Uyandığımda fark ettiğim ilk şey o kokuydu - onun kokusu. Her yerdeydi sanki kokusu ellerimde, saçlarımda, zihnimde. Elimi yüzüne doğru uzatıp yorgun gözlerine dokundum, çenesine ve saçlarına - o kokunun en güzel olduğu yer saçları. Ona dokunurken farklı hissediyordum, daha önce ona dokunduğum zamanlarda içimde bir korku, bir tutunamama hissi vardı - bu sabah ise kararlı ve güçlü hissediyordum, kendi içimde bazı şeyleri bir kesinliğe bağlamıştım. Yavaş yavaş o okyanus gözlerini açtı, ve oda aydınlandı. Saçlarında dolaşan elimi kavrayıp yüzüne götürdü, önce koklayıp sonra avcumun içini öptü - bütün vücüdüm ısınmıştı. '' Günaydın'', dedi ve elini yanağıma koydu. Bir kaç dakika bir şey demeden gözlerime bakarak elini yüzümde gezdirdi. Gözlerine baktıkça, onun için değişen bir şey olmadığını gördüm, bana bakarken yine gözlerinde bir korku vardı, kaybetme korkusu. Ona yaklaşıp dudağının kenarına bir öpücük kondurdum, burun uçlarımız birbirine değdi, gülüşüyorduk. ''Yağız kahvelerimizi hazırlıyorum, konuşmalıyız'' dedim ve dayanamadığım çenesinin altını öpüp kalktım.
Kahvelerimizi içerken, karşısına oturup ona kararlı bir şekilde baktım. ''Seni bana karşı bu kadar ciddiyete bürünmüş hiç görmemiştim'' dedi. ''Sevgilim, beni anlamanı istiyorum. Ben artık değişmem sanıyordum, yeterince şey yaşadım artık Hazanı buldum tamamlandım diyordum, ama öyle değilmiş. Ben haftalar önceki Hazan gibi hissetmiyorum ama biliyorum ki sen hala o Yağızsın. Mutlak şeyler istiyorum artık! Her an seni kaybederim hissiyle sana bakmak istemiyorum, bakamam da artık, ben senin gözlerinde o kesinliği görmeliyim. Bana aynı boşluğu nedeni ne olursa olsun yaşatmana izin vermiyeceğim. Kendime bu haksızlığı artık yapamam, bu korkuyu yaşatamam. Yağız amasız, veyasız her yerde, her koşulda, her zaman, her kimin karşısında olursak olalım - Benimle misin?, bu cevabı hakediyorum.'' Yağız önce ellerine baktı sonra derin bir nefes verdi ve başını eğerek '' Hazan sen benden, benim sana olan hisslerimden emin değil misin?'' dedi söylediklerimi bu şekilde anlayacağı aklımın ucundan geçmemişti '' Yağız, ne benim sana olan hislerim akla mantığa yatkın, ne de senin bana olan sevginden bir şüphem var. Gözlerinde beni severken çektiğin acıyı görüyorum beni o kadar seviyorsun ki canın acıyor. Benim sana anlatmaya çalıstığım şey çok başka. Ben sana beni korumak bizi korumak pahasına olsa bile benim elimi bir daha bırakmamaktan. Yaşadığımız, hissetiğimiz hiç bir şeyi suçluymuşuz gibi yaşamamaktan bahsediyorum - kararlılıktan bahsediyorum'' dedim. Yağız yanıma yaklaşıp avcumu öpüp yanağına koydu. ''Sen derinden üzümüşüm, tüm koruma içgüdülerin devreye girmiş, canım özür dilerim. Bundan sonra yolumuzu sen çizeceksin, ben bu kadar sana bulanmışken, senden geçmem artık imkansız.'' diye fısıldıyarak saçlarımı kokladı.
Günün ilerleyen saatlerini tembellik yaparak yatakta geçirdik, her ne kadar artık neleri kaldırabileceğimi bilsemde, gücümün farkında olsam da bu kendinden emin olma hissi onun gözlerinde boğulmama engel olmuyordu. Haftalardır aklımdan çıkmayan, canımı yakan, nefesimi kesen kokusu ona bakma özlemimi dindirmeye çalışıyordum. Küçük bir yatağa sıkışmaya çalışıyormuşuz gibi birbirimze kenetlenmiştik. Hafif uykulara dalıp birbirimizi öpücüklerle uyandırıyorduk. Mutfağa gidenin arkasından diğeri kalkıp gidiyordu, ayrı olduğumuz günlerin acısını çıkarıyorduk. Yağız elini bol Tshirtümün içinden sırtımımda gezdirmeye başladı ben ise başımı omzundaki boşluğa koymuştum. Yağız sırtımı okşarken '' Canını çok yakacaklarını biliyorsun değil mi, belki de tahmin edemeyeceğinden çok yakacaklar, nefretten acıdan beni, hatta kendini unutana dek yakacaklar farkında mısın? dedi. Başımı hafif kaldırarak gözlerine baktım, canımın yanmasını hayal ederken bile benden fazla acı çekiyordu. '' Belki söyleriklerinin hepsi olacak, belki olmayacak, belki de daha fazlası olacak - bilmiyorum. Emin olduğum şey ne biliyor musun? Ne kadar üzgün, nefret dolu, kızgın ve bıkkın olursam olayım, günün sonunda başımı bu omuza koyduğum zaman (omzunu öptüm), bu kokuyu alığım zaman (burnumu kulağının arkasından çene altına doğru gezdirdim), gözlerim bu gözlere doya doya korkusuzca baktığı zaman, ellerim bu saçların içinde dolaştığı zaman ve beni bu kollar sardığı zaman (elini elimle kenetledim ve parmaklarını öptüm) yaşadığım her şeye değdiğini anlayacağım. Yağız biraz doğrularak bir bacağını üstüme attı, bana yukardan bakıyordu, altında kalmıştım. Çenemi tutup başımı daha dikleştirdi, ''peki ya bu bulutların üstüne çıkmayı bunu unuttun'' diyip bütün dengemi bozan bir öpüşmeyle beni o bulutlara çıkardı.
Akşama doğru sonunda yataktan çıkmayı başarıp yemek yerken artık bazı kararları nasıl uygulayacağımızı konuşmaya başladık. Yağız herkese aynı anda her şeyi anlatma taraftarıydı.Ben ise bu konuya daha özen göstermemiz gerektiğini düşünüyordum, herkes bu durumdan aynı derecede etkilenmeyecekti ki herkese aynı anda aynı açıklamayla söyleyelim. Sonunda en kısa zamanda ilk olarak Sinan ile birlikte konuşma kararı aldık, eğer Sinan ile aramızda tuhaf bir gerginlik kalmazsa diğer herkese bir şekilde bizi kabullendirebilirdik. Yağız bir an durgunlaşıp ''Hazan etrafımızdaki insanlar ailemiz bizi hiç bir şekilde kabul etmez ise, bize buradaki hayatımızı zindan ederlerse, benimle başka bir şehre, başka bir ülkeye gelir misin? diye sordu. Duraksamadan ''Yağız ben şu an sen nereye istersen nereye gitmek zorunda olursan bir an bile düşünmeden seninle gelirim, benim sana olan güvenim mantık dışı''. dedim.
Yağız ve ben birlikte büyümeye başlıyorduk, bu aşkta ikimiz de çocuktuk. Adım adım karşımıza çıkanlar ile mücadele edecektik. Aramızda perdeler, korkular, kuşkular olmadan..
YOU ARE READING
Durduramıyorum
FanfictionYagız ve Hazanın hikayesi böyle devam edebilirdi. 38. bölümden itibaren