PARLAK BEYAZ

124 16 3
                                    

                                               "Beyaz gölgeli basamaklardan çık, gör bak sevgiyi ne kadar da açık." 

-"Hey burada bir şey var."

Gözlerini, elinde tuttuğu çapayı vurduğu toprağa dikti. Alet, sanki bir kayaya çarpmışçasına geri sekmişti. Derin bir nefes aldı ve güneşin yakıcı sıcağına dayanamayarak terleyen alnına yapışmış birkaç saç telini geriye doğru yatırdı. Omzunun üzerinden diğerlerine tekrar selendi.

-"Size diyorum. Duymuyor musunuz?"

Yaklaşık on metre gerisinde bulunan ahşaptan yapılmış barakadaki taburelerde oturmuş vaziyette hararetli bir tartışma içerisinde bulunan iki adam şimdi onun sesini duymuş olacaklar ki yüzlerini ona doğru çevirdiler. Diğerinden daha genç ve atletik yapılı olanı sesini duyurmak için bağırarak karşılık verdi. Ses tonunda umursamazlık vardı.

-"Ne bulmuş olabilirsin ki Renan? Her zaman bulduğumuz taşlardandır. Boşuna bizi uğraştırma. Zaten molamız bitince geleceğiz."

Ardındaki adamın sırıttığını hissedebiliyordu. Onun umursamaz sözlerini işittikten sonra sinirli bir şekilde kazı aletini tekrar toprağa vuran kadın bu defa yerin altındaki sertliğin küçük bir kısmını ortaya çıkarmıştı. Denizdeki bir inci gibi parlıyordu. Gördüğü beyaz renkli parlak nesneyi merak etse de tek başına çıkarması zor olacaktı. Toprak oldukça sertti. Çapayı yere bırakarak lastik tokayla başının üzerinde topladığı saçından sıyrılmış, gözlerine girmeye çalışan birkaç saç telini tekrar başının arkasına yatırdı ve hızla ayağa kalkarak arkasına dönüp, diğerlerine sert bir bakış attı. Sesi sitemli çıkmıştı.

-"Hocam, bari siz yapmayın. Pamir hiçbir şeyi ciddiye almadığı gibi işini de ciddiye almıyor."

Tekrar yüzlerini ona çevirdiler. Onun inatçı kişiliğine karşı koyamayacaklarını biliyorlardı. Ayağa kalkarlarken dikkat çekici renge sahip bordo gözlüklerini düzelterek, turkuaza çalan mavi gözlerini ona diken, diğerinden yaşça büyük olduğu, dış görünüşünden de anlaşılan adam gülümseyerek cevap verdi. Sesinin yumuşaklığı güven vericiydi.

-"Tamam, tamam Renan." Derken parmaklarıyla diğerinin kulağını tutarmış gibi yaptı. -"Ben Pamir' in kulağını çekeceğim."

Hocasının yaptığı esprili hareket sinirini yumuşatsa da öfkeli gözleri –"Bir dinlenemedik hocam. Renan' ın bulduğu neyse zahmet ettiğimize değer umarım." Diyerek kahkaha atan Pamir' in üzerindeydi. Yanına yaklaştıklarında ağzının payını vermek istedi.

-"Değmese bile akşama kadar oturmaktan gocunmayacak kıçına iyi gelecektir." Dedi aynı sinirli ses tonuyla.

Ellerini kaldırarak teslim olma hareketi yapan adam kahkahasını sonlandırdı ve sesini büzüştürerek hocasını taklit etmeye başladı.

-"Tamam küçük hanım. Sizin istediğiniz olacak. Meraklanmayın. Öfkeniz size zarar verecek tanrı muhafaza."

Adamın aşırı gerçekçi taklidine daha fazla direnemeyecekti. Bir ona, bir de hocasına bakarak kahkahayı bastı. Kıvrak diliyle bir şekilde yine onu alt etmişti.

Onun, kendi karakterine zıt olarak sergilediği bohem, ciddiyetsiz ve disiplini sevmeyen düzensiz davranışları sonucu meydana gelen sinirlenmelerine karşın, esprili ve gönül almayı bilen diline bir türlü karşı koyamıyordu. Tanıştıkları ilk günden itibaren...

Altı yıl önceydi... Arkeoloji öğretmeni olarak memleketi olan Şanlıurfa' daki Harran üniversitesinde göreve başlamıştı. Şehirde ikamet etmekte olan ailesinin -özellikle babasının- yoğun ısrarları sebebiyle çalışmak için bu şehri tercih etse de yeni iş ortamında kazandığı dostlar ve yaşamaya başladığı güzel anılar sebebiyle kararından pişman olmamıştı. Kurduğu dostluklar arasında ilk sırada Arkeoloji Bölüm başkanı ve hocası olan, dokuz yıl önce, yolu bir şekilde Türkiye' ye düşmüş aslen Alman vatandaşı olan Profesör Gabriel Hamer vardı. Kendisinden on beş yaş büyük olmasına rağmen hayata pozitif bakışı ve çocuksu ruhu kendisini hocasına yakınlaştırmış ve bir tür dostluk kurmuşlardı. Onun hayat bilgisinden ve arkeoloji alanındaki tecrübelerinden çok şey öğrenmiş, buna karşın o da hocasına öğrenmek için çabaladığı Türkçe' sinin gelişmesine yardım etmiş ve ülkedeki çoğu kültürel değerleri öğretmişti. Profesör her daim gayretleri için ona teşekkür eder ve onu ailesinden biri gibi görürdü. Aslında Renan' da aynı hisleri paylaşıyordu.

MİLATTAN ÖNCE (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin