Gece ve gündüz. Milyonlarca kez gördüğümüz zaman dilimleri. Yirmi dördün, ikiye ayrılması.
Bunlar bildiğimiz hususlar olmakla birlikte, birde gözden kaçırdıklarımız vardır. Birleşimler. Yani batım ve doğumlar. Yılda milyonlarca insan dünyaya geliyorken, bir o kadar insan da bu hayatın vedasını yaparak toprağa, suya kısacası doğaya karışıyorlar. Farklı inançlar çemberinde ilerlerken ruhan-i duygularımızda vedaların arasına karışmakta. Ve ben bu durumu göz..
"Gündüz artık şu saçma sapan yazını bitirir misin?"
İşte bir hayal kırıklığı cümlesi daha. Karşımda dört diziye ayrılmış bir topluluk ile ne kadar cesur olabilirim ki? Sıfır. Hocama baktığım zaman devam et işareti yapsa da ben en iyi bildiğim şeyi yaparak sessizliğe bırakmıştım kendimi.
Okuldan bir şekilde çıktığım zaman daha ölümün üstünden iki hafta geçmiş olan dedemin mezarında bulmuştum kendimi. Doğuda yaşıyorsanız bir yerden bir yere gitmek o kadar kolay değildir sizin için. Dizlerime kadar gelen karın engeli oldukça kuvvetli olmuştu benim adıma.
Ellerimi açıp ailemin bana yıllar boyunca öğrettiği duaları okumaya başlamıştım. Dedem hayatım boyunca ilham olduğum tek insandı. Buraya onun hastalığı için iki sene önce gelmiş olsak da gidişine hiç alışamamıştım. Akşamüzeri altı benim için evde olmam gereken bir saatti. Annem sokakların tehlike durumlarını bahsetse de burada ki komşuluk geldiğim yerden çok daha iyiydi. En azından bu olguya sahip bir alandı.
Okulumdan olan tanıdık bir kızı görmem gidişimi yana bir adım atışımla engellemişti. Çaprazıma suyu soğuktan yitirilmiş gözlerimle baktığım zaman kızın dua okumak yerine mezar taşını temizlediğini fark etmiştim. Bu soğukta o taşa dokunabilmesi bile mucizeydi benim için. Birkaç adım ona yaklaştıktan sonra sesimi düzelterek konuşmayı ilk başlatan kişi ben olmuştum.
"Allah günahlarını affetsin."
Kız bana döndükten sonra tekrar bedenini mezarlığa çevirdiğinde gür sesi ile cümlelerini soğuk havaya birden bırakmıştı.
"O söylediğin kişiye inanmıyor. Burası onun cehennemi oldu. Tabi ki mezarlık buna paket oldu."
Yün atkısını kafasına bağlamış olan kızın söylediklerinden tek anladığım şey çocuğun ateist olduğuydu. Bu kelime benim için oldukça yabancıydı çünkü ben iman yönünden derin besinimi almış bir aileden gelmiştim. Ancak dedemin nasihatine uyarak insanları kendi penceremden yargılamama kararı almıştım. Kızın yanına iyice yaklaştıktan sonra aramızda ki kesintisiz diyaloğun ilk adımını atmıştım.
"Tabi ki inançlar çeşitlidir. Bende dedemi yeni kaybettim. Sizin neyiniz oluyordu?"
"Her şeyim."
"Sevgilin sanırım."
"Olmak üzereydik. Ancak o şimdi çok uzakta."
"Ne kadar etkili olur bilemem ama birkaç cümle belki sana iyi gelebilir. Dedem anneannem öldüğü zaman hiç ağlamamış. Tabi ki ben daha o zamanlar annemin karnındaymışım. Annem, baba nasıl annemin ölümüne üzülemezsin emeğe saygın olsun dediğinde dedem zaten saygım için ağlamıyorum demiş. Dedem bana ölen kişilerin bir yerde beklediklerini söylemişti. Kıyamete kadar herkes bir alanda beklermiş. Annem hep kızardı dedeme. Çocuğa garip hikâyeler anlatma diye. Ancak ben anneannemle bir kez konuştum."
Elbette son cümlem hiçte ciddiye alınacak boyutta olmadığı için kız bana yandan ne diyorsun bakışını atmayı ihmal etmemişti. Ben bir adım kıza yaklaşarak onu ikna edecek cümlelerimi kurmaya çalışsam da sonuç olarak bir şey söylemeden hızlıca ayrılmıştı. Kızın gidişinin ardından mezar taşına baktığım zaman derin nefes alarak ismini okumuştum:
![](https://img.wattpad.com/cover/186494767-288-k828745.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilenma
AventureÖlünün sesini duyabilmek. Yaşanan ilginç olaylar. Bir asker ve ruhunun sesini duyan genç bir kız. Deli sanıyorlar Gündüzü. Evet erkek ismine sahip bir genç kız. Günbatımı ve Gündoğumu sadece onu duyabildiği zamanlar. Peki ya herşey bildiğinden çok f...