annesinin odasına geldi. Ona sıkıca sarılarak huzurlu uykunun kollarına kendini teslim etti.

Sabah dışardan yükselen ezanın huzur verici sesiyle uyandı Beyoğlu ailesi. Ailede Cengiz bey hariç her kes namaz kılıyordu. Cengiz bey de bu gün yarın başlayacaktı, ancak iş adamı olduğu, davetlere katıldığı için, bir yandan içki içip, bir yandan nasıl namaz kılayım diye düşünüyordu. Güzeller güzeli kızı Duruysa bunu anlatmıştı babasına. Zaten namaz günahlarımızdan arınmamız için vardı. Babası da anlamıştı kızını en kısa zamanda namaza başlayacağına söz vermişti. Ailecek namazlarını kılıp hazırlıklara devam ediyordu Beyoğlu ailesi. Atilla ve Kağan hazırlanıp işe giderken, Sevgi hanım ve kızı yeniden hazırlıklara koyuldular. Zaten akşamdan da baya hazırlık yapmıştılar. Yemekler, tatlılar derken saat öğlene geliyordu artık. Bir az geçmişti ki kapı çaldı ve Sevgi hanımın ailesi, kardeşleri ve onların aileleri teşrif buyurdu. Yakın akraba oldukları için akşamı beklememiştiler, önceden gelip yardım etmeye karar vermiştiler. Ancak işler artık bitmişti, Sevgi hanım güzelliyinin yanı sıra pek de hamarattı, daha küçük yaşlarından bütün işleri öğrenmişti, kızı Duruyu da kendisi gibi büyütmüştü. O yüzden çabucak bitmişti işleri. Misafirleri karşılayıp, birlikte sohbet falan derken akşam olmuş parti saati gelmişti. Tüm misafirler toplanmış, Duru da hazırlanmak için odasına çıkmıştı. Işıkları kapatıp Durunun odadan inmesini bekliyorlardı bu sırada da pasta gelicekti.

Duru son kez aynanın karşısında kendisini izledi. Bembeyaz elbisenin içinde adeta bir melek gibi görünüyordu. Bebek yüzü zaten ne kadar saf olduğunu ele veriyordu. Hiç zamanın kızları gibi değildi Duru, benzemiyordu da onlara. Kahverengi bukle saçları dökülürken sırtından onları düzeltip gülümseyerek odadan çıktı. Merdivenleri indiğinde sessizlikten ve karanlıktan sürprizi anlamıştı. Giydiği topuklu ayakkabıların sesi son merdivenden düştüğünü işaret verdiğinde ışıklar açıldı ve üzerinde on sekiz sayısı şeklinde mum yanan pasta geldi önüne. Her kes alkışlayıp, iyi ki doğdun şarkısını söylüyordu. Durununsa içi içine sığmıyordu, bir yandan on sekiz yaşına gelmenin, bu kadar insanın bir arada olmasının sevinci, bir yandansa kapıya dikilmiş gözleriyle babasını bekliyordu. Alkışlar kesildiğinde annesi dilek tutup mumları üflemesini söyledi. Durununsa dileyi belliydi. "Her zaman ailesiyle mutlu yaşamak" gözlerini açıp mumları üflediğinde bir rakamı sanki tüy kadar hafif olup düşü verdi. Pastanın üzerinde sadece 8 rakamlı mum kaldı. Her kes yeniden alkışlayıp, "yaşın küçüldü iyimi" gibi şakalar yaptı. Sonraysa hediyeler verilmeye başladı. Durununsa hayla bir yandan gözü kapıdaydı ve gelen arabanın sesiyle hemen kapıya koştu. Gelen babasıydı ancak kendi arabasıyla gelmemişti. Beyaz porsche panamerayla gelmişti. Durunun hayallerinin arabasıydı bu. Babası arabadan iner inmez koşup sarıldı babasına Duru. Cengiz bey kızının alnından öpüp doğum gününü kutlayarak, kırmızı kurdeleli araba anahtarlığını kızına uzattı. Duru başta olmakla her kes şaşkındı. "Ehliyetini aldıktan sonra kullana bilirsin, alana kadar şoför tutarız ya da kardeşlerin getirip götürür" dedi. Duru çok sevinmişti, hem de hayla şaşkınlığı geçmemişti, tekrar babasına sarılıp teşekkür etti. Sonra arabaya binip resimler çekildi. Partinin ilerleyen saatlerinde pek de bir değişiklik yoktu, her kes eylenmiş, yavaş yavaş evlere dağılmaya başlamıştı. Hazırlıkları kendileri yapsa da Sevgi hanım başkalarına mutfak emanet etmeyi sevmezdi çünkü, ancak temizliye ara sıra birini çağırıyorlardı. Bu gün de yorgun olacaklarını bilip akşama çağırmıştılar temizlikçiyi. Her kes dinlenmeye çekilmiş temizlikçi de ortalığı toplayıp çıkmıştı. Hafta sonu olduğu için her kes rahattı, yarın pazardı ve tüm aile evde olucaktı. Birlikte sabah kahvaltısı edicek, Atillanın düğününü konuşacaklardı. Sonuçta ne kalmıştı ki. O da alış veriş, kına hazırlığı, düğün hazırlığı derken biticekti. Nerden bile bilirlerdi ki, onlar kendi planlarını yaparken, kader kendi ağlarını örüyordu. Acımasız hayat daha yeni gün yüzü görmüş Beyoğlu ailesini nasıl sarsacaktı. Bütün hayatlarını köklü değiştirecek, dostu düşmanı tanıtacak, çok zor günlerden geçirecekti. Belki de hayatın kanunu buydu, fazla mutluluk ağır gelirdi insanlara. O yüzden hep dengeli olmak zorundaydı mutlulukla keder. Lakin keder fazla olmuştu Beyoğlu ailesine. Daha o kadar mutluluk yaşamazken bu kadar keder çok fazla olmuştu...

Sevgili okurlarım, okuduktan sonra düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Önceden hepinize teşekkür ederim)

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 24, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin