İnsanların yürekleri bu kadar kirli olmasaydı, yağmur damlaları bu kadar güzel ve ısrarcı yağmazdı yeryüzüne..
Bu bölüm intihar ipleriyle salıncak kurmaya çalışan herkese itaf edilmiştir..
🌙
Yıldızlar gökyüzüne aitti. Ölüleri hatırlatıldı ceset gibi cansız parlayışları. Her insan hayatının belli bir yerinde ışığı sönük olan yıldızlar gibiydi, ışıkları az bile olsa bakan herhangi bir kişi yıldızların varlığını görebilirdi.
Poyraz'ın Lara'ya olan karşılıksız sevdası da böyleydi. Solgun görünüyordu sevgisi ama her yıldız gökyüzünün göğüs kafesine koyulan bir ateşti. Yakardı mavileri cayır cayır yıldızlar. Çünkü her yıldız bir ölü olarak gelirdi dünyaya.
Şimdi gökyüzü mü ölüyordu yıldızları birer cesetken, yoksa yıldızlar mı ölüyordu parıltılarına ölüm saklandığı için?Bu, kimin cinayetiydi?
Bu cinayetin kaç kurbanı, bu cinayeti delil bırakmadan işleyen kaç katil vardı?
Maviler karanlıktı şimdi o kimsesizler mezarlığında. Ay bile aydınlatmaya yetmiyordu geceyi. Gece sahipsizdi, Poyraz ise her şeyden daha fazla sahipsizdi. Ruhu hangi sokakta, hangi bedende, hangi tende, hangi kokuda bilmiyordu. Bir boşluktaydı. En büyük boşluklar, kapanmayan yaraların alamadıkları nefeslere karabasan gibi çökerdi.
Genç adamın kemikli parmakları elindeki papatyayı tutamayacak kadar güçsüzdü. Çünkü bu papatya sevdiği kadının saç tellerinin kendisine emanet ettiği buseleriydi.
Derin bir nefes verdi. Her nefesinde ruhundan bir parça daha eksiliyordu. Kadınının içindeki varlığını kendinden eksilterek çoğaltıyordu.
Kirpikleri, binlerce gözyaşına tanık olmuştu o günden sonra. Ağlamıştı, içi söküle söküle ağlamıştı. Yüreğini ilmeklendiği bu sevdadan koparamıyordu. Ne kendisini, ne de yaralı on yedisini..
"Erkekler ağlamaz diyenlere içimdeki kırıkları göstersem bütün kadehler benim için kaldırılırdı anason kokan masalarda."
Şimdi suç idamı kabul ettiği için mahkumun muydu, yoksa o ipi boynuna bağlayan celladın mıydı?
"Poyraz Bey geldik." Şoförü bunu söyleyene kadar geldiklerinin farkında bile değildi. Arabadan inmeden önce siyah takım elbisesinin ceketinin yaka cebine elindeki papatyayı nazikçe yerleştirdi. Bakışları buruklaştığı sırada şoförü kapısını açtı.
Poyraz arabadan indi. Omuzları dikti, çehresi yine dış dünyaya örmüştü duvarlarını. Bir tek Lara'ydı... Bir tek Lara..
Karşısındaki gök kubbeye ulaşmış büyük yapıta baktı. Mehmet de kendisiyle gelmek istemişti ama Poyraz bunu katiyen reddetmişti.
Yanındaki koruması ile beraber yürümeye başladıklarında kendini çıkmaz bir sokağa girmiş gibi hissediyordu. İçine hapsedildiği karanlık tabuttan kurtarılması imkansızdı.
İçeri girdiklerinde otelin gösterişli lobisi karşıladı onları. Altın işlemeli duvarlar dikkat ve ilgi çekiciydi. Asansöre doğru yürürken arkasından gelen adamına elini kaldırdı.
"Sen burada bekle." Dedi iç üşüten soğuk ses ile. Arkasındaki adamın adımları durduğunda kendisi yürümeye devam etti.
Asansörü çağırmak için düğmeye basacağı sırada geçmişin yaralarından kan sızmaya başlamıştı. Sevdiği kadını gördüğü anın hissettirdiği o eşsiz duyguyu lügatindeki hiçbir kelime anlatamazdı. Daldığı yerden çıkıp düğmeye bastı. Gözlerini kapatıp sertçe yutkundu. Adem elması kavislenerek kendine bir yol çizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİMİN ESİRİ (Baştan Yazılıyor)
RomanceGüneşte yanabilir, ormanda kaybolabilir, gecenin karanlığına hapsolabilir, okyanusta boğulabilirdim ama ben bir çift kahverengi gözün toprağına gömüldüm. • Kendine engel olamadı ve ellerini Lara'nın dizlerinin üzerinde birbirine kenetlediği ellerin...