Yerdeki ağrı kesiciyi aldım ve etrafıma bakındım. Etrafta kimse yoktu ve o siyah araba da gitmişti. Korkmalı mıydım? Evet. Korkuyor muydum? Kesinlikle bilmiyorum.
İçeri girip kapıyı kilitledim. Ağrı kesiciyi masaya koyup salonun ışığını kapattım ve odama gittim. Saat 2'ye geliyordu ve benim uykum gelmişti.
Odama geçtiğimde telefonumu elime aldım ve biraz internette gezindim. Yaklaşık yarım saat sonra uyudum.
Ertesi sabah uyanıp hazırlandığımda okula daha 1 saat vardı. Bugün biraz gergindim bu yüzden pek uyuyamamıştım. Beni takip edip dikizleyenin kim olduğunu aşırı merak ediyordum. Ve bu beni ürkütmeye başlamıştı. Çünkü benim amacım başarılı bir şekilde okulumu bitirip mesleğimi elime almaktı. Ayrıca aşk işlerine de bulaşmayacaktım.
Bugün okuldan sonra eve gelip eşyalarımı toplayacaktım. Nerede kalacağımı bilmiyordum. Seokjin hyung onda kalmamı istese de ona yük olmak istemiyordum. Bunu ona söylediğimde is saçmaladığımı söylemişti, ki zaten şuan en iyi çözüm Seokjin hyung'du.
Okula daha olduğu için dışarı çıktım ve biraz yürüdüm. Eve geri döndüğümde okula 15 dakika vardı ve çıksam iyi olacaktı.
Evden çıktım ve okula gittim.
Okulun bahçesine girdiğimde arkamdan bir siyah araba daha girdi. Ben kafamı çevirip o arabaya dönerken herkesin o arabaya baktığını gördüm. Herkes merakla o arabaya bakarken ben korkuyla bakıyordum. Çünkü dün beni siyah bir araba izliyordu ve bu kişi, o kişiyle aynı kişi olabilirdi.
Araba bir park yerine park ettiğinde bahçenin ortasından okula doğru yürüyordum. Arabadan bir grup indiğinde kafamı ister istemez oraya çevirdim.
Arabadan 5 kişi indikten sonra arkalarından bir araba daha geldi ve o arabada sanırım korumaları vardı.
Korumaların hepsi takım elbiseliydi. Ama diğerleri değildi. Sadece çok şık giyinmişlerdi.
Hepsi arabadan indikten sonra etraflarına bir göz attılar. Korumaları onların ne demek istediklerini anlamış olacaktı ki, kafalarıyla onaylama gibi bir hareket yaptılar. Tanrım, bu konular hakkında hiç bir şey bilmiyordum!
Etraftaki herkes onlara ağızlarını suyu akacak derecede bakıyorken ben onların tehlikeli olduklarını anlamıştım.
Ben okulun kapısının önünde onlara bakarken onlar beni fark etmemişti. Çünkü etraflarında hafif bir yuvarlak oluşturmuşlardı. Sanırım bazıları onları tanıyordu. Çünkü onlara oppa diye seslenen bir kaç kız sesi duyuyordum.
Ben öylece dikilirken telefonum çaldı ve arayan Seokjin hyung'dı. Aramayı cevaplayıp kulağıma götürdüm.
''Efendim hyung.''
Bu sırada da onlar buraya doğru yaklaşıyorlardı.
''TaeTae, bugün eşyalarını getirip buraya yerleşeceksin değil mi?''
Anında yüzüm düşerken, bir yandan da yaptığımın doğru olup olmadığını kendime soruyordum. Bir elimle telefonu kulağımda tutarken, diğer elimle ceketimin fermuarı ile oynuyordum ve başım öne eğikti.
''Evet, evet hyung.'' derken gözümden bir damla düştü.
İçinde olduğum bu duruma lanet ediyordum. Bir yandan annemin bana bunu nasıl yaptığını merak ediyor, bir yandan ondan ve kocasından nefret ediyor ve uzak durmaya çalışıyordum. Ki başarıyordum da, dün annem onlarca defa beni aradı ve mesaj attı. Ben hiçbirine cevap vermeyip, telefonu sessize aldım. Ama bir yandan da onu özlüyordum. Keşke diyorum, keşke o adam hayatımıza hiç girmeseydi.
''Güzel, odan hazır Taehyung. Sadece eşyaların eksik. Onları da sen getireceksin zaten.''
''Tamam hyung, birazdan ders başlayacak kapatıyorum.''
''Tamam görüşürüz.''
Yalandı. Zilin çalmasına biraz daha vardı. Sadece eğer daha fazla konuşursam sesim titrerdi. Ve hala ağlıyordum. Eğer Seokjin hyungu azıcık tanıyorsam sesimden anlardı.
Telefonu kapatıp cebime attım. Gözyaşlarım düşmeye devam ediyordu ama durdurmuyordum. Zaten beni gören kimse yoktu. Okulda görünmez gibi bir şeydim.
Gözyaşlarım hala akarken girişin tersine doğru ilerledim. Biraz ileride bank vardı ve amacım oraya gitmekti.
Arkamı döndüm ve döndüğüm gibi birisine çarptım. Kafamı hafif kaldırıp kim olduğuna baktım. Bu o 5 kişiden birisiydi. Büyük gözleri, kırmızı dudakları, dağınık saçları ve belirgin yüz hatlarıyla oldukça yakışıklıydı.
''Şey, pardon.''
Ama karşımdaki kişi hiç bir şey demeden yüzümü inceliyordu ve gözyaşlarımın akışını izliyordu. Bu durumdan hoşlanmadığım için kafam tam kaldırdım. Herkes etrafımızda bizi izliyordu. Üstelik onun arkadaşları da çocuğun bu durumunu şaşkınlık ve endişe içinde izliyorlardı.
Kafamı kaldırdığımda yüzünü daha net inceleme fırsatım olmuştu. Bu, geçen çıkışa gelip beni izleyen kişiyle aynıydı.
Biz öyle bakışırken kendime geldim ve hareket edip yanından geçecek iken kolumdan tutması ile olduğum yere yapıştım.
Herkes öldüğüme dair veye benim bittiğime dair bir şeyler söylerken, o, şu ana kadar kimseden duymadığım bir şeyi, kimseden duymadığım sevgi ve şefkatle söylemişti. Ve sanki, nefesi ona az geliyor gibi ve acı çekiyormuş kısık sesle söylemişti bunu.
''Neden ağlıyorsun?''
Kafam çok dağınık ve kelimeleri toparlayamıyorum. Hatam varsa, affedin! <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya?
Teen FictionDünyanın en büyük mafya babası Jeon Jungkook, üniversiteye giden bir genç'e aşık oluyor. Varacağını bilmediğin bir yola çıkar mıydın?