Jerusalem (Kudüs)

573 35 1
                                    

JERUSALEM (KUDÜS)

Dua ettikleri yerde, Tamara'nın sorduğu bir soruya, garip şapkalı adam cevap verememişti.

Biz nereden geliyoruz, ben daha eski günlerimi neden hatırlayamıyorum? Neden biz buradayız. Herkes burada büyüyorsa, dışarıdaki insanlar nereden geliyor, buradan mı? Neden o çocukların anne-babaları var.

Vaiz, Tamara'nın ardarda sıraladığı sorulara cevap verememiş, ritüeli erken bitirmek zorunda kalmıştı. Yine susmuştu Tamara. Elinden tutarak yürüdüğü kadının iyi bir insan olması için, vaizden öğrendiği duaları arka arkaya sıralıyordu içinden.

Bindikleri araba son derece lükstü, bundan sonra baba olarak çağıracağı Ceberut isimli adam, kocaman arabanın direksiyonuna geçmiş, yavaşça arabayı kullanıyordu. Arabanın arka koltuğunda, kollarını bağlamış oturan, yeni annesinin yanında, hafif nemli gözleriyle arabanın hafif karartılmış camından denizi izliyordu.

Akdeniz sahiline kıyı olan Tel Aviv şehrine çok aşina değildi. Müdireleri belirli günlerde onları dışarı çıkarıyor, devletin verdiği resmi bir otobüsle plaja götürülüyorlardı. Yanından geçtikleri plajda ki tek tük palmiye ağaçlarını saymaya başladı. Gözlerinde hafif bir nem vardı. Bilmediği insanların yanına yerleşecek ve onlarla yaşayacaktı.

Mutlu musun, diyen bir ses, düşüncelerini dağıttı. Anne diyeceği kadın ona mutlu olup olmadığını soruyordu. Mutlu muydu, bilmiyordu. O küçük kafasında dönen korkularını silmeye çalışıyor ve saydığı palmiyelerin sayısını unutmamaya çalışıyordu. Yüzünü dönmeden, evet anne, diyebilmişti. Kadının mutlu olduğu ses tonundan belli oluyordu. Müdire Hanım öyle demişti. Bundan sonra onlara anne ve baba diye sesleneceksin. Arabayı kullanan adam hafif bir kahkaha attı ve kadının söylediği mutluluk cümlesine katıldığını belirtti.

Tamara onları pek umursamıyor gibiydi. Arabanın hafif karartılmış camından görünen görüntü gölgeli olsa da, yine de denizin ve eşsiz güneşin pırıltılarını çok söndüremiyordu. Trafik tıkanmıştı. Araba dur-kalk ilerliyordu. Tamara da bu sayede plajda koşuşturan çocukları izliyordu. Hepsinin yanlarında anne ve babaları olduğunu görebiliyordu.

Ceberut'un sevimsiz çıkan ve hırıltılı olduğunu düşündüğü sesiyle kendisine sorduğu soruyu ikinci seferinde farketmişti.

Bizi tanımak ister misin?

Yine camdan yüzünü ayırmadan, hı hı, demişti Tamara.

Adımı biliyorsun, ama bundan sonra bana “baba” diyeceksin. Bizim çocuğumuz olmadı. O yüzden senin çocuğumuz olmanı istiyoruz.

Çocuklar nasıl oluyor ki, diye onun konuşmasını böldü Tamara.

Ceberut, bu sefer kendisine dönen ve meraklı bakışlarla vereceği cevabı bekleyen Tamara'yı aynadan izliyordu. Bakışlarını Tamara'dan Alissa'ya kaydırarak, yardım etmesi gerektiğini anlatan bir bakışla baktı Ceberut.

Onları ben sana evde kaldığımız günlerde anlatırım canım, sen şimdi babanın konuşmasını bölme, dedi Alissa.

Bunları söylerken saçını okşamıştı Tamara'nın. Yine kafasını öne eğerek, hı hı, diyebilmiş ve biraz da utanmıştı Tamara. Yanaklarının pembeleştiğini hissederek, ellerinin camdaki serinlikten serinlemiş olduğunu düşünerek yanaklarında gezdirdi. Ceberut konuşması bölünmemiş gibi anlatmaya devam ediyordu. Bir doktormuş, diye düşünmüştü. İnsanlara nakil yapıyorum, demişti. Tamara, nakilin ne olduğunu bilmediğini düşündü.

O konuşmasını bitirince, Alissa başlamıştı anlatmaya. Anlattıklarını duymaz olmuştu Tamara. O hala camdan gördüğü çocukların neşeli oyunlarını izlemekle meşguldü. Ceberut, onun anlatılanlarla pek ilgilenmediğini farkedince, neşeli bir müzik kanalı bulmuştu radyodan. Ama yine de anlatmaya devam ediyordu. Tamara bir an adamın hiç susmayacağını düşünmüş, kaldıkları kurumda ki güvenlik görevlisinin haftasonları izlediği maçlarda, maçı anlatan spikerlere benzetmişti adamı.

Alissa, adamın lafını bölerek sordu:

Kudüs'e hiç gittin mi canım?

Hayır anlamında kafasını sallamıştı Tamara.

Söz, beraber gideceğiz, evimiz oraya çok yakın. Lut Gölüne de gideriz beraber. Orada piknik yaparız, tamam mı?

Tekrar kafasını sallamıştı Tamara. Alissa, Ceberut'un aynadan bakan soğuk, ne yapacağız diyen bakışlarına, bunlar normal, alışacak bize, der gibi bakmıştı. 

Ölmedim (Bir Kürtaj Kalıntısı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin