Olabildiğince hızlı koşuyordum ama arkamdaki ayak seslerini duyabiliyordum. Ne yapmalıydım? Eğer durursam beni öldürecek ama devam edersem de astımım tutacak ve nefessizlikten öleceğim. Her şekilde ölecektim ve ölümümün astımdan olmasını istemiyordum onun için ilk gördüğüm sokaktan içeri girdim ve çok fark edilemeyecek bir yere çömeldim. Çok korkuyordum ve ne yapacağımı bilmiyordum. Bir an için yere baktığımda bir bıçak olduğunu gördüm. Bu benim şansımdı sanırım... Ayak sesleri durunca bıçağı arkama sakladım ve hiç kıpırdamadan beklemeye başladım. Adam tam karşımda dikilip "Demek buradasın. Unutma ben yaşlı bir insanım ve yaşlı insanlar koşmayı sevmez, sen beni koşturunca aynı zamanda mezarını da kazıyordun." dedi ve hayatta kimsede görmediğim alaycı bir gülümseme attı. Dikkatimi toparlayıp "Bütün gördüklerimi unuturum yeter ki bana zarar verme." diye yalvarmaya başladım. Evet arkamda bıçak vardı fakat onu nasıl kullanacağımı bilmiyordum ve üstelik kimseyi öldürmek de istemyordum. Adam "üzgünüm ama sana güvenemem sonuçta seni tanımıyorum" dedi. O sırada elimdeki bıçağı ona sapladım ve yönetmen kestik diye bağırdı. Ayağa kalktım ve set arkadaşım olan Koray Abiyi yerden kaldırmaya çalıştım ama bir türlü kaldıramadım. "Koray Abi bitti artık kalkabilirsin." dedim sonunda ama kalkmıyordu ve yavaştan göğsünden kanlar çıkmaya başlamıştı. Bir çığlığımla setteki herkes başıma toplandı. Yönetmen ve aynı zamanda akrabam olan Esat Amca "Bu bıçak gerçek. Kim koydu onu oraya!" diye bağırdı ve eğilerek Koray Abi'nin nabzına baktı. Bir müddet sonra asık bir suratla "Ölmüş" dedi. O zaman yerimde çakılı kaldığımı hissetmiştim. Katil miydim şimdi?
Bunu çok kararsız bir şekilde yazdım ama bittikten içime sindi umarım beğenirsiniz...