Burnuma gelen kahve kokusu mu? Ağzımda yavaş yavaş eriyen çikolata mı? Yüzüme vuran soğuk rüzgar mı? Yoksa omzuma yaslanmış olan adamın bana verdiği güven hissi mi günümü güzeleştiriyordu bilmiyordum. Herşey, zaman, mekan birbirne karışmıştı. Yağız ile İsviçrede stüdyo dairemizin balkonunda onun ıslak saçları benim boynumu ferahlatırken kahve içiyorduk. Böyle bir huzuru hak edecek kadar iyi şeyler yapmışmıydım ki bu hayatta? Hayallerimden çok fazlasını yaşıyordum, hayal bile edemeyeceğim bir aşk ile bu adama bağlanmıştım. Her sabah bunun bir rüya olma ihtimalinin korkusuyla uyanıyordum. Burnumu ıslak saçlarına yaklaştırdım ki kokusunu daha derinden hissedeyim. Derin bir nefes aldığımı anlayan Yağız başını hafifce kaldırdı, gözlerime bakıyordu. Elimle gözlerini kapattım ''hala bu gözlerde boğulmaktan korkuyorum'' dedim, elimi gözlerinden dudaklarına doğru indirdi avcumun içini öptü ''ben senin o toprak gözlerinde çoktan kayboldum, korkma'' dedi.
Hayatımızı bir düzene sokmuştuk İsviçrede kalmak zorunda kaldığımız sürenin sonun gelmeye başlamıstık bir ay kadar bir süre sonra benim sözleşmem bitiyordu ve bizi buraya bağlayan bir şey kalmıyordu. Yağız Istanbula dönmeden önce bir kaç hafta minik bir Avrupa tur teklif etti bana, bende turun tüm masraflarını karşılamama izin verirse kabul edeceğimi söyledim. Bir ay sonra Berlinden başlayıp mini bir Avrupa tur'u yapacaktık. Yağızın yurt dışından çalışması benim tahmin ettiğimden çok daha yolunda gitti ve bu durum onu biraz olsun rahatlattı daha mutlu olduğunu hissediyordum. Hem iş yükü biraz olsun azalmıştı hem ailesini özlemek ona iyi gelmişti.
Bir akşam yemekten sonra kahve içerken kızmamam şartıyla bana bir şey anlatmak istediğini söyledi. Ona ciddi anlamda kızmam için olağandışı bir şeyin yaşanması gerekiyordu ama tabi ki böyle bir kredisi olduğunu söylemeyecektim ona. Ciddi anlamda söylemek istediği şeyin onu zorladığını görebiliyordum. Ayağımdaki pofuduk teriği çıkartıp ona doğru attım. ''Yağız beni korkutma ne söyleceksen söyle artık'' dedim. Oturuşunu dikleştirdi ellerini dizlerine sürdü ''Canım biliyorsun buraya geldikten sonra Sinan ile olan iletişimim düzeldi, ara ara sana da bahsediyordum bu konudan. Dip dibe olmamak bize iyi geldi, olanlardan uzaklaşmak, kardeş olduğumuzu hatırladık, telefon bile görüşmelerimiz eski haline döndü zamanla. Sinan bana hayatında yeni biri olduğunda bahsetti ve her konuşmamızda ilişkinin daha ciddi bir boyuta doğru gittiğini anladım. Her neyse sana söylemek istediğim şey bunlarla direk olarak bağlantılı değil. Canım bak aklında kalbinde en ufak bir tereddüt olursa bana hemen söylemelisin. Sen söylemesende unutma ben bakışlarından anlarım. Hazan, canım, Sinanın iki günlüğüne isviçreye gelmesi gerekiyor bunu bana söylemek bile istemedi, asistanı sayesinde bir şekilde öğrendim, Sinan benim bildiğimi bilmiyor. Otellerden ne kadar nefret ettiğini biliyorum bir gece burda kalsa çok mu saçma olur?'' dedi. Sanki bana bunu söylediği için pişman olmuş gibi bakıyordu. Gözlerini kaçırıyordu, kısa kısa nefesler aldığını hissettim. Ayağımdaki diğer terliği çıkarıp onu