sanat okumayı seçmesinin tek nedeni elinin yatkın olmasıydı. bu uğraşa karşı ne bir sevgisi ne de bir nefreti vardı. içinden geldiği için değil, eli çizdiği için çiziyordu.
sadece mezun olmak istiyordu, üniversite okumaması gibi bir ihtimal yoktu. o da her derste aklını dağıtmasına yardım eden çizime sarıldı. diğer bölümlere nazaran daha kolay bir bölüm olduğunu düşünmüştü ama bir şeyi yaratmanın var olanı çalışmasından daha zor olduğunu ilk gününden fark etmişti. bu bölümde ilerleyip ilerlememesi onun için önemli olmasa da, mezuniyetinden hemen sonra güzelliği sayesinde bir atölyede model olarak çalışmaya başladı. figür, portre, nü..
benim neyim bu kadar özel?
modellikten yeterince para kazanamayacağını anladığında atamadığı üniversite döneminde yaptığı resimlerini bir galerici ile anlaşıp sattı, güzelliği sayesinde burada da rağbet gördü.
''O kadar güzelsin ki fotoğraflarını çerçeveletip duvarlarıma asmak istiyorum.''
''Keşke seni cam bir fanusa koyup saklayabilsem..''
''Bir insanda nasıl her şey böyle güzel durabilir..Sen gerçekten gerçek misin?''
ve daha fazlası. sadece güzelliği sayesinde etrafında yüzlerce insan, binlerce hayranı vardı. kimsenin onun işlerine bir ilgisi yoktu. sadece güzelliği peşinden gidiyorlardı.
fotoğraflarıyla istediği yerlere gelebileceğine bu laflar sayesinde karar verdi. başta komik gelse de bu fikir, mantıklıydı. ne de olsa güzellik birçoğu için her şeyden önemli.
ilk fotoğraf sergisi beklediğinden başarılıydı. insanların sadece fotoğraflarına bakmaya gelmesi ne kadar da komikti. bu işe devam etmek kesin kararıydı artık ama fotoğraflarla değil; çizimlerle.
başta sadece belirli bölgelere odaklı portrelerdi; gözler mesela. gülmekten kaybolmuş gözlerini çizdi ilk olarak, sonra galaksi gözler, renkli ve akan gözler. kendi gözleri üzerinden on'a yakın tablo çıkardı. dudaklarından on üç. portre kariyerine ilk olarak yüzünde belirlediği yerleri öne çıkararak çizerek başladı. ondan sonra arkaplan odaklı. ve şimdi de soyut olarak çalışıyor.
artık eli değildi çizen, içinin kendisiydi.
herkesin ilgi odağı yüzü olunca çizdiklerinin birinin beğenip beğenmemesi önemli değildi. zaten beğendiklerini söyleyeceklerdi ne de olsa.
ünü sayesinde okulunun famous alumnis (ünlü mezunlar) listesine dahi girmişti. listeye girenler genelde ölüler olurdu, neyseki sayfadaki tek canlı kişi değildi. bir gün okulundan bir telefon geldi: ''Okulumuz son birkaç yıldır sizin sayenizde yüzlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor. Sırf siz bu okuldan mezunsunuz diye bu yıl hiç almadığımız kadar başvuru aldık. Sizi burada ağırlamayı çok isteriz. Ve hatta isterseniz profesör olarak işe başlamanızı...''
her zaman estiği yöne doğru giden Jin, bu teklifi düşünmeden kabul etmişti. ek gelir gözüyle bakmıştı buna. resim çizmekten daha basitti nasıl çizileceğini anlatmak.
Kim Seokjin'in okula geleceği herkes tarafından konuşuluyordu. kızların, ve hatta birçok erkeğin, ağzında olan şey güzelliği ve onu nasıl etkileyebilecekleriyken; Kim Taehyung öyle bir yeteneğin sahibinden ders almanın imkanına inanamıyordu.
Onun da buraya geliş amacı o'ydu. ama güzelliği değildi onu etkileyen, yeteneğiydi.
herkes self-portre çizebilir ama kimse içindeki boşluğu böylesine dolduramazdı ona göre.
—-
yazmakta çok yeteneğim yok ama yine de yazmak istedim. aklımda olan birkaç kurguyu gelecekteki ben belki okumak ister diye paylaşıyorum böyle. paylaşmayınca yeni bölüm yazasım da gelmiyor çünkü. ama bitirmek istiyorum aklımdaki her şeyi. neyse öyle işte..
![](https://img.wattpad.com/cover/185200212-288-k160528.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hermosa・taejin・
Fanfictionsanatla çok içli dışlı olmasa da bu bölümü okumuş ve self-portreleri ile ün yapmış olan Jin ve onun okuduğu okulda okumaya başlayan, idolünün ayak izlerini takip etmek isteyen; Taehyung. {190530'da saat sabah 5 civarı tamamlandı.}