Başlangıç

6K 98 19
                                    



Çarşı iznini kullanan Akbaba, parka kafa dinlemeye gitmek için yola koyuldu. Öyle bir askerdi ki heybetinden belli olabiliyordu. Uzun boyu, kumral saçları, atletik yapısı, sert bakışları ve soğuk duruşu, anlatıyordu tecrübe ve zulüm dolu hayatını... Akbaba ekibiyle beraber bir nevi ev görünümlü üste yaşıyorlardı, çünkü bu askerler özel harekatta görev alıyor ve sürekli bir görevden bir göreve atıldıkları için sadece onlara ait bir üs yapılmıştı, bu üs onların kimliklerini gizlemek amaçlıydı başka da bir amacı yoktu... Akbaba parka hafif tempolu adımlarla çevik bir şekilde geldi ve o donuk gözleriyle oturup dinlenmek için bir bank aradı, yaşlı bir amcanın yanına oturdu ve kuşları yemlemeye başladı. O gün de sivil giyinmişti üzerin de makine taşımıyordu. Kendisi kuşlara bakıyor gibi görünse de Akbaba'nın kafası doluydu, birden 30 metre ilerisinde bulunan evin penceresinin kırılma sesiyle irkilip kendine geldi ve ayağa kalkıp meraklı gözlerle oraya baktı. Tam baktığı anda siyah ceketli bir adam oradan düşmekteydi. Siyah ceketli adam düşerken saçları fileli bir kadın pencereye çıktı ve "bana saldırdı, taciz etti, ısırmaya çalıştı" gibisinden haykırmaya başladı. Herkes aşağıya düşen adama doğru koşturmaya başladı ve kısa bir süre içerisinde kalabalık kanlı cesedin çevresinde toplanmıştı. Minik bir kaos ortamı oluşmaya başlamıştı. Akbaba kalabalığa doğru dikkatli bir şekilde koşmaya başlarken, neler olduğundan habersizdi. Kalabalığın arkasından hafifçe topuklarını kaldırdı ancak düşen adamı göremedi. Kalabalığın içinden gelen bağırma sesleri, parçalanma sesleriyle karışmaya başladığı anda hengame koptu. Akbaba o hengamenin arasında neler olup bittiğini görme şansı yakalamıştı. Aynı dikkatli adımlarla yaklaşıp hengameye neyin sebep olduğunu anladı: Az önce 8 kat aşağıya düşen siyah ceketli adam; ondan uzaklaşmaya çalışan bir çocuğun bileğini koparırcasına sıkıyor, bir yandan da korkutucu bir çeviklikle parçanmış çenelerini çocuğun baldırına yaklaştırıyordu. Herşey bir anda olup bitti, Akbaba daha ne olduğunu anlayamadan adam dişlerini çocuğun baldırına geçirivermişti. Işte o an asker neyle karşı karşıya olduğunu anladı. Keskin bir hareketle eli beline gitti ama boşluğu yakalayınca istemsizce küfür etti. Çaresizce siyah ceketli adamın çocuğun üstüne çullanmasına sırtını dönüp az önce geldiği parka doğru hızlıca koşmaya başladı, şaşırmış görünüyordu. Hızlıca çevresine bakındı: Kan gövdeyi götürüyordu, az önce saldırıya uğrayan çocuk vahşi bir hayvanmışçasına önüne gelen herkese saldırmaya başlamıştı. Akbaba aklına gelen ilk şeyi yaptı, telefonuna uzandı ve 155'i tuşladı ama gelen kesikli meşgul sesinden hatların çoktan kesilmiş olduğunu anladı.

Çevresindekilerin galeyanına rağmen soğukkanlılığını korumayı başarıp hızlıca bir plan yaptıktan sonra yapılacak en doğru şeyin evine gitmek olduğunu düşünerek yola çıktı Akbaba, atik bir tempoyla kafasında belirlediği güzergaha uygun bir şekilde giderken kalabalık tamamen kontrolden çıkmıştı. Dananın kuyruğu koptuğundan beri ne kadar zaman geçmişti? Akbaba bilmiyordu. Zaman algısını kaybetmişti. Polisi sadece birkaç dakika önce aramıştı. Polisi aramasıyla koşmaya başlaması arasında geçen sürede; trafik birbirine girmiş, etraf can pazarına dönmüş ve kaos ortama tamamen hakim olmuştu. Yıllardır aldığı eğitimin verdiği çeviklikle, paniğe kapılmış insanların arasından hızlıca geçip gidiyordu. Karşısına çıkan elektrik direğine toslamış arabanın kaputunun üstünden zarif bir hareketle kayıp gitmişti ki...

...Bir şey dengesini bozdu. İvmesini kaybedip sendeledi. Geriye dönüp neye takıldığına baktığında, şoförün hava yastığının arkasından uzanmış kesiklerle dolu elinin kendi kolunu sıkı sıkı kavradığını gördü. Kolunu tutan elin sahibi yüzünde patlayan hava yastığının arkasından sinirli bir bağrışmayla Akbabayı kendine doğru çekmeye çalışıyordu. Akbaba kolunu tutan mengeneden kurtulmak için hızlıca kolunu yukarıya doğru kaldırdı ama el onu bırakmıyordu, muazzam kuvvetiyle kolunu kendine çekmesiyle elin sahibi de yarı beline kadar aracın kırık camından fırlayıverdi. Araçtan çıkan şeklin yüzü bembeyaz kesilmiş ve ter basmış suratı Akbabaya doğru bağırıyordu. En korkutucu yanı ise, göz aklarındaki damarlar siyah ile kırmızı arasındaydı. Yaratık hiddetle kasılan suratını Akbaba'nın koluna doğru yaklaştırırken Akbaba boşta olan elini yumruk yapıp kolunu bırakmamakta inat eden ele şiddetlice vurdu. Kendini kelepçesinden kurtaran Akbaba sırtını dönüp uzaklaşmaya başlamadan önce mahluğa son bir kez bakış attı ve hafif sarsılmış bir biçimde koşmaya devam etti. Bir sokak iki sokak derken kendini evinin önünde buldu.Yumruk attığı eli hala acıyordu. Beceriksizce sağlam olan olan elini ceplerinde gezdirdi. Sol cebinden anahtarını çıkarıp hemen yanından yükselmeye başlayan çığlıklara aldırmayarak kapıyı açıp evine girdi ve kapıyı arkasından sürgüledi. Akbaba soğukkanlıydı. Doğu'da görev yaparken gördükleri onu duygusuz bir makineye dönüştürmüş olsa bile gördükleri karşısında hala şaşkındı. Hızlıca tuvalete gidip lavaboda yüzünü soğuk suyla yıkarken gördüklerini kafasında tekrar tekrar oynattı. Daha sonra televizyonun başına geçip tek tek kanalları zaplıyordu en sonunda TRT 1 kanalında verilen canlı yayını buldu ve odasında bulunan uydu telsizine yöneldi, çünkü frekansları kontrol edecek ve neler olup bittiğini görecekti. Akbaba telsizle uğraşırken televizyonda gösterilenleri kaçırıyordu. Canlı yayında Türkiye'den, Rusya'dan, Amerika'dan ve Mısır'dan bahsediliyor ve canlı olarak sunuluyordu. Amerika'da yoğun bir anarşi görüntüsü yansıyordu ekrana ve dindarlar kiliselere koşuyordu, Türkiye'de siyah alarm çalıyor ve camilerden sela okunuyor, sokakları ordu ve polis kaplamış kontrol sağlanmaya çalışılıyordu. Rusya'da ise güvenli yerler inşa ediliyor gibi gösterilse de yoğun bir çöküş yaşanmaktaydı, metro girişlerini kapatıp oraya sığınmaya çalışanlar ise cabasıydı. Mısır'da sokaklar boş, evler de ışık görünmüyordu... Akbaba telsizi kurcalarken telsizin yanında olan bir butona bastı ve bir ses çıktı cihazdan "Ayşe tatilden döndü!" ve ardından kesik kesik sinyal sesleri duyuldu...


Kurt evinde olaylardan bir haber oturmuş silahlarını temizliyordu. İşi bittikten sonra ellerini yıkamaya gitti, tam ellerini yıkarken telsizinden gelen sinyal sesinden sonra bu mesajı duydu ve tüm ekipmanlarını çabucak toparladı arabasının anahtarını aldı, erzağını yerleştirdi ve tam yola koyulacakken dışarıya baktı... Her yer kaos ortamı, yollar kan ve çöplük içindeydi. Bir eliyle arabanın kapı kolunu tutarken diğer elini boşta tutuyordu ve etrafına şaşkın bir şekilde bakıyorken, işte o 1-2 saniye içerisinde arkasından garip bir bağırma sesi geldiği gibi boşta olan eliyle belindeki tabancayı kavradığı gibi arkasına dönüp iki el ateş etti ve arabasına atlayıp yola koyuldu...

Her şey gizlenen bir virüs yüzünden başladı...

Aslında bu virüs zamanında Amerika ve Rusya hükümeti tarafından açıklanmıştı, bunu bir programda Amerika başkanı, katılmış olduğu eğlence programında açıkladı ve bu bant yayını ertesi güne kalmadan gerek internetten gerek yetkili şirketlerden, kısaca bütün kopyalar ve ana kayıtlar yok edildi, tabi haberler de böylelikle tozlu raflara taşındı... Fakat hiç kimse bu haberin üzerinde durmuyordu, kısa bir süre sonra haber sitelerinden, haber akışlarından, sosyal medyadan tamamen kaldırılmaktaydı bu uyarıcı haber. Ama bu haberin kopyasını temin eden bir insan topluluğu bulunmaktaydı, kimsenin bilmediği bir grup. Artık bu virüs gizli laboratuvarlar da geliştiriliyordu ve bir gün yapılan son deney patlak verdi... Denek olarak kullanılan bir insana virüsü enjekte edildi (bu insanların denek olarak kullanılma sebepleri devletin uydurarak ele geçirdiği savaş suçluları ve savaş halinde oldukları ülkelerden topladıkları sivillerdi). Denek yaklaşık 2-3 dakika içerisinde değişime uğramaya başlamaktaydı, doktorlar ise o sırada gözetim altında değişimi kayıt altına alıyorlardı, başarmışlardı (ama çözümünü bulmayı akıl edememişlerdi). Virüs işe yarıyor!

Virüsün adını "H3L0" koydular, haberde de buna benzer bir isimden bahsetmişlerdi zaten. Bilim adamlarının bir kısmı "hell" yani cehennemin virüsü diye, bir kısmı ise "hello" yani merhaba olarak yorumluyordu (aslında virüsü, bu bilim adamlarının keşfetmiş olabilme ihtimali çok düşüktü)...

Daha panzehiri geliştirilememiş olan bilim adamları bu virüsün ve yaratmış olduğu insanüstü varlığın (insan tanımına sığdırmak çok zor, çünkü dönüşümünü tamamlamaktaydı ve verdiği tepkiler akıllı bir insanın yapabileceği hareketler değildi) nasıl etkisiz hale getirileceğini bilmiyorlar, kürü yok! Dakikalar içinde yerinden hızla ve öfkeyle etrafı kırıp döken bu yaratık, bulunduğu konumu yerle bir ettikten hemen sonra gördüğü her nefes alan insana saldırarak öldürüyor, sanki bir yamyammış gibi yemeye çalışıyordu. Fakat ısırmasıyla dönüşmeleri bünyelerine göre değişse de (minimum 1 dk - maksimum 15 dk) tüm laboratuvar o varlığa dönüşecekti zaten, bu virüsü geliştirirken oluşabilecek kötülükleri hesaplayamayan bilim adamları tek bir hata yüzünden neredeyse tüm insan ırkına son vereceklerinden habersiz işlerini yapmaya devam etmekteler, ta ki deneyin yapıldığı odayı görmelerine kadar... O varlığa yakalanan arkadaşlarının parçalanışlarını, ısırılışlarını ve dönüşümlerini o korku dolu gözlerle gördükten hemen sonra bir yandan kaçışıp bir yandan da izlemeyi ihmal etmiyorlardı. Çünkü sırada ki; ONLARDI...

Bu haberin kopyasını alan ve virüse karşı hazırlanan grubun bulunduğu yer ise; Türkiye...

Olayların üstünden tam 4 gün geçti ve artık tüm dünya bu virüsten ve olabileceklerden haberdar olmuş oldu. Haber artık saklanacak bir seviye de olmadığı için tüm dünya da patlak verdi. İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri çökmekteydi, sebebi ise; nüfus yoğunluğu ve başka etkenler. Birçok kişi obezite hastalığından kaynaklı olduğunu söylüyor idi. Çünkü bu hastalık H3L0 virüsünü daha çabuk tetikliyor, nedeni ise bağışıklık sisteminin zayıflığından kaynaklanıyordu. Ayrıca kaos ortamından hızlıca kaçamayacakları için sonları çabuk oluyordu ve oldu da! Yani söylenti kanıtlanmıştı...

H3L0Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin