YARADILIŞ EFSANESİ: ''PERİLER''

322 9 2
                                    

Zaten ofisle mekan yan yanaydı. İçeri girdim hemen koyuldum işe. Bugün dahada alışmıştım garsonluğa. Aradan üç gün geçmişti hala annem yoktu ortalarda benim yokluğuma alışmış olmalıydı. Açıkcası benimde pek umrumda değildi.

Benim kanımı bile emme cesareti gösteren bir yaratık benim annem olamazdı.  Bunları düşünürken aklıma gelmişti parmağımın kesildiğinde bileğimin neden sarılı olduğu.

Saf gibi bende açıp bakmamıştım bile... Bir yandan bunlarla kafamı meşgul ederken diğer yandanda kitabı düşünüyordum. Belki William o eve geleceğimi bildiği için yalnızca o kitabı bıraktı gitmeden önce. Çünkü çok iyi biliyordu geleceğimi bana al gerçekleri kendin öğren demek istedi belkide.

Saat de iyice geç olmuştu vampirler girip çıkıyordu artık bu benim için sıradan bir olay olarak geliyordu. Düşünsenize çocuk kitaplarındaki masallar gerçek oluyor. Vampirler var ve onlardan bir taneside annem. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi kurtlar ve vampirlerle dolu bir kasabada yaşamayı. 

Artık işlermizi bitirdik Tara kasayı kapatmıştı. O sırada Felix girdi içeri gülümseyip gitti. Sonra bir kadın girdi ve bir bira istedi. Kapatıyoruz dememize rağmen kalabalık yapıp gürültü çıkarıyordu. Birden Felix geldi bayanın omzuna dokundu ''Bayan Mc Gonogall kapatıyoruz.'' dedi fısıldar gibi. Sonra Felix içeri mutfak bölümüne gitti. Arkasından kadında gitti. Bizde artık etrafı topladık ve ben gidiyorum dedim Tara'ya. Fakat önce lavaboya gidip elimi yıkamak istedim elim yüzüm berbat görünüyordu.

Tuvaletin kapısını araladım Felix'in az önceki kadının kamını emdiğini gördüm. İlgimi çekmişti birden içeri daldım. Bu arada tahminimde doğru çıkmıştı Felix'de dahil herkes bu kasabada vampir yada kurttu sanırım. Felix hayvansı sesler çıkarıyordu birden hızla kendisini çekti. Dişleri çok sivri ve uzun duruyordu.

Kadın yere yığıldı boğazından akan kanlar gerdanından göğüslerinine doğru akıyordu. Felix hiç olmadığı kadar beyaz duruyordu. Elini ağzına kapatıp ''Dışarı çık!'' dedi. Sert bir ses tonuyla, başta korksam da ilgimi çekiyordu vampirler. Bence onlarla yaşamayı öğrenmeliydim artık. Hemen artkamı dönüp dışarı çıktım. Çantamı alıp fırladım.  Kitabı okumak için kendimle yarışıyordum hızlı adımlarla hemen içeri girdim.

Kitap bıraktığım gibi duruyordu.  Hemen montumu asıp terliklerimi giyip geçtim yatağa başladım okumaya. 

Okuduğum her satır beni çok etkiliyordu. Ben henüz vampir ve kurtlara alışamamışken birde perilerin varlığını öğrendim. Şöyle bir teori vardı: ''Periler... Ne güzel yaratıklar değil mi? Bizzat tanrının kendi dölünden gelen yaratıklar. Onlar diğerlerine benzemezler. (insanlara, kurtlara ve vampirlere) Onlar ölümsüz değillerdir. Yer yüzüne tanrı tarafından bir aileye gönderilir. Periler doğanın gücünede hakimlerdir. Yaratıcısına bağlı olarak yeteneklerini alırlar.

Örneğin: Hades'in soyundan geliyorsa karanlık yeteneklere sahip olurlar. Poseidon'un soyundansa eğer denizlerin, okyanusların ve suyun bütün güçlerini istedikleri gibi kullanırlar. Ya da Zeus. Tanrıların tek kralıdır ve onlar arasındaki en üstün yetenekler onundur. Peki ya periler Zeus'un soyundan gelirse ne tür bir yeteneğe sahip olurlar?

Eğer bir peri Zeus'un soyundan gelmişse o peri yer yüzündeki bütün varlıklardan üstündür ve gökyüzünün, yağmurun,  şimşeğin gücünün tek sahibidir. Fakat onlar dünyaya geldiklerinde hiç bir şey hatırlamazlar. Yeteneklerini keşfedip ölürler ya da  keşfetmeye zaman bulamadan... 

Ve bu perilerin birde dez avantajları vardır. Hiç bir zaman bir vampirle, kurtla yada insanla birliktelik yaşayamazlar. Çünkü onlar yalnızca tanrılara aitdir. Öldüklerinde Afrodit tarafından diriltilip tanrılara sunulurlar. Sonsuza dek seçildiği tanrıya hizmet eder ve onların her alanda köleleri olurlar.  Afrodit'de baş peridir ama o diğer periler gibi tanrıların kölesi değil ve bakiredir.

