# 2 # Karşılaşma

19 10 2
                                    


Önümde yol geçip giderken yine onu düşünüyordum. Ne zaman düşünmüyordum ki? "Parktaki olaydan sonra nerdeyse bir yıl hep o parkta birbirimizi bekler, oynar, eğlenirdik.  Bir gün babam eve arkadaşının ailesiyle birlikte akşam yemeği için bize geleceğini söyledi. Misafirler geldi. Bir de ne göreyim? Babamın arkadaşının oğlu benim" YAĞMUR BULUDUM"muş... Evet, ona hiç ismiyle seslenmezdim. "YAĞMUR BULUDUM"  derdim. Yağmuru çok severdim çünkü. O da bana "GARDENYAM" derdi.Gıcık şey nazlı ve zor bir çiçek olduğu için bana bu ismi vermiş. 

O günden sonra artık babalarımız sayesinde daha sık görüşürdük. Bir gün... Bir gün onun annesi öldü. Çok yıkılmıştı. Daha çocuktuk tabi, ölüm bize çok garip geliyordu. Haberi aldığımda koşarak iki sokak ötedeki evlerine gitmiş, ona sarılmadan rahat edememiştim. Odasına sadece beni bırakmış, bana sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlamıştı". 


O anı hatırlayınca direksiyonu tutan ellerimi daha da sıkılaştırdım. Gözlerime gelen yaşları zorlukla durdurmaya çalıştım. 

"Annesinin ölümünden nerdeyse bir hafta sonraydı. Onlara gitmiştim. Hizmetçileri Selma teyzenin yaptığı nefis kurabiyelerden yemiştik birlikte. Akşama kadar odasında resim yapmış, oyunlar oynamıştık. Eve dönerken de : "Yarın yine gelicem tamam mı? Şimdi uyu... İyi geceler. Tatlı rüyalar yağmur buludum",-deyip yatağına yatışını izledim ve yanağını öptüm. Bunun için utandığımdan hızla odadan çıktım ve eve geldik. Ben uyurken onu göreceğim hayalini kurarken yarın olacaklardan habersizdim. 

Sabah oldu. Heyecanla yatağından kalktım. Kahvaltımı ettim ve üzerime güzel kıyafetlerimi giydim. Bu gün ona güzel ve kalın bir defter hediye edecektim. Dün unutmuştum vermeyi. Resim yapmayı severdi ve güzel resimlerini bunun içinde yapmasını isteyecektim ondan. Babamın yanına gittim ve :"Baba... Hadi gitmiyormuyuz Ferit amcalara? "-diye sordum. Keşke sormaz olsaydım... Küçük kalbimi titreten ve beni nefessiz bırakan şu kelimeler döküldü dudaklarından :

 - Otur oturduğun yerde. Onlar bu sabah yurtdışına gittiler. 

 - Ne? Ama bu nasıl olur? Dün böyle bir şey demedi ki Bora... 

 - Ben bilmem Bora'yı falan. Gittiler işte... 

 Koşarak evden çıktım. Arkamdan babamın ve hizmetçimiz Ayşe teyzenin beni çağırdıklarını duyuyordum. Fakat umursamadım. Gözyaşı döke döke Boraların evine ulaştım. Nefes nefese kalmıştım. Hızla kapı ziline bastım. Kimse kapıyı açmayınca peşi sıra ısrarla basmaya başladım. Bu da bir sonuç vermeyince kapıya vurmaya başladım. Artık ağlamam şiddetlenmiş, hıçkırıklarım artmıştı. Hem hıçkıra hıçkıra ağlıyor, hem de kapıyı yumrukluyordum. Sonunda kapı açılınca hızla kapıyı açan Selma teyzeye :

 - Bora... Bora (hıçkırık) nerde? - diye sordum. 

 Selma teyze ağlıyordu. Bana tek bir kelime söyledi. Küçük kalbimi ve ruhumu yakıp kül eden tek bir kelime... 

 - GİTTİ... 

 İnanmadım. İnanamazdım. Hızla Bora'nın odasına çıktım. Kapı açıktı. İçeriye girdim. 

 - Bora... Bora... Bora... Yağmur buludum nerdesin? 

 Odada hiç kimse yoktu. Bora'nın kıyafetlerinin bulunduğu gardırop açıktı ve içinde hiçbir kıyafeti yoktu... 

 Yere çöktüm. Bu benim için çok fazlaydı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Arada bir ismini fısıldıyordu dudaklarım :

 - Bora... Bora'm... Yağmur buludum... 

GARDENYA'M 💖Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin