☁☁
|Saklı kalan hiçbir şey yoktur bu hayatta.Ya anlamadık, ya da anlamak istemedik bu gerçeği.|
Kapanmak üzre olan asansöre kendimi zar zor atmıştım.İşe geldiğimden beri yakamı bırakmayan huzursuzluk hisi ve yorgunluk nefes nefese kalmam yüzünden biraz daha armıştı sanki.
Tükeniyordum her geçen dakika.Halbuki böyle olacağımı hiçbir vakit düşlemiştim.Hani benim pembe tozlu düşlerim?
Asansör zemin kata geldiğinde uyuşuk adımlarla kutu gibi yerden kurtuldum.En son ihtişamlı beton kalıplardan kurtulup temiz havayı ciğerlerime çekmeye başladım.Eve gitmek istemiyordum.Oraya gitmek sanki bir işgenceydi.
Bu durum olan bir tek ben miyim acaba?"Ah belki de!"
Bir sonbahar günü olmasına rağmen yazdan bir günmüş gibiydi.Masmavi bulutların arasındaki güneş parlıyordu.
Evin yolun tutmak yerine kaldırımlarda nereye gideceğim bilmeden yürümeye başlayalı belki de yarım saat olmuştu.Farkında olmadan küçük dükanların sıralandığı bir sokağa gelmiştim.Dükanların varlığı haliyle insanların da varlığını artırmıştı.Birbirine karışan sesler arasında araba sesleri daha fazla insanın kulağını tırmalıyordu.Az ilerdeki kalabalığa gözlerim takıldığında gördüğüm tanıdık simayla kalbim korkudan hızla atmaya başladı.
"Muaz."
Elim aniden başıma giderken elime gelen saç tutamlarını yolmak istiyordum.
"Ben tam iki yıldı bu korkuyla yaşıyorum.Bu hisiyata alışamıyorum.Alışmayı isterdim halbuki.Ama olmuyordu.Bundan sonra olacak mıydı? Umut etmeye değer miydi? Değerdi belki de.
Koşar adımlarla uzaklaşmak isteğimi gerçekleşdiremeden göz göze gelmiştik.
"İşte bu benim felaketimdi."
Yüzündeki şaşkınlık ve gözlerindeki hayal kırıklığıyla tüm benliğim yıkıldı.
"Muaz..."
"Beni anla...Beni bırakma...Beni anla...Silip atma...Silmezsin değil mi...En azından çoçukluğumuzun hatrına...O masum kızın hatrına...Hani şekerlerine göz diken o kıza sırtını dönmezsin değil mi? Muaz..."
Gözlerindeki hayal kırıklığı her saniye artıyordu.Aramızda fazla bir mesafanin olmayışı açık açık bu durumu ele veriyordu.Onunla şimdi bu şekilde yüzleşemeztim.Cesaretim yoktu.Olacaklara hazır değildim.Gözlerindeki hayal kırıklığını daha fazla görmeye katlanamaztım.Saliselerin ardından ani bir kararla arkamı dönüp koşmaya başladım.
"Koştum...Koştum...Koştum..."
"Ve o arkamdan gelmedi!"
"En vahimi de bir korkak gibi kaçıyorum.Zavvalı birisi gibi...Kınayan bakışların arasından sıyrılmaya can atıyordu bir yanım...Tek derdim şimdi buydu...Yüzleşmek zorunda kalacağım gerçeği değildi..."
Kaç saat geçmişti bilmiyorum,zaten bilmek bile istemiyordum.Hala aklım kabul etmek istemiyordu.Nasıl? Nasıl bu iş bu raddeye geldi? Ve nasıl oldu onunla böyle karşılaştık?
Neden? Neden?
Şimdi hem de bu şekilde öğrenmiş olması.Boğulacak gibiyim işin tuhafı aldığım oksijenin beni boğmaya çabalaması.
Ne olacak bundan sonra? Nasıl kurtulabilirdim bu düştüğüm durumdan? Bir umut veya bir umut ışığı var mı?
Belki affeder...
Ben onun eşiyim...Silip atmaz di mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zindana Mahkum [TAMAMLANDI]
Espiritual"Dur" dedim titreyen ellerimle kolundan tutup gitmesine engel olmak isterken.Yerde olan bakışları gözlerime bir anlık dediğinde ürpermiştim.Nefretle bakan bakışların altında ezilirken kolunu hızla çekip bir iki adım atmıştı. "Böyle gitme.Bak bu sefe...