Ve birde Hera adında bir peri vardır. Zeus'un soyundandır.  Şevkle aşık olmuştur kendi yarattığı cariyesine. Onun için saraylar yaptırmıştır. İlk kez bir periye tanrı sıfatını vermişti Tanrı Kral Zeus. Hera artık tanrıdır. Zeus'un bu kararı bütün kardeşlerinin ona karşı cephe almasını sağlamış.  Zeus dahada ileri giderek onunla evlenmiş.

 Ona kadınlarla ilgilenmesi ve evliliklerinde hatta doğumlarında yardımcı olması görevi verilmiştir.  O da bütün hamile kadınları kutsamıştır. Gerçekten Zeus'a iyi bir eş olmuş ta ki Zeus'un başka bir periyle ilişkisini olduğunu öğrenene kadar.  Zeus'la ilişkisi olduğunu bildiği Maia'yı önce delirtmiş ve sonra dünyanın en acı ölümünü ona tattırmıştır. 

Sonrasında Zeus'u aldatmayı kafaya koymuştur. Hephaistos adında ateş tanrısıyla ilişki yaşar. Zeus bu ilişkiyi öğrenince Hephaistos'u cehennemin dibine atar günde üçkere işgence yaptırtır. İşgenceye dayanamayıp öldüğünde tekrar diriltip tekrar yakarmış öfkesi ve ateşiyle. Hera'yı ise Olimpos dağında bir mağaraya atmış tanrıçalığını ve kraliçeliğini elinden almış her gün acı çektirip kırbaçlatıyordur. 

Zeus bu yüzden bütün perileri lanetlemiştir. Periler hiç bir şekilde yaratıcıları dışında kimseyle birliktelik yaşayamazlar yaşadıklarında ise acı içinde ölüp yok olurlar. İlişki yaşadığı kişi ile birlikte. Duygusal bir bağ kurduklarında ise dokunmaları bile yeter karşışındakini öldürmeye. ''

İşte bu teori beni şok etmişti. Acebalar oluşturdu zihnimde. Ya bende bir periysem. Bu teori doğrumuydu.  Belkide doğruydu o gün orada olanlar da en büyük kanıtıydı.  Yağmura aşık olmam soğuk havayı çok seviyor olmam öfkemden dolayı o gün şimşek çaktırarak William'ı az daha öldürecek olmam tesadüf olamazdı. Artık iyice havaya girmiştim.

Bi yandan kötü hissettirsede diğer yandan da mutlu ediyordu çünkü yarı tanrıydım ve periydim. Ben bunları düşünürken bir baktım sabah olmuştu.

İki saat sonra dersim başlayacaktı ama çok uykusuzdum ve yorgundum okula gitsem mi gitmesem mi diye düşünürken sınavımın olduğunu hatırladım.  İki saat uyku umarım bana iyi gelir diye düşünürken  uykuya dalmışım bile.

Uyandığımda sınavın başlamasına 5 dakika kalmıştı apar topar giyinip hemen dışarı attım kendimi dışarı attım koşarak gittim ve neyseki sınava yetiştim. Fakat hiç çalışmadığımdan dolayı sınavda hiç bir soru bile yapamadım. Sınav bitti ve eve gitmek istedim iyi bir uykuya ihtiyacım vardı. Pek samimi olmadığım ama sohbet edebildiğim arkadaşlarıma bir kahve içtim. Sonra dışarı çıktım eve gitmek için. Mükemmel bir güz havası hakimdi dışarıda.

 Rüzgar, sararmış yaprakları havada buluşturuyordu. Hava  kararmıştı, şimşek çakıyordu ve gökyüzü ağlıyor. Toprak onu bağrına basıyordu sanki. Bu mistik hava beni dahada etkiliyordu belkide gerçekten bir periydim.  Belkide Zeus'un soyundandım bu yüzdendi sanırım yağmura hasretim. Yağmur müthiş  yağıyordu. Eve yürümeye karar vermiştim yola çıktım. Birden ormanın içinde William'ı görmüştüm sanki koşarak ormana doğru gittim. 

Fakat William yoktu ortalıkta.  Çok heyecanlanmıştım. Delirmiş gibi bir sağa koşturuyordum bir sola. Hayal mi görüyordum yoksa William beni mi takip ediyordu anlayamdım. Çok feci bir yağmur yağıyordu. William'ı göremiyordum etrafta. Ama aklıma uçurumdan atlamak geldi çünkü biliyordum dayanamayıp geleceğini.

Tam yaklaştım kendimi bırakıyormuş gibi yapıyordum ki birisi  müthiş bir hızla kolumdan tutup beni geriye fırlattı ben heyecanla döndüm fakat beni kurtaran  William değildi... :(

To be continued...

Devam edecek...

 

Kana Giden Yol             AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin