>1<

220 129 62
                                    


24/09/2019

Fazla zamanım yok. Burada biri var ve sana benziyor. Seni o kadar çok özledim ki, artık sadece geri gelmen için dua ediyorum. Sana beni neden terk ettin bile diyemiyorum, çünkü nedenini biliyorum. Gitmende hatalı olan bendim. Seni üzdüğüm için özür dilerim. Ama artık dayanılacak gibi değil yokluğun.

İlk önce hiç gitmeyecekmiş gibi seviyorsun, kalbini kırdığımda ise hiç sevmemiş gibi gidiyorsun.

Şu an odadaki herkimse sana çok benziyor. Artık dön ve gör hallerimi. Seni ne kadar özlediğimi ve sana benzeyen herkesi sen zannettiğimi gör!

Gel artık, gözlerimdeki kurumuş yaşları, yanaklarımdaki selleri gör.


Gözlerime vuran ışık yüzünden uyanmıştım. Etrafıma bakındığımda ise tanımadığım bir yerdi. Üzerinde uyanmış olduğum bir yatak, sade ama hoş duvarlar ve koca odanın içine sığmamış gibi görünen kitaplıklar vardı. Her şekilde içimden çığlık atma isteği gelse bile bir an durakladım. Pencerenin önüne gidip dışarıya baktım. Etraf sadece karla kaplıydı, tek bir tane bile ev yoktu. Yani çığlık atmam mantıksız olurdu.

Yavaş adımlarla kapıyı açmaya yeltenecektim ki, kapıyı bir başkası açmıştı. Korkudan geri kaçmış ve yatağın kenarına geçip bedenimi sarmalamıştım.

_ Hey! Neden kaçıyorsun ? Sadece uyanıp uyanmadığına bakacaktım, ki koşmana bakılırsa bayağı bir uyanmışa benziyorsun. 

Kafamı kaldırıp konuşan kişiye baktım. Aslında hem tanıyor gibiydim hem de tanımıyor gibiydim. Ama o olamazdı değil mi ? 

Üzerindekileri süzmeye başladım. Mutfak önlüğü giyinmiş ve ellerinde de bulaşık eldivenleri vardı. Aslında şaşkın bakışlarıyla komik görünse bile korkudan gülemiyordum. 

_ Ah evet.. Mutfaktan çıktığım için biraz korkutucuyum. Yine de yatağın kenarına kadar koşmana gerek yoktu. 

Yavaşça yüzünü inceledim. Çok huzur verici bir gülüşü vardı. Gözleri kısık ve çok tatlıydı. Bana doğru yaklaştı ve ciddi bir şekilde konuştu.

_ Biliyorum beni tanımıyorsun, burası ıssız bu yüzden de korkuyorsun. Ama emin ol sana kötü hiç bir şey yapmam. Hadi gel bir şeyler yiyelim.

Gülümsemiş ve tek kaşını kaldırarak beni beklediğini ima etmişti. Başka çaremin olmadığını anlayarak onunla beraber ayağı kalkmıştım. O yürüyordu, bense onu takip ediyordum. Küçük bir mutfağa geldiğimizde aniden bana doğru dönünce geri gitmiştim. 

_ Evet, benden korkmaya devam ediyorsun. Çok afedersin ama oradan öcüye falan mı benziyorum ? 

Bir şey söylemeden öylece durdum. Biraz utanmıştım. O dolapları karıştırıp birkaç şey hazırlıyordu. Aslında küçüktü mutfak ama sanki her şey var gibiydi. Hafif kafamı uzatıp odaları inceledim. Sadece 2 oda vardı ve de büyük bir salon. Salonda salona benzese iyi. Sadece televizyon vardı ve onun da önünde bir büyük bir de küçük iki koltuk vardı.

_ Adın ne ?

Ona doğru bakmıştım ve tezgahın üzerinde bir şeyleri hazırlarken aynı zamanda benimle konuşuyordu. Tabi ki ona cevap vermedim. Sonuçta tanımıyordum.

_ Anladım. Demek adın gizli hm ? Ajan falan mısın ? 

Dönüp bana baktı.

_ Hiç öyle bir şeye benzemiyorsun. 

Gülüp tekrar önüne döndü.

_ Ben de Jimin. Park Jimin. Memnun oldum gizemli kişi.

...

_ Sessiz sinema mı oynuyoruz ? Benim neden haberim yok ?

Elindekileri masaya koydu.

_ Hiç sevmem ben o oyunu. Otur hadi.

Sandalyeyi çekti ve oturmam için işaret verdi. Önüme bir tabak ramen koydu. Şaşkınca ve sorgularca ona baktım.

_ Merak etme ramenlerim güzeldir.

Karşıdaki sandalyeyi çekip oturdu. Kendi tabağını da alıp yemeye başladı. Ben sadece bakıyordum. Şu anlık ona ne güvenebilirdim ne de kaçabilirdim. Konuşmamak ve yemeği yemek tek çareydi. Aç olarak kalmak istemiyorum. Ne yapacağımı sonra düşünmeye karar verdim. 

_ Neler olduğunu hatırlıyor musun ? 

Bana soru sorduğunda kafamı ona bakmadan olumsuz olarak salladım. 

_ Benim bildiklerim yok. Sadece, seni buraya yakın bir yerde buldum.Yaralıydın ve bildiğin üzere dışarıda kar var. Tek amacım yardım etmek, seni korkutmak istemem ama tam da omzunun üzerinde yara var. 

Omzumu işaret edince üzerimdeki bana ait olmayan tişörtü hafifçe kaldırdım. Gerçekten de küçük ama fazlasıyla derin bir yara vardı. Kanamıyordu ama apaçık derim yarılmıştı.

_ Sana iznin olmadan dokunmak olmazdı, o yüzden sadece kanamayı durdurdum. Eğer izin verirsen sarılması gerekiyor. Sarmazsan mikrop kapar ve kendiliğinden büyür.

Kafamı olumluca salladım.

Tabağını kaldırıp mutfaktan çıktı. 5 dk sonra elinde sargı ve ilaçlarla geri geldi. Elindekileri alıp salona doğru yürüdüm. Arkamdan gelerek konuşuyordu.

_ Ne yapıyorsun ? Kendi başına mı saracaksın ? 

Koltuğa oturup elimdekileri ayarlamaya başladım. Ardından ona dönerek elimle arkasını dönmesini işaret ettim.

_ Peki, döndüm.

Tişörtü çıkardım ve yarayı önce temizledim, sonra zorda olsa ilaçlı büyük bandı yapıştırdım. Tekrar tişörtü giyindim. Eşyaları toparlayıp yanına gittim ve eline bırakıp tekrar koltuğa oturdum. O da benimle beraber gelip oturmuştu.

_ Neden konuşmuyorsun benimle ? Dedim ya, sadece sana yardım ettim.

Tanımıyordum ama güvenmek istiyordum ona. Sanki yıllardır aradığım biriymiş gibi sımsıkı sarılasım vardı. Yine de bunu yapamazdım. Issız bir yerdeki, ıssız bir evdeki bir adama neden güvenmeliyim ki ? Canıma susamadım. 

_ Bari bana adını söyle.

_ Mi-youn

_ Şükürler olsun, onun bir dili var.

Söylediği şeyle ise hafif gülmüştüm.



The Silence_Park JiminWhere stories live. Discover now