Hayatım boyunca bu kadar gergin olduğum bir gün daha hatırlamıyorum, Yağızın evinde Farahı gördüğüm gün belki, HAYIR o gün bile bu kadar gerilmemiştim. Yağız bu akşam üstü Sinan ile konuşmaya gidecekti, bu durum yetmezmiş gibi gece şirketin verdiği bir partiye katılacaktık. Bütün gece gözüme uyku girmemişti çok korkuyordum ve korktuğum için kendime kızıyordum - Korkum Yağızı kaybetmekti ya beni bırakırsa ya ona bir daha yakın olamazsam, gözlerine bakamazsam, kokusunu duyamazsam.. Kızgınlığım ise kendimeydi, böyle ona bağımlı olmak doğru değildi, o giderse her şeyin anlamı da gidecekmiş geliyordu. Kendimi toparlamalıydım ama elimde değildi - en derine düşmüştüm bir kere.
Bu sabah Yağızın da en az benim kadar gergin olduğunu anlayabiliyordum, bana belli etmek istemiyordu ama fazla düşünceliydi, benim halimi görünce beni daha fazla korkutmak istemediği için ağızını bıçak açmıyordu. Evden çıkmadan bana sıkı sıkı sarıldı, saçlarımı kokladı, bir şey demeden kapıyı çekip çıktı . Bir kaç saniye sonra zilim çaldı açtığımda Yağızın hala kapıda olduğunu gördüm. Güç almak istercesine tekrar sarıldı, yüzümü avcunun içine aldı, elleri buz gibiydi, gözlerimde biriken yaşlara engel olamadım, yanaklarımdan aşağa dökülen gözyaşlarımı öptü ''Seni herkesden her şeyden çok seviyorum'' dedi ve gitti.
İş'e gitmek için fazla gergindim Yağız çıktıktan sonra tekrar yatağa girdim. Bu günü atlatmak düşündüğümden çok daha zordu. Uyumaya çalıştım, bütün gece uyuyamadığım için vücüdum daha fazla dayanmadı ve kabuslu bir uykuya daldım. Gözlerimi tekrar açtığımda kendimi daha iyi hissedeceğimi düşünmüştüm ama öyle olmadı, tüm gerçekler tekrar yüzüme çarptı. Saat'e baktığımda Yağızın Sinan ile buluşmasına bir saat kaldığını fark ettim. Yağıza ''ben ne olursa olsun seninleyim'' diye mesaj attım bir kaç saniye içinde ''benimlesin'' diye cevap verdi.
Davet için yavaş yavaş hazırlanmaya başladım Ece'nin benim için seçtiği uzun siyah ve derin sırt dekoltesi olan elbiseyi giydim, saçlarımı da ufak bir toka ile topladım. Yağız ile davet'de buluşacaktık. Davetin verildiği mekana gittiğimde ne Yağız ne de Sinan gelmemişti. Uzaktan Farahı gördüm yanına gelmemi işaret ediyordu ama hiç onunla konuşacak kadar sabırlı hissetmiyordum kendimi. Ece'nin olduğu masayı buldum ve onun yanına gittim, bana sarılıp ellerimi tuttu ''Abla ellerin buz gibi hasta mısın'' dedi, '' iyim canım, dışarda fazla durdum sanırım'' dedim .
Kapıdan tek başına giren Yağızı görünce derin bir nefes verdim, gözleri beni arıyordu. Yorgun görünüyordu, yormuştu onu bu gerginlik, kaşları çatıktı. Gözleri beni buluduğunda buruk bir gülümseme belirdi yüzünde ve yanıma doğru gelmeye başladı. Yanımda durduğunda ''nasıl geçti'' dedim, elime dokunup ''psst, şimdi değil'' dedi. Gecenin ilerleyen saatlerinde Yağız ile yan yana gelemedik, konuklar ile ilgilenmek zorundaydı, tavrından ise konuşmanın nasıl geçtiğini anlamak mümkün değildi, arada gözlerini üzerimde dinlendirdiğini fark ediyordum, hüzünlü bakıyordu. Davetin sonuna doğru artık kalabalık dağılmıştı ve hafif bir dans müziği fonda çalıyordu. Sona kalan davetlilerden bir kaçı dans ediyordu.
Yağız bana doğru yaklaşmaya başladı, başını sola doğru eğip elini bana uzattı, etrafıma baktım çok az insan kalmıştı ve artık Sinan ile konuştuğuna göre kimin bizi nasıl gördüğü de çok umrumda değildi. Elimi ona doğru uzattım ve beni kendi çekerek belime sarıldı. Onunla ilk defa dans ediyordum, ellerini çıplak sırtımda hissetmek tüylerimi ürpertiyordu, omuzlarına tutunmasam düşecekmişim gibi hissediyordum. Yağızın gözlerine baktığımda sadece yorgunluk görüyordum, derin bir yorgunluk, başını omzuma koydu, burnunu boynumda hissediyordum. Saçlarını okşayıp ''Yağız iyi misin'' dediğimde başını omzumdan kaldırıp alnını alnıma dayadı, ellerinin saçımdaki tokayı zorladığını anladım, sonunda tokayı çıkarıp yere attı ve saçlarım omuzlarıma düştü. ''Bu koku olmadan nasıl'' dedi, ne demek istediğini anlayamadım başımı kaldırıp ellerimi omzundan ayırıp onunla konuşmak istedim, ama belimi daha sıkı kavradı ve tekrar yüzlerimizi neredeyse birbirlerine değecek şekilde yakınlaştırdı. ''Hazan, ben kendimi çok iyi tanıyorum, irademi hiçe sayıp bir şey yaptığımda sonuna kadar gidiyorum durduramıyorum kendimi, özür dilerim kendimi durdurmalıydım'' dedi itiraz edip lafını kesmek istedim izin vermedi. ''Senden önce kimdim hatırlamıyorum, bundan sonra kim olacağım onu da bilmiyorum ama kimseyi seni sevdiğim gibi sevmeyeceğim, ben senin kendinde nefret ettiğin her şeye tek tek aşığım, sana söylediğim her şey gerçekti hissettiğim her şey gerçek, hatta fazlası var. Hazan gözlerinde boğuluyorum ben senin. Beni affet, sen ve ben, biz - biz imkansızız.'' dedi gözyaşlarımız birbirine karıştı, yanağıma eğilip kısa bir öpücük kondurdu ve elini sırtımdan çekip gitti.
İki saat önce Yağız: Sinana duygularımı anlatmıştım, beni ne kadar anladı veya anlaması mümkün mü bilmiyorum. Ona Hazan'dan uzak durmak için kaç kere yeminler ettiğimi, onları birleştirmek ne kadar canımı yakarsa yaksın tekrar çift olmaları için elimden geleni yaptığımı, asla Sinana hainlik yapmayı planlamadığımı olanların kontrolümün dışında olduğunu anlattım. Sinan bir kaç dakika hiç bir şey demedi söyleceklerini düşünüyordu. Sonra konuşmaya başadı ''bak Yağız eğer bunun aklımın ucundan bile geçmediğimi söylersem yalan söylemiş olurum, Hazana karşı derin bir bağın olduğunu farkındayım uzun bir süredir, ama son zamanlarda Hazanın da senin uydun gibi hareket etmesi beni şaşırttı, senin fikirlerini o kadar önemsiyor ki, bu zaman zaman beni sinirlendiriyordu. Bana eski ilgisini kaybetmişti uzun zamandır, ayrılmak isteğinde bunu fark ettiğim için itiraz etmedim. Yağız sen benim ağabeyimsin ben seni çok iyi tanıyorum her ne kadar içinde bulunduğumuz durumdan nefret etsem de, hatta sana da öfkelensemde seni biliyorum ben, eğer hissetiklerin aklını başından almasa sen asla benimle bu konuşmayı yapmazdın ve kendini bu durumu düşürmezdin. Ben sizin hakkınızda kişisel bir yorum yapmayacağım bu samimiyetsiz olur, burada sana hakaret etsem günün sonunda Yağız sana bunu yapmazdı diyeceğim ama için rahat olsun yoluna bak desem de kendime ihanet etmiş olacağım Yağız beni tanıyorusn. Seni ve beni bir kenara koyalım olayın içinde olduğumuz için bir çok şeyi göremiyoruz belki de. Dışardan bir göz olarak baksana Yağız sana olacak gibi geliyor mu? Herkes Hazan'dan Yağız'ın küçük kardeşinin eski sevgilisi olarak bahsedecek. Aynı durumu biz değil de başkaları yaşamış olsaydı olayın derinliğini bilmeden sen Hazanın durumundaki birinin hakkında ne düşünürdün? Kabullenme ve hoşgörü dünyasında yaşamıyoruz maalesef abi, dışardan görünen algılanan tek veriler Hazanın benim eski sevgilim olması. İnan bana her şeyi başından değiştirmek isterdim hepimiz adına. Kendi geleceğini daha önemlisi Hazanın geleceğini düşün.'' dedi ve masadan kalktı Sinan.
O masada ne kadar oturdum bilmiyorum Gökhan arayıp nerede kaldığımızı sorana dek sanki başka bir dünyaya dalmıştım. Hazan, yıllardır bir yara gibi içimde taşıdığım boşluğu dolduran kişi, ona bu kadar alışmışken nasıl ondan gidecektim. Gücümün sonuna geldiğimi anlıyordum artık, kendimi daha ne kadar zorlayabilirim bilmiyordum. Sinan haklıydı. Hayatı boyunca Hazan yakasına yapışan bir yafta ile yaşamak zorunda kalacaktı, bunu ona kimsenin yapmaya hakkı yoktu, benim de. Daha fazla onun zamanını ve hayatını çalmaya da hakkım yoktu. Konu Hazan iken bencil olamazdım, ondan sonraki hayatımında aynı insan olmam mümkün olmayacaktı, kendimi de bu hikayenin bir yerinde bırakıp gidecektim. Son kez onun yanına gitmek için yerimden kalktım.
Arkadaşlar yeni bölümler için kesin bir gün yok, okulum çok yoğun. Bu hafta da yazamayacaktım ama yazmak bana iyi geliyor kendime bir zaman bulup yazdım. Desteğiniz için teşekkür ederim.
YOU ARE READING
Durduramıyorum
FanfictionYagız ve Hazanın hikayesi böyle devam edebilirdi. 38. bölümden itibaren