Bütün günün yorgunluğuyla eve gittim. Anahtarı deliğine sokup çevirdim ve kapıyı açtım. Aslı salonda oturmuş moda programı izliyordu. Onun yanına gitmeden odama yürüdüm. Aslı arkadan seslendi.
"Artık bir selam da mı vermiyorsun?"
"Selam. Çok yorgunum odama gitmek istiyorum."
"Peki."
Odama girip kapıyı arkamdan kilitledim. Bavulumdan defterimi çıkardım ve yazmaya başladım.
' UMUTSUZ '
Derin soluklar alarak bir hastane odasına gözlerimi açtım. Yine olmuştu. Bu hastalık beni tüketiyordu. Kapı açılma sesini duydum. O sırada yanımdaki kaba balgamımı çıkarıyordum. Doktorum içeri girdi ve konuşmaya başladı."Kızım sen hala sigarayı bırakmadın mı? Kronik Obstrüktif iyice ilerlemiş. Şuan üçüncü devreyi yaşıyorsun. Biraz daha ilerlerse seni oksijene bağlayacağım. Şu aralar sıkça nefes darlığı yaşayacaksın, gittikçe halsizleşeceksin, uyku düzenin bozulacak ve çok çabuk yorulacaksın. Değer mi kızım? Sana ne kadar söylesem de sigarayı bırakmıyorsun. Bunun için sana bir hemşire göndereceğim. Günün her saati yanında olacak ve sigara kullanmanı engelleyecek. Ne kadar itiraz etsen de itirazların bir işe yaramayacak. Daha gencecik kızsın, ne diye ölmeye çalışıyorsun anlamadım gitti."
Yaşamam için sebebim yok be doktor. Kaybedecek tek şeyim sağlığımdı, onu da kaybettim aylar önce. Umut pencereleri kapandı benim hayatımda. Hatta bilinmezlik, keder ve hüzün siyah bir perde oldu izin vermedi ışığın pencerelerden içeri girmesine. Hayat kağıt oldu ben de siyah mürekkep, döküldüm kağıdın üzerine batırdım her tarafını. Sildim temizliğini, masumluğunu, saflığını. Peki hayallere ne demeli? Büyülü bir tekboynuzlu attı hayallerim. Ben de atı avlamak isteyen avcı. Tam vurmuştum ki avımı toz olup gitti birden at. Ben de bir başıma kalmadım. Pardon yanlış oldu. Benim yanımda olan ve aynı zamanda beni daha çok boğan tek bir şey vardı. Anılar... Beni iyice yok eden anılar. Gerçekten yaşamak için nefes aldığım zamandan kalma anılar.
İçimdeki herşeyi kusmak istiyordum ama yapamıyordum. Kusacak kimsem yoktu çünkü. Saçma sapan bir ben, saçma sapan bir karadelikte dibe çekiliyordum. Bunu yapan bendim. Güçlü olmayı unutan. Buradan kurtulmak istiyordum. Toprağın altında bedenimin çürümesinive kara bir leke ile mühürlenmiş ruhumun kaybolup gitmesini.
Az da olsa rahatlamıştım. Küçüklüğümden bu yana yazmak hep beni rahatlatırdı. İçimdeki duygu fazlalıklarını kağıtlara kusmak... Belki de bu birkaç söz beni hayatta tutuyordu. Okuduğum satırlar beni güçlendiriyordu. Şimdiye kadar hiçbir hikayemi bitirememiştim. Hiçbirine güzel sonlar bulamamıştım. Şimdi kendi kendime bir söz veriyorum. Benim hikayem son bulmadan hemen önce bu hikaye son bulacak. Mutlu veya mutsuz. Güzel veya kötü. Hiçbir önemi yok. Sadece ben öldükten sonra benim duygularımı yansıtan birşey olmalı. Bundan sonra bu kasabada "UMUTSUZ" ile yol alacağım.
Uykunun iyice bastırdığı an uyumam gerektiği kararına vardım. Dinlenmeliydim. Yarın yine o çocuğu bulup kim olduğunu öğrenmeliydim. Merak şuan mantıktan daha ağır basıyordu. Kafamda aynı sorlar dönüp duruyordu. O kim? Neden bu kadar soğuk?