doğru attım. Sonra yanına yaklaşıp yüzünü ellerimin arasına aldım. Alınlarımız birbirne değiyordu, nefeslerimiz birbine karışmıştı. Yağız daha fazla yaklaşmadan duramıyordu dudaklarını dudaklarıma değdiriyordu ama beni öpmüyordu. Gülümseyerek alt dudağının sol köşesini ısırdım. Ellerimi yüzünden çekip ondan biraz uzaklaştım. ''Canım, benim için kardeş kavramının nasıl bir şey olduğunu biliyorsun değil mi? Ben Ece'nin ablası değil Annesi, Babası ve Ağabeysi oldum ve bu hayat önümüze ne çıkarırsa çıkarsın ne olursa olsun bu durum asla değişmiyecek. Yani kardeşinin senin evinde kalmasını isterken böyle bir endişe içinde olmaman gerekir. Beni aranızın düzelmesi sadece sevindirir. Ayrıca Sinan'dan nefret filan ettiğimi düşünmeni istemem, ondan nefret etmiyorum eski bir arkadaşıma hissetiğim duyguları hissediyorum ona karşı, aramızda bir soğukluk var ama kötü bir günü olsa yanına ilk giden ben olurum. Ve unutma ki, o benim gözlerimin ışığı olan adamın kardeşi. Yinede seni kıvranırken görmek güzeldi Yağız Egemen'' dedim gülümseyerek. Zaferimi taçlandırmak için yerimden dimdik kalktım ve mutfağa doğru yürümeye başladım. Arkamdan oturduğu yerden ''demek öyle'' demesini duyabiliyordum. Sonra aniden yerinden nasıl kalktığını duydum bir anda elleri sıkmsıkı belimi sardı ve şiddetli bir şekilde beni kendine doğru çekti. Sırtım onun gövdesine çarptı ellerinin beni kemerimden sıkı sıkı tuttuğunu hissediyordum, burnu ensemdeki saçların arasındaydı ''beni kıvranırken görmek güzeldi demek Hazan hanım, sıra bende!'' dudakları ensemde, boğazımda her yerdeydi, nefesi tüylerimi ürpetiyordu, elleri gövdemi okşuyordu - beni delirtmeye çalıştığı kesindi. Yavaş yavaş çok dikkatli bir şekilde beni kendine doğru çevirdi ellerimi sırtımda kenetli tutuyordu ona dokunmam imkansızdı. Beni of'latacak kadar uzun bir süre gözlerimin içine baktı sonra burnu ile boğazımdan yukarı doğru ilerledi ama hala ona dokunmama izin vermiyordu, bulduğum o küçük fırsatta onu öpmeye kalkıştım hemen kendini geriye doğru çekti ve başını hayır anlamına gelecek bir şekilde salladı, dudaklarındaki hain gülümsemeyi görmek beni sinirlendiriyordu. Ellerimi tek eliyle kalçamın üstünde sıkı sıkı tutuyordu, boş olan elini saçlarımda gezdirirken gözlerini kapattı onu böyle görmek dünya üzerinde cenneti yaşamak gibi bir şeydi. Gözlerini açıp saçlarımdaki eliyle çenemi tutup beni kendine doğru çekti alnıma öpücükler konduruyordu kalçamdaki elinin gitgide ne kadar sıkılaştığını anlayabiliyordum. Sonunda ''Yağız dayanamıyorum'' diye fısıldadım. Bir saniye durup yine gözlerime baktı intikamını almıştı, dudaklarıma doğru eğildi onun dudaklarının aralandığını hissediyordum gözlerim kapalıydı, dili ile üst dudağıma dokunuyordu, küçük ama tutkulu bir öpücük bıraktı üst dudağıma, tam o anada dudaklarımı araladım ki onu artık hissediyim, aniden ellerini üzerimden çekti arkasını döndü masanın üzerindeki anahtarlarını aldı ve kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açıp, durup, yüzüme baktı ''kıvranmak buna denir sevgilim'' diyip kapıyı kapattı. Arkasından ''alçak'' diye bağırdığımı duyduğundan eminim.
Sinanın geldiği gün gelmişti ve Yağız kesinlikle benden daha gergindi. Ben gerçekten gergin değildim hele ki hayatında birinin olması beni çok rahatlatmıştı, ve Yağızın kardeşi olabilidiğince iyi olsun istiyordum. Yağız'ın Sinana olan sevgisi hiçbir zaman eksilmemişti onun için kendini bir an düşünmeden feda ederdi. Yağız havalimanından Sinanı alıp toplantıya gideceklerini daha sonra birlikte yemek yiyeceklerini söylemişti bana, yani akşam evde olurlardı. Ben ise Yağızın bana bahsettiği kurabiyeleri yapıyordum, Sinan ve Yağız her yaz tatilinde akşamları evde ıhlamur içip fındıklı kurabiye yermiş. Hala ıhlamur kokusu alınca gözlerindeki çocuk ortaya çıkar. Kurabiyeleri fırından çıkarırken kapıdan gelen anahtar sesini duydum. Tepsiyi çıkartıp masaya koyduktan sonra salona doğru ilerledim Sinanın ''Yağız burası niye çocukluğumuz gibi kokuyor'' demesini duydum. Beni gördüğünde her ne kadar zaman geçmiş olsa da Sinanın'da çekindiğini gördüm. Elimi ona uzatarak ''Hoş geldin Sinan, Yağız birlikte yediğiniz kurabiyelerden bahsetti, umarım becerebilmişimdir'' dedim, Sinan elime karşılık vererek '' hoş buldum Hazan, teşekkür ederim eline sağlık'' dedi. Onlara salona geçmelerini ve rahat etmelerini söyledim ve mutfağa döndüm, ıhlamur için su ısıtmak isterken Yağız içeri girip ellerimi ellerine alıp avuçlarımı öptü ve ''seni çok seviyorum'' dedi, bende onun ellerinin içini öptükten sonra ''biliyordum'' dedim ve ona salona gitmesini söyledim. Salona onlara ıhlamur ve kurabiyelerimi götürürken Sinan ve Yağız biribirine bakıp gülümsüyordu. Yanlarında oturup Sinan ile genel bir sohbet ettim, iyi görünüyordu daha dingin daha yetişkin ve kararlı. Bana hayatındaki kadından bahsetti bu ilişkinin onu çok değiştirdiğini söyledi - değişimden memnun olduğu her halinden belliydi. Onları ağabey kardeş biraz da yalnız bırkmam gerektiğini düşündüm ve ''sizi artık baş başa bırakayım, yarın sabah erkenden çekimim var, Sinan kendini lütfen evinde gibi hisset bana ihtiyacınız olursa lütfen çekinmeyin - iyi geceler'' dedim ve kalktım. Sinan teşekkür edip yarın öğlen uçağı ile geri döneceğini söyledi, sabah görüşememe ihtimaline karşı ona iyi yolculuklar diledim.
Yattıktan kısa bir süre sonra uyandığımda Yağız hala yanımda değildi. Banyoya gitmek için kalktığımda salondan sesleri geliyordu. Kapıyı hafifce araladım, kelimeleri daha net duyuyordum artık. Sinan bundan sonra Yağızın planın'ın ne olduğunu soruyordu ona. Yağız cevap vermeden düşündü sonra Sinan'a ''Sinan hiç bir zaman Hazan'la yaşadığım gibi bir şey yaşayacağımı düşünmezdim, ama eğer bir gün bir ilişkinin içinde kendimi bulursam diye düşünüğüm zamanlarda beni en çok heyecanlandıran düşünce baba olma düşüncesi olurdu, baba olma, aile olmak istiyorum - tek isteğim bu. Tabi ki şu an Hazanın bu hayalimden haberi yok, daha yerleşik bir düzene geçtiğimiz zaman ona bunu söylemek istiyorum.'' dedi. Kapıyı sessizce kapattım kalbim yerinden çıkacaktı sanki Yağız baba olmak istiyordu, benimle bir aile kurmak istiyordu. Bu herşeyi değiştiridi kendi ailemi kurmak bu hayatta benim için en önemli şeydi ve aşık olduğum adamın da bunu istemesi kadar güzel birşey olamayacaktı hayatımda kendimi daha aile olmadan tamamlanmış hissediyordum. Gözlerimden damlayan sevinç gözyaşları ile derin ve huzurlu bir uyukuya daldım..
Arkadaşlar merhaba, umarım hala birlikteyizdir. Dünyanın içinde bulunduğu bu karmakarışık dönemde biraz kafamız dağılsın istedim. Her zamandan çok yoruma ihtiyacım var, yalnız olmadığımızı hepimiz hissetmeliyiz. Kendinize çok dikkat edin. Allaha emanet.
YOU ARE READING
Durduramıyorum
FanfictionYagız ve Hazanın hikayesi böyle devam edebilirdi. 38. bölümden itibaren