İpek... Okulun en güzeli, ve aynı zamanda en popüleri. İnsanları büyük küçük fark etmeksizin küçük gören onları köleymişçesine her istediğini yaptıran onların saf duygularıla oynayan ve sadece kendisinin en iyi olmasını isteyen bir tür kibir küpü. Evet evet tam bir kibir küpüydü!
Saat akşam altı buçuk sularıydı. İpekle eve dönüyorduk. En iyi arkadaşım olmamasına rağmen onun düştüğü yalnızlık durumuna acıyordum ve kendimi onunla da arkadaş olmak zorundaymışım gibi hissediyordum. Belki de onun nasıl öyle bir insan olduğunu kabul etmek istemiyordum. Çok geçmeden otobüs durağına vardık. Bipolar'ı yeni yeni atlatmışken uzun süre sonra dışarı çıkmamın verdiği huzuru iliklerime kadar hissediyordum. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Özlediğim İzmir'imin deniz kokusunu ciğerlerime kadar doldururken birden telefonum çaldı. Ufak bir ürkmeyle açtım telefonumu. Arayan annemdi. Uzun bir zaman sonra dışarı çıkmamın verdiği mutluluğu yaşayan tek insan. Benim güzel annem. Gülümseyerek açtm telefonumu.
-Alo Deniz neredesin kızım?
-Duraktayım anneciğim İpek de yanımda birazdan evde olurum
-Aaa öyle mi canım İpeği verir misin telefona
-Anne ya biliyorum dedim unutmamışım buraları. Tembihlemene gerek yok hanii..
-Olsun sen ver yine de benim içim rahat etmez.
Annemin yoğun ısrarlarına daha fazla devam edemeden telefonu İpeğe uzattım. ''Efendim teyzeciğim evet evet biliyorum'' diyerek kapattı telefonu. Tam annem işte meraklanıyor diyecekken lafı ağzıma tıkması bir oldu : '' Ay sen de ilahi Deniz söyleseydin yolları unuttuğunu bırakırdım seni ne olacak utanmana gerek yok bebeğim'' dedi.Uyuz diye geçirdim içimden. Her zaman ki İpek işte. Tam ağzımı açıp laf söyleyecekken aaaa Ulaşş! Diyerek arkamdaki birisine el salladığını fark ettim. Gözlerinin içi gülüyordu resmen. Arkamı döndüğümde güneş ışınlarının o kemikli çene yapısına nasıl yansıdığını gördüm. Elindeki sigaradan son kez iç çektikten sonra ani bir hareketiyle yere atıp üstüne bastığını gördüm. Yüzüne yerleştirdiği o sahte ama parıltılı gülümsemesiyle ''selam'' diyerek ipeğe elini uzattı. İpeğin adını dahi bilmediğim çocuğun eline vurup sarılmasına tanıklık ettim. Neyse ki buna şaşıran tek ben değildim. Kısa bir muhabbet ettikten sonra bana döndü. Uzattığı elini sıktım. Kıskançlık krizleri geçiren bir çift gözün bizi izlediğini fark ettikten sonra bıraktım sıkıca tuttuğu elimi. Ulaş ben dedi. ''Deniz '' diyerek karşılık verdim . O delici bakışları beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Kalbim istemsizce hızlı bir şekilde çarparken otobüse binmeye başladık. Eski otobüslerden nefret ederdim hep. Ama bu çocuk bir başkaydı, tüm eskileri silip yeni bir hikaye oluşturacağız der gibi bakan gözlerinin ardında felaketimin yattığını bilemeyecektim. İpekle sohbet etmemek için taktım kulaklığı. Rastegele bir şarkı çaldı Yalın'dan. ''Aldım başıma belayı'' derken acı bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma. Bir insan sizin kaderinizse , bunu hissedersiniz. Ve ben iliklerime kadar hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZ YILDIZI
RomanceKıvılcım saçan gözleri ''defol'' dercesine bakıyordu.... O, ulaşılmazı oynayan Ulaş Vural' dı. Peki ya ben? Onun deyimiyle yüzsüz bir deniz kızı mıydım? Yoksa uğruna yanıp tutuşan bir kor mu?