⛦ intro ⛦

964 92 30
                                    

"Yüzüklerinin anlamları ne?"

Konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Yine de yüzüklerinin ilgimi çekmediğini söylersem pis bir yalancı olurdum. Farklı boyutlarda ve farklı desenlerde parmaklarında onu ilk gördüğüm andan beri yer edinmiş olan yüzükleri öylesine takılmış yüzükler değildi. Onunla uzun bir süredir tanışıyorduk ve görüştüğümüz her gün elleri, zihni ile ters hareket ediyordu. Elleri hemen hemen her açıdan sabitti. Yüzükleri de, hislerinin de zihninin de zıttı şekilde sürekli aynı yerlerindeydi.

Geri çekilip bana baktı. Kaşları çatılmıştı. Yine de hiçbir şey demeden elini görebileceğim şekilde uzattı. "Her birinin bir sonsuzu var." Kesik bir nefesle mırıldandı. Onun da hâlâ vücudunun normal hâline dönmemiş olması garipti ki gülmeme neden olmuştu. Bir diğer yandan ise söylediğini sorgulamakla meşguldüm. Bu kadar derin bir anlamı olduklarını beklemiyordum açıkçası. Ölen aile üyelerinden yadigâr gibi bir açıklama duymayı umuyordum hatta.

Sonsuzluk derken ne kastettiğini kendi içimde anlamlandıramadığım için en sonunda bunu ona sormakta karar kıldım. "Sonsuzu mu?"

"Evet." dedi. "Örneğin bu." Başparmağındaki yüzüğü ima eder gibi parmağını salladı. "Bana yapılan hiçbir şeyi unutmayacağım." Tekrar bana döndü. "Sonsuza dek." diye ekledi büyük bir ciddiyetle. Tekrar çevirdi başını ve bir diğer yüzüğü gösterdi. "Ve bu. Bulunduğum yerde haksızlığa izin veren biri olmayacağım." diye mırıldandı. "Sonsuza dek."

Bir diğer yüzüğü göstermek üzere başını eline çevirdiği için gülümsememi yüzüme rahatça oturtabilmiştim. Yüzünün yarısını görebildiğim bu adamın bana kimseye söylemediği şeylerden bahsetmesinin verdiği kutsal hisle birlikte dağınık saçlarını izledim.

"İyi biri olamayacağım." Başparmağındaki karmaşık detaylarla donatılmış yüzüğü daha net görebilmem için elini bana doğru uzatmıştı. Gözleri yüzüğün üzerinde, aklı kim bilir neredeydi. Buna rağmen devam etti. "Sonsuza dek."

"Öyleyse onu çıkar."

Şaşkınlıkla bakan gözleri bana döndü. İletişimimiz normal bir düzeye ulaştıktan sonra neredeyse hiç ani şekilde konuşmalar yapmadığım için şaşırması gayet normaldi. Ama ben inatla devam ettim. "Kötü biri değilsin, çıkar onu Zayn."

Hiçbir şey demeden başını yanıma yasladı. Ama sona kalan yüzüğü unutmuş olmalıydı. "Peki ya bu?" diye sordum. Elini tutup unuttuğu yüzüğe dokundum. "Bunun sonsuzu ne?"

"Onun bir sonsuzu yok." Sesi bir anda daha sert bir şekilde duyuldu. Ses tonundaki değişimi fark etmiş olmalı ki az sonra daha normal bir şekilde devam etti. "O... büyükbabamın yüzüğü."

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. "Anladım."

Yanıma kayan Zayn'in omzuna başımı yasladım. Dar yüzeyde sıkışarak uzanıyorduk. Ancak aklıma takılan şey yüzünden tekrar elini tuttum. Bana tanıttığı son yüzüğe uzandım.

"Lethe."

İtiraz eder bir tonda mırıldandığında başımı, ona bakacak şekilde kaydırdım. "Bu sadece saçmalık. Sen kötü biri değilsin." dedim asice. Konuşmadan önce kelimelerimi mantık süzgecinden geçirmiyordum. Hissettiğim şekilde ağzımdan fırlayan şeyler bir gün başıma iş açmazdı umarım.

"Bunu çıkarmalıyız." İtiraz etmesine izin vermeden yüzüğü çıkardım. Koyacak bir yer bulamadığım için kendime taktım. Atmaya cesaret edememiştim çünkü dizaynı son derece güzeldi. Daha çok köpek dişleri gibi  görünen yüzüğün vahşi görüntüsüne bayılmıştım.

"Yüzüklerime sarkacağını bilseydim sana da bir tane alabilirdim, Tanrı aşkına."

Ona herhangi bir cevap vermedim. Daha çok yüzüğün nasıl olduğunu görmeye çalışıyordum. Bana tamamen uymasa da yakışmadığı söylenemezdi. Koyu rengi sebebiyle açık renkli tenimde gayet güzel ve zıt bir uyum içinde görünüyordu. Ancak üzücüydü ki elimi aşağı saldığımda düşmesi yüksek bir ihtimal taşıyordu.

Gülerek başımı tekrar ona çevirdim. "Sarkmıyorum." diye itiraz ettim. "Sadece ufak bir yanlış anlaşılmayı düzeltiyorum."

"Öyleyse at onu." diye mırıldandı daha yumuşak bir sesle. "Sen kötü biri değilsin."

"O senin sonsuzundu. Bendeki anlamı farklı olacak." dedim yüzüğü okşarken. Onu şimdiden sevmiştim. Öyle ki ona bir isim koymayı bile düşünüyordum. Yalnızca henüz isimde karar kılamamıştım.

"Hmm?" Daha çok meydan okur gibi mırıldandı. "Seninki ne olacak?"

Yüzüğü sıvazlamayı kesip yan döndüm, sarıldım ona. "Yanında kalacağım." diye fısıldadım. Belime sardığı eliyle beni kendine daha çok çekmesine izin verdim. Kendimden utanma safhasını geçeli çok olmuştu. Ortada olan gerçekleri reddederek çocukça davranmaktansa kabullenmeye çalışıyordum kendimi. Onu isteyen kendimi.

"Sonsuza dek mi?"

"Sonsuza dek."

.

.

.

but she already sold her soul. [2/2]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin