Yüzyıllar boyunca geçirilen savaşlar ve amansızca kullanılan kaynaklar sonunca dünyayı ve üzerindeki tüm canlıları hastalıklar sarmıştı. Tek bir çare vardı. Yeni bir ev arayışı.
Yıldızların arasında dünyaya benzeyen kocaman mavi bir gezegen buldula...
Havanın kararmasına henüz iki saat vardı. Ancak büyük yıldızın son ışıkları, gri renkteki duvarda göz adını verdikleri kameralarla donatılmış odanın içerisinde, elleri elektro-mıknatıs kelepçelerle birbirine dolanmış mor saçlı kızın iki büyük zümrüt yeşili gözlerinde parlıyordu. Adam elinde sinir ağlarının ona kazandırdığı büyük bir ustalıkla kalemi sektirmeden çevirirken, beyninde dönüp duran soruya cevap arıyordu. Bu kız, onu nereden tanıyordu?
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bundan yaklaşık üç bin yıl önce insanların ilk evi olan "Dünya" gezegeninde kıyamet başlamıştı. Su ve besin kaynakları on beş milyara ulaşan insan nüfusu için yetmez olmuş ve bunun üzerine ülkeler ilk çözüm olarak savaşa başvurmuştu; Kaynak Savaşları. En başlarda iyi bir çözüm gibi gelen bu durum daha sonrasında dünyayı kasıp kavuran radyoaktif bir yayılıma neden olmuş ve insan DNA'sında büyük yıkımlara, değişikliklere sebebiyet vererek tedavi edilemeyen hastalıkları ortaya çıkarmıştı.
Geriye kalan ülkeler önemli bir karar alarak dil, din, ırk fark etmeksizin insanları tek bir çatı altında toplamaya karar vermişler ve tedavi edemedikleri insanları-hastalığı taşıdıklarından emin bile olmadan-kitle imha yöntemiyle dünya üzerinden silerek yeni bir uygarlığı oluşturmuşlar ve buna "An" adını vermişlerdi.
Zaman geçtikçe An uygarlığı bilimde ilerleme göstererek gezegenler arası yolculuğu üst boyuta taşımış, yeni kaynaklar elde etmeye başlamışlardı. Ancak insan bu kaynakları kullanabilecek yeterli metabolizmaya sahip değildi.
Robotlar yardımı ile yaşamlarını devam ettirmeye çalışmışlardı. Sonuç ise hep aynıydı; koca bir sıfır.
Başlarda Büyük Mavi dedikleri sonralarda Olimpos olarak adlandırdıkları dünyaya eş bir gezegende yeni bir elementin bulunmasıyla umutları yeşeren insanlık bu oluşumu alıp küçük canlılarda denemişti.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
DNA ile kısa bir süreliğine de olsa mükemmel bir uyum sağlayan oluşum, canlı mikroorganizmayla robotlardaki enerji sistemine benzeyen simbiyotik bir ilişki içerisine giriyordu ancak fazla yüklenmeden bir süre sonra canlının organları küle dönüyordu. Bu ilişkiden sağ kalan tek bir organ vardı; buda beyindi. Böylelikle protokol X'e geçilerek insan üzerindeki deneyler başlamış oldu.