YARADILIŞ EFSANESİ

415 7 2
                                    

  Tatlı bir hayranlık kalmıştı içimde Willian'a karşı. Çok yakışıklıydı aynı zamanda birazda ukela. William'a bağlanıyordum sanki. Okul bitmişti artık eve dönme vakti gelmişti. İçimde anlamsız, sebepsiz bir mutluluk vardı. Ve yağmurun ilk damlası düşmüştü toprağa. Mükemmel bir toprak kokusu alıyordum. O kadar heyecanlıydım ki yağmur sanki beni benliğime doğama, özlediğim anılarıma, rüyalarıma, zihnimin derinliklerine götürüyordu. Sırılsıklamdım damlacıklar süzülüyordu dudaklarımdan gerdanıma. Kalbim, zihnimin derinliklerine öyle inmişti ki, her bir yağmur tanesiyle huzur buluyordu adeta. Yüreğimi okşuyordu bu doyumsuz yağmur sesi. Birden William'ın sesini  duydum.

-Jessicaa! Atla arabaya.

Teklifini geri çevirmedim. Bindim arabasına.

-Jessica, çıldırmış olmalısın bu yağmurda dışarda ne işin var? Hadi gidiyoruz.

Arabasına bindim kemerimi bağladım. Hiç konuşmadan sadece onu izliyordum. Öyle huzur veriyordu ki gözleri, içinde kayboluyordum. Heyecanla dudaklarından dökülen kelimeleri dinliyordum. Yüreğim, özgürlüğüne kavuşmuş kuş misali uçuyordu yükseklerden. Yağmurunda etkisiyle aramızda duygusal bir bağ oluşmuştu bile. Küçüklüğümden beri yağmurun bendeki etkisi anlam veremediğim, mantığımın almadığı bir soru işaretiydi. Sanki ona aitdim. Onun sesiyle dinleniyordum. Bebekken bile yağmur yağdığında annemin işini dahada kolaylaştırıyormuşum. Sanırım William'ın evine gelmiştik. Beni evine götürdü. Ateşin karşısında oturuyordum. Üzerimdekiler kuruyordu yavaş yavaş, e bizim nazik beyefendi hemen bir sıcak çay ikram etti. Sanırım yalnız yaşıyordu. Oturdu karşıma ordan burdan anlattı durdu. O anlattı ben dinledim. Mest etmişti beni. Birden oda sustu, odayı sadece şöminedeki yanan tahta parçalarının sesi etki altına almıştı artık. Birden kafamı çevirdim, etrafa bakarken mini bir kitaplık görmüştüm. Dikkatimi çekmişti. Yerimden kalkarak kitaplara doğru yaklaştım. Karıştırıken, William'a döndüm:

-Güzel kitaplar. Sende kitap meraklısısın sanırım. 

Dedim. ayağa kalkıp yanıma yaklaştı.

-Bunlar büyükannemin kitapları, o bu tarz kitapları çok severdi yani fantastik efsaneleri. Bilirsin işte yaşlılar efsanelere bayılır.

Bir kitabın kapağı dikkatimi çekmişti. Bem beyaz mavi gözlü bir sibirya kurdu vardı. Tam aldım elime ''Bu kitabı okumuş muydun?''diye sordum. Heyecanla gülümseyerek:

-Okumadım ama büyükannem hep anlatırdı. 

-Ne anlatırdı ? Bahsetsene biraz.

Kolumdan zarifçe tutarak şöminenin başına oturttu kendiside karşıma oturdu. Heyecanla anlatmasını bekliyordum. Başlamıştı:

-Büyükannem dünyanın kuruluşunda üç ırkın yaratıldığını anlatırdı. Birinci ırk insanoğlu. İnsanoğlu Adem'in soyundan gelir bilirsin. İkinci ırk kurt ırkı. Bu ırkda Havva'nın genlerinden gelir. Kurtlar bu yüzden asil yaratıklardır. Her doğumda birer yıl arayla Adem ve Havva'dan olma iki insan bir kurt doğarmış. Onlar genelde insansı huzuvlara ve yetilere sahiptirler fakat istedikleri zaman insan, istedikleri zaman kurt olabiliyorlarmış. Birde şeytanın soyundan gelen acımasız bir ırk yaratılmış. Üçüncü ve son ırk. Vampir ırkı. Vampirlerin atası şeytandır. Vampirler onun soyundan gelir. Vampir ırkının hikayesi şöyledir. Yaradılışta Adem ve Havva'dan iki çocuk dünyaya gelir.  Birisi çok iyi niyetli ve muhafazakar bir insan.  Diğeride öfke dolu kalbi kararmış kötülük için yaratılmış bir insandır. Bir gün yüksek bir yere çıkıp şeytanla iletişime geçmek istemiş. Şeytan onu yıllarca gizlice izlemiş. Bir gün karşısına çıkmış. ''Ey Adem oğlu, ne istiyorsun benden?'' O kalbi kötülükle kararmış insan korkudan dilini yutmuş sanki. Sonra şöyle demiş. '' Sen şeytan mısın? Şeytansan kanıtla bana bir güç ver ki  inanayım, itaat edeyim sana.'' demiş. Şeytan yaklaşmış kötülükle gözü ve kalbi kararmış insana. ''Söyle ne istiyorsun? İstediğin herşeyi verebilecek güçteyim ben fakat karşılığı olmalı.'' Demiş. Bizim kötü kalpli Ademoğlu :'' Hız ver, hemde dünyadaki bütün herkesten daha hızlı olayım. Ölümsüzlük ver sonsuza dek yaşayayım. Sivri dişler ver, sana itaat etmeyen herkesi öldüreyim.'' Şeytan buna istediği bütün yetenekleri vermiş. Birde istekte bulunmuş. ''İstediğin bütün yetenekler senin oldu artık ölümsüzsün, yer yüzündeki bütün canlılardan da hızlısın ve istediğin canlıyı öldürebilecek sivri dişlere sahipsin fakat bu yetenekleri senden geri almamam için itaatkarım olduğunu kanıtla ve dört bir yana kötülüğü yay.'' Bizim kötü Ademoğluna birde isim vermiş. ''Vampir'' Neyse bizim kötü Ademoğlu ilk olarak kardeşinin yanına gitmiş. Onu yeni gücünün verdiği böbürlenmeyle oracıkta öldürmüş. Bu yaptığı Güneş Tanrısının gücüne gitmiş ve onu oracıkta yakmış güneşin ateşinden kaçan vampir bir ağacın gölgesine sığınmış, ağaç birden gümüş olmuş gümüşle lanetlemiş o vampiri gümüşünde yaktığı kendisini ölümsüz zanneden vampir güneşin ve gümüşlerin olmadığı diyarlara göç etmiş ve o günden bu yana hep kuzeyde yaşarlarmış, efsaneye göre ve kendisini dahada güçlendirmek için kalbi kötülükle mühürlenmiş insanları vampir zehriyle kendi ırkına çevirmiş. Güneş Tanrısıda Havva'nın genlerinden gelen yarı kurt yarı insan olan bu ırkı vampirlere karşı eğitmiş ve onları gerçek bir savaşçı yapmış. İşte yıllardır dilden dile dolaşan bir efsane bu gerçeklikten uzak koca karı zırvalıkları.

Diyerek gülümsedi. Ben çok etkilenmiştim, çok güzel anlatmıştı. gerçek de olabilirdi. Sanırım hava kararmak üzereydi.

-Ben artık gideyim, çok teşekkür ederim Willam güzel bir hikayeydi.

- Teşekkür ederim fakat ben bırakayım bu saatte burası zannedildiği gibi şirin bir yer değildir.

Tabi hemen kabul ettim onu biraz daha fazla görecektim sonuçta. Gerçekten asil duruşu ve anlattığı hikaye beni ona daha çok hayran bırakmıştı. Evin önüne geldik bir anda yüzü buz gibi olmuştu William'ın ''Burada mı yaşıyorsun?'' demişti. Bende buraya taşınma nedenimi anlattım birazda ailemden bahsettim. Kapıyı açtı ve beni indirdi. Bahçeden içeri girdik birlikte annem kapıda bize bakıyordu. Birden William'ın garip davrandığını gördüm öfkeyle bakıyordu anneme. Garip garip sesler çıkarıyordu. Birden arabasına atladı ve hızla gitti ben çok şaşırmıştım. Annemdede benzer tavırları görmüştüm William'a karşı. Eve girdiğimde çok ağır bir şekilde kızmıştı bana kesinlikle bir daha William'la görüşmememi istiyordu. Nedenini sorduğumda bi nedeni olmadığını o serseriyle bir daha görüşmemi asla istemediğini tekrarlıyordu. Odama çıkmıştım. 

Aklımda soru işaretleri vardı.

Annem neden istememişti William'la görüşmemi. Ertesi gün ilk yapacağım şey William'la konuşmak olacaktı. Sabah çalar saatin sesiyle uyanmıştım. Hazırlandım evden fırladım ve havanın çok kapalı olduğunu gördüm, kara kara bulutların Whitefish'i kapladığını gördüm içimden,  sonbahardan dolayı böyle kapalı bir hava olduğunu düşünüyordum. 

Okula geldiğimde William Matematik sınıfında bi kızla birlikte oturuyordu. Tam yanına gitmeye yönelmiştim ki William hızla terketti bulunduğu ortamı, yanımdan mermi gibi geçmişti, yüzüme bile bakmamıştı. O gün William'ı bir daha görmedim okulda. Ertesi günde yoktu ortalıklarda. Arkadaşlarınada sordum William'ı kimse bişey bilmiyordu. Okul bitmişti evine gitmeyi düşündüm evi ormanlık bir alandaydı. Evinin çevresine geldiğimde koskocaman bi'kurt önüme atladı birden çok korkmuştum bana bakıp hırılıyordu dişlerini gösteriyordu ben ağlıyordum çok korkmuştum hayatımda ilk kez böyle büyük bir kurt görmüştüm tam üzerime atlamıştı ki başka bir kurt o atlamadan onun tepesine binmişti bile biraz boğuşmuşlardı bana saldıran kurt acı içinde bağırarak gitmişti. Diğer kurt daha ihtişamlı ve iriydi gözleri mas mavi, bem beyaz ipeksi tüyleri olan bir kurttu, sibirya kurdunu anımsatıyordu. Gözlerime bakarak hızla uzaklaşmıştı.

Bende hızla koşarak William'ın evine gitmiştim. Eve girdiğimde kimse yoktu William'ı beklemeye karar vermiştim. Evde William'ı beklerken uyuya kalmışım. Birden kurt uğultularına uyanmıştım. Pencereden dışarıya baktığımda üç tane kurt bir kadını kovalıyordu kurtlar o kadar hızlı koşmalarına rağmen o kadını yakalayamıyorlardı. Sonra korkuyla evden uzaklaştım koşarak evime varmıştım. Eve geldiğimde  annem kanlar içinde yerde sürünüyordu bacağında kocaman bir diş izi vardı. Her yer kan içindeydi. Ve pantolonu yırtılmıştı. Yaklaştım geldiğimi farketti, saliseler içinde ayağa kalktı ve hemen sarıldı bana.

To Be Continued ( Devam edecek )

Kana Giden Yol             AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin