Kıyamete Karşı

7 1 0
                                    

O ana kadar Oliver'ın dünyanın en dirayetli adamlarından biri olduğunu onu tanıyan herkes söyleyebilirdi. Ölümü en yakından hissedişiydi bu. Birkaç dakikalığına bile olsa kollarındaki tanıdık biriydi. Nabzının atmasını o kadar çok umarak bileklerini yokluyordu ki John'un ağzındaki resmi zorlukla fark etti. Londra silindi, hayat önünden kayboldu, zaman durdu; üstü kanla kaplı resimdeki Oliver'ın kızıydı. Soğuk terler içinde kalması, kalbinin durma noktasına gelişi bir anda oluvermiş, paltosunun bedenini ateşten bir çember gibi sararken soluğunu toparlamaya çalışması hayli güçleşiyordu. Gelenlerin yaklaştığını duymasıyla telaş içinde bir hamleyle kapıp resmi paltosuna koydu. Birkaç saniyenin ardından insanlar Oliver ve John'un başında toplandı. Telefonuyla sağlık ekiplerinden başı yarılmış, gövdesinde kanların yoğun olduğu bölgelerden sayılabildiği kadarıyla 8 bıçak yarası olan John için yardım istedi. John'un cesedini görenlerin çığlıkları Oliver'ı ürkütmüyor daha güçlü durmaya davet eten savaş borozanları gibi dik durmaya meyillendiriyordu. Bomba patlamış gibi kaçışan insanları, kafeslerini parçalayacak hale gelen evcil hayvanları yok saymaya çalışıyordu. Ağlayarak korkuyla anne babalarının boyunlarına atlayan çocukları izledi. Zamanın kolye gibi boynundan tanelerinin dökülüşünü hissetti. Kendi kızını aklından silip atamıyor John ve etraftakiler için hiçbir şey yapamaz hale geliyordu. Polis düdükleri, hava açılan ateşler tüm durağı inletiyor Oliver kasırgadaki kaya gibi John'un başından ayrılmıyordu. Kısa sürede polisler ortamı sakinleştirip güvenlik tedbirlerini aldı. Oliver, kızına resmin John'un kanlar içindeki cesedinin ağzında ne işi olduğunu anlamaya çalışıyor, resmi ne pahasına olursa olsun kimseye göstermemeye azmediyordu. Bir an önce yalnız kalmalı, resmi incelemeliydi. Her hangi bir mesaj, her hangi bir bulguyla resmin nereden geldiğini anlamaya çalışmalı, bu olayın tamamen kendisiyle ilgili olduğunu görmekte zorlanmıyor, John gibi başkası zarar görmeden sessizce halletmek için kızından dünyayı korumaya çalışıyordu. Londra gibi bir yerde böyle bir olayın olması uzun süre olayın gizli kalmasını engellemeli, Londra polisi elbette ki kamera kayıtlarına ulaşacaktır, bunların sorumlusunun en azından kim olduğunu öğrenebilirim diye umuyordu.
John sedyedeydi ama ceset torbasının fermuarı çekiliyordu. Oliver'ın son umutları da tükenmişti. Karşılaştıklarında gözlerinden mutluluk ve iyi niyet parlayan bu gencin böyle hazin bir sonu olduğunu görmek hayatın en gerçek yanını; hak etmediğin şeyler yaşayabileceğini hatta bunların seni öldürülebileceğini onun beynine kazıyordu. Kalbindeki acı öfkeye dönüşüyor, kızı, John ve cinayet üçgeni arasında kalan Oliver hiç de kolay geçmeyecek günler geldiğini hissediyordu. Olay yerinde polislere hızlıca gördüklerini anlattı. Bir sonuç alırlarsa aramalarını rica etti. İçinden bir an önce Jane'e telefon etmek geçiyordu. Polislerin tutanaklara attırdığı imzalar sanki kızının başına gelecek her şeyden Oliver'ı uzak tutuyor gibi karalayıp geçiyor bazen tek bir çizik atıyor, polisler onu uyarıyordu. Nihayet her şey bittiğinde Jane'i aradı. Jane yine özlem ve sevgi dolu idi. Salı günü hobisi haline gelen hayvan belgeselleri izlediğinin sesini telefondan duyabiliyordu bunların üzerine şu anda sorun olmadığını hisseden Oliver bir nebze rahatlıyordu ama bu sorun çıkmayacağı anlamına gelmediği için onu tamamen rahatlatmıyordu.
- " Jane, peki Alex nerede? Kızımızı özledim ona seni seviyorum demek istiyorum. "
Telaşını ve korkusunu saklamaya çalışırken parmaklarını ısırıyor, konuşmakta bir hayli zorlanıyordu. Lafını " Ah bu mide ağrılarım " diye bitirerek sesindeki acının sebebini midesi ağrıyor taklidi ile örtebileceğini düşündü.
-"Alex uykuda, tüm akşam telefona sarılarak senin aramanı bekledi. Kucağında telefonla uyuyakalmış. 5 dakika önce kontrol ettiğimde telefonu da yanıma aldım."
Alex'i aramak için can atarak metroya sıçramayı beklediğinde olan her şeyi anlatamazdı. " Özür dilerim, yemek töreni çok uzun sürdü, her zamanki akademik sidik yarıştırmalar işte." dedi ve geçiştirdi. İkna olmuş gibi hissettiği Jane'e "Seni seviyorum ama imzalamam gereken kitaplar dağ gibi, sonra konuşalım mı?" derken bir an önce resmi inceleme isteği, olanları düşünme telaşı sanki doğruyu söylüyor gibi görünmesine neden oldu.

SAMARRA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin