2: artemis'in oku

596 69 15
                                    


dönem yarılanmasına rağmen, herkes ilk günki gibi heyecanlıydı dersine girmeye. sergi işlerine kısa bir ara vermişti, okul işlerinin onu bu kadar meşgul tutacağını düşünmemişti.

her ne kadar dolu olursa olsun gece hayatı devam ediyordu ama, orası başka.

gerçi çok hoşlandığı da söylenemezdi. sadece zamanını geçirmesi önemliydi, nasıl olduğu fark etmez.

ölemediği için yaşayanlardandı kendisi. ünlü olunca hayatın anlamı daha da anlamlaşıyordu onca. yeteneğiyle gelmişti buralara, güzellikte bir yetenekti. herkesin taşıyabileceği bir şey değil ne de olsa. gerekenden çok daha para kazanıyordu, hayatının hiçbir döneminde marka takıntısı olmayan biri olsa da artık her yeni kreasyonu takip ediyordu. moda sektörüne atılmayı da düşündü bir an. ''sen yapsan giyerler zaten. istersen tişörtleri güvelere yedir.'' demişti bir arkadaşı.

öğrencilerim diyebiliyordu ders verdiği sınıfa. sadece tek derse giriyordu, adı olmayan bir ders. bazen sanat tarihi bazen teknik anlatıyordu bazen ise sadece çizim yaptırıyordu. kimse karışmıyordu ona bazen ise sadece youtube üzerinden hayvan videoları izletiyordu sınıfına.

bugün model çalışmasına karar vermişti. eli kravatına gitti, eski alışkanlıklar diye düşündü; herhalde öğrencilerim önünde soyunamam.. kendi kendine gülümsedi.

ceketini çıkarıp masanın üstüne attı. ''sandalyelerinizden bir daire yapın ve çizin. her poz 2 dakika olmak üzere 6 poz çalışması yapacağız.'' sandalye sürükleme sesleri ve fısıltılar doldurmuştu yine sınıfı: ''poz çalışmasını çok seviyorum, istediğim kadar istediği yerine bakabiliyorum ve kimse garip olduğumu düşünmüyor!''

''bunu söyleyerek garipliğini dile getirmen peki.'' diye gülüşmeler.

herkes konuştuğundan kimin ne dediği çok belli olmuyordu aslında. herkes garipti, en az bir diğeri kadar.

sınıfım diyebilse bile kimsenin adını yeterince bilmiyordu. ''sen.'' diye parmağının ucuyla gösterdi gamzeli bir çocuğu.

çocuk sürüklediği sandalyeyi bıraktı.''342 kim namjoon.''

''telefonun yanında değil mi?''

sınıfın tamamı jin'in kendi dersinde telefonuyla oynanmasını sevmediğini bilir. senenin başında habersiz çekilen fotoğrafları yayıldığından derslerine telefon yasağı koymuştu. kötü çıktığından değil, her açıdan güzel çıkan biri. sadece hoşuna gitmiyordu kameralar tarafından izlenmek. öğrencisinden cevap gelmediğinde yine konuştu: ''mesajlaştığını gördüm.'' sınıf sessizliğe büründü. sadece jin konuşmadığında açılıyordu ağızları.

kekeleyerek ''evet.'' dedi çocuk. telefonunun yanında olması fotoğraf çekmek istemesinden değil. geç kalan arkadaşının arkasını kollamak istediğindendi.

''tamam 342, dakikaları sen tut.''

sadece başını sallamakla yetindi çocuk.

son pozun bitmesine yarım dakika kala, kapı yerinden sökülürmüşçesine itildi ve içeri açık kahve saçları dağılmış, mor gömlekli, iki elinde de kağıt tomarları olan bir öğrenci geldi. ''özür dilerim, özür dilerim.'' kaçırdığı derslere gelmemeyi huy edinmiş bu kişi, kim seokjin'in dersine ne olursa olsun girmeyi de huy edinmişti. içeri girmeye korkmuştu ama 80 dakikalık dersin henüz 20 dakika geçmesi ve o 60 dakikayı kaçırma fikri o kadar acı gelmişti ki ona. haftanın kim seokjinle olan son dersine ne pahasına olursa olsun girmeyi istiyordu.

jin'in bakışlarını üstünde hissettiğinde gözlerini yerden çekip ona baktı ''363, kim taehyung. özür dilerim, trafiğin üstüne bir d-''

elini havaya kaldırışıyla ağzını durdurdu geç kalanın, aynı zamanda da alarm çaldı. namjoon telefonu titrediği an kapattı alarmı. haftanın son gününü tatsızlıkla kapatmak yoktu aklında jin'in, gelecek haftaya kadar kim bilir okulun sayfasında ne dedikodular dönerdi onun hakkında. bir öğrenciye bağırmasıyla, okulun sitesinin panosu ''bana da böyle bağırmasını isterdim, yatakta da böyle bağırıyor mudur, bana böyle bağırırken vur lütfen.'' türevi mesajlarla dolmuştu.

hoşuna gitmedi değil, herkesin onu beğenmesi hoşuna gidiyordu ama böyle mesajlar okulu araştıran birinin gözünü korkutabileceğinden okul özel olarak konuşmuştu onunla. kimse çocuğunu üniversite adıyla müstehcen yorumların açık saçık yapıldığı bir mekana göndermek istemezdi.

''herkesin dikkatini dağıttın şimdi.''
''özür di-.''

başını iki yana salladı. ''hoş olmadı bu.'' dairenin ortasından çıkıp kendi masasına dayandı. ''benim yerime sen poz ver, hem biraz dinlenirim ben de.''

elindeki eşyaları rastgele bir masaya bıraktı çocuk, dairenin ortasına geçti. ''n..nasıl poz vermeliyim?''

''orasına kadar da ben mi söyleyeceğim? teki 6 dakika olmak üzere 6 poz.''

bir eli belinde bir elini bileğinden kırıp havaya kaldırdı, bacaklarını da çapraz yapıp estetik bir poz verdi.

kesin aptal gibi görünüyorumdur, diye geçirdi içinden.

aptal gibi görünse de kimsenin umrunda değildi, sonuçta çalışılıyordu. kimsenin de ağzını açıp bir şey demeye hakkı yoktu; seokjin hariç.

4. pozun 3. dakikasında, seokjin de bir sandalye çekti halkaya. araya girmedi arkalarda bir yerdeydi.

kucağına aldığı duralitiyle beraber, poz verdirdiği öğrencisini çiziyordu.

insanlar jin'in de halkaya katılmasına şaşırmıştı ama kimse ağzını açmadı çünkü alışılagelmiş bir şeydi derste onun da çizim yapması. genelde ya gözüne çarpan bir objeyi ya da kendini çizerdi. o kadar alışmıştı ki kendini çizmeye aynaya bile ihtiyaç duymuyordu artık. tek fark bu sefer o da dairedeydi. taehyung onun da oturduğunu görünce ister istemez kızardı, onu daha rahat görebilirdi çünkü. keşke daha güzel bir poz verseydim diye düşündü, deniz kabuğundan çıkan venüs gibi mesela, en azından ok tutan artemis'ten daha estetik. ama artemis'te güzel sayılır değil mi?

ok tutarmış gibi duruyordu. sert bir pozdu.

en azından güçlü, diye geçirdi içinden.

jinle göz göze geldiğinde bir şey fark etti, onun çizdiği şey bir obje veya kendisi değildi poz verenin kendisini; yani onu çiziyordu.

hermosa・taejin・Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin