bu bölüm içime çok sinmedi aslında ama şimdi yazmazsam uzun süre yazamayacağımı düşündüm. yarım bırakmamak için paylaşmaya karar vermiştim bu hikayeyi, şimdi kendime verdiğim sözden dönemem;;;
medyada vincent van gogh'un sarı boyayla arasında olan şeyler hakkında quotemsi (quote değil ama herkesin aynı şekilde yazdığı bir yazı) bir şey var.
---
jin gördüğü portreye ne tepki vereceğini bilmiyordu, eli hâlâ taehyung'ın omzunda duruyordu. bir şey söylemesi gerekirdi hatta belki kızması, sonuçta taehyung yapmaması gereken bir şey yapmıştı.
kendini çiz dediklerinde, öğretmenini çizmesi 'normal' bir şey değildi. tabii sadece jin yerine başka biri olsaydı bunun anormalliği dile getirilirdi, jin normalliğin anlamını hiçbir zaman kavrayamamıştı.
jin ağzını açtığında tek bir ses dahi çıkmadı. tabii taehyung jin'in ne ağzını açtığını görmüştü ne de bir şeyler söylemek istediğini fark etmişti, kendisi yerçekiminin farkına varmış; arasında kaybolduğu yıldızlardan dünyaya sert bir düşüş yapmıştı. jin sözcüklerin arasında yolunu bulmaya çalıştığı sırada o da ayağa kalkmaya çalışıyordu. düşüşüyle nerede olduğunu hatırladı. dersteydi. gergin hissediyordu. çizerken kafasını tek bir saniye bile kağıttan kaldırmamıştı. onun yüzünü nasıl da ezberlemiş.
bay kim'in derslerine bir daha girmemek üzerine dersten atılacağını düşünüyordu. tabii jin'in aklında bu yoktu, aklında ne olduğundan jin de bihaberdi. hâlâ ne demek istediğini düşünüyordu. daha önce tatmadığı bir duyguyu tadıyordu, bilmediği bir duygu üzerine ne diyeceğini de bilmiyordu haliyle.
jin resme doğru eğildi, kağıttaki kendine daha dikkatli baktı; özellikle de gözlerine. bir süre baktı kendine, elini taehyung'ın omzundan kaldırmayarak. taehyung'ın omzuna yapılan o baskı sanki kalbine de yapılıyordu. aslında omzundan kolayca çekebileceği o el o kadar ağır gelmişti ki ona...nefes alıp verirken bile hareket etmemeye çalışıyordu.
jin'in eğildiğini nefesinin sıcaklığını teninde hissettiğinde anladı. taehyung'ın nefesleri ağırlaştı, jin'in nefesleri bir yana kızarmış suratı sanki nefes almasını engelliyordu. kalbi delilerce atmak istemesine rağmen omzundaki el bütün vücut fonksiyonlarını kontrol altına almış gibiydi.
tek kızaran kendisi değildi, belki çizdiğinin yüzüne bakmaya cesareti olsaydı; jin'in hiç görmediği o içine kaçan dudakları gibi tatlı bir ifadesini görebilirdi.
jin, taehyung'ın omzunu hafifçe sıktı ardından aynı hafiflikte vurdu. bir şey söylemesine gerek kalmadan zil çaldı, sınıfı ilk terk eden oldu. sınıftaki kimse jin'in kaçtığını anlamadı, o kadar büyülenmişti ki herkes yarattığından. bu dersin güzelliği hakkında sohbet ederlerken asıl güzelliğin ortadan kaybolduğunu fark etmediler.
sınıf yavaş yavaş boşalmaya başladığı sırada namjoon girdi içeri. sınıftakiler çıkmaya hazırlanırken, arkadaşının hareketsizce oturduğunu görünce onu uyandırmak amacıyla bağırdı: ''hey, tae!''
bu uyarıyla kendine gelen tae resminden kafasını kaldırdı, kapının eşiğinde duran namjoon'a baktı. anca arkadaşı ona doğru yürümeye başladığında hareket etmesi gerektiğini fark etti. namjoon görmeden, çizdiğini katlayıp dosyasına attı. bu resmi katlamak zorunda kaldığına üzülmüştü. umarım kalem dağılmaz, diye geçirdi içinden.
![](https://img.wattpad.com/cover/185200212-288-k160528.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hermosa・taejin・
Fanfictionsanatla çok içli dışlı olmasa da bu bölümü okumuş ve self-portreleri ile ün yapmış olan Jin ve onun okuduğu okulda okumaya başlayan, idolünün ayak izlerini takip etmek isteyen; Taehyung. {190530'da saat sabah 5 civarı tamamlandı